Türkçe Kuran-ı Kerim Çevirisi

 
00:00
Örnek: 33
Örnek: Cennet
Sûre Adı: 015. Hicr - (Hicr Vadisi) Al-Hijr – الحجر
S/A Türkçe Arapça Ano
15/55 Dediler: "Hakk'a dayanarak müjdeledik sana, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma."

قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ

1857
15/56 Dedi: "Sapıtmışlardan başka kim ümit keser Rabbin rahmetinden!"

قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلَّا الضَّالُّونَ

1858
15/57 "Amacınız nedir ey elçiler?" diye sordu.

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ

1859
15/58 Dediler: "Biz günahkâr bir topluluğa gönderildik."

قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ

1860
15/59 "Yalnız Lût'un ailesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız."

إِلَّا آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ

1861
15/60 "Lût'un karısı hariç. O günahkârlarla geride kalacaktır. Öyle takdir ettik."

إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا ۙ إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ

1862
15/60 Elçiler Lût ailesine geldiklerinde,

فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ

1863
15/62 Lût: "Siz tanınmayan kimselersiniz." dedi.

قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ

1864
15/63 Dediler: "Sana öyle bir şey getirdik ki,onun hakkında kuşkulanıp duruyorlardı."

قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا فِيهِ يَمْتَرُونَ

1865
15/64 "Sana gerçeği getirdik. Biz, özü-sözü doğru olanlarız."

وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ

1866
15/65 "Gecenin bir yerinde aileni yola çıkar. Sen de arkalarından onları izle. Hiçbiriniz geri dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere kadar gidin."

فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ

1867
15/66 Ona şu emri bir hüküm olarak ilettik: Şunlar, kökleri kesilmiş olarak sabahlayacaklardır.

وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَٰلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ

1868
15/67 Şehir halkı geldi. Muştulanmış olmanın sevincini yaşıyorlardı.

وَجَاءَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ

1869
15/68 Lût dedi: "Bunlar benim konuklarımdır, aman beni utandırmayın!"

قَالَ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ ضَيْفِي فَلَا تَفْضَحُونِ

1870
15/69 "Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin."

وَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ

1871
15/70 Dediler: "Seni elâlemin işiyle uğraşmaktan men etmemiş miydik?"

قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ

1872
15/71 Lût dedi: "Eğer bir şey yapacaksanız, işte kızlarım!"

قَالَ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ

1873
15/72 Senin ömrüne yemin olsun ki onlar, kendi sersemlikleri içinde bocalıyorlardı.

لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ

1874
15/73 Nihayet o korkunç titreşimli ses, onları güneş doğarken yakaladı.

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ

1875
15/74 O kentin üstünü altına getirdik/üst düzeydekileri alt düzeye indirdik. Ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ

1876
15/75 Hiç kuşkusuz, bunda, işaretlerden anlam çıkaranlar için ibretler vardır.

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ

1877
15/76 O kentin izleri/işaretleri, hâlâ işleyen bir yol üzerindedir.

وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقِيمٍ

1878
15/77 İnananlar için bunda elbette bir ibret vardır.

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ

1879
15/78 Eyke halkı da gerçekten zalim insanlardı.

وَإِن كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ

1880
15/79 Onlardan intikam aldık. Her ikisi önde, belirgin bir biçimde durmaktadır.

فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ

1881
15/80 Yemin olsun, Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanladı.

وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ

1882
15/81 Ayetlerimizi onlara verdik ama onlardan yüz çeviriyorlardı.

وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ

1883
15/82 Dağlardan güvenli güvenli evler yontuyorlardı.

وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ

1884
15/83 Korkunç titreşimli ses onları da sabaha girecekleri sırada yakaladı.

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ

1885
15/84 Kazanıp durdukları şeylerin kendilerine hiçbir yararı olmadı.

فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ

1886
15/85 Biz gökleri, yeri ve bunların arasındakileri hak olarak yarattık. O saat elbette gelecektir. Şimdi sen, uzanan elleri tut, güzel davran.

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ

1887
15/86 Kuşkusuz senin Rabbin, evet o, Hallâk'tır, hiç durmadan yaratır; en iyi şekilde bilir.

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ

1888