Arapça:
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ
Çeviriyazı:
ḳâlû beşşernâke bilḥaḳḳi felâ teküm mine-lḳâniṭîn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Melekler: "Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakın Allah'ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma!" dediler.
Diyanet İşleri:
Seni gerçekten müjdeliyoruz, umutsuzlardan olma demişlerdi.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Sana öyle bir müjde veriyoruz ki gerçektir bu, sakın ümidini kesenlerden olma demişlerdi.
Şaban Piriş:
"Sana gerçeği müjdeliyoruz. Ümitsizliğe düşenlerden olma!" dediler.
Edip Yüksel:
"Sana gerçeği müjdeledik, umudunu kesme," dediler.
Ali Bulaç:
Dediler ki: "Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma."
Suat Yıldırım:
“Sana gerçeği müjdeledik, onun için ümit kesenlerden olma!” dediler.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Dediler ki: «Seni hak ile müjdeledik, artık sen ümitsizliğe düşmüş olanlardan olma.»
Yaşar Nuri Öztürk:
Dediler: "Hakk'a dayanarak müjdeledik sana, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma."
Bekir Sadak:
15:58
İbni Kesir:
Dediler ki: Seni gerçekten müjdeliyoruz, öyleyse ümidini kesenlerden olma.
Adem Uğur:
Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma! dediler.
İskender Ali Mihr:
“Biz seni hak ile müjdeledik. Artık ´ümit kesenler´den olma.” dediler.
Celal Yıldırım:
Dediler ki: «Seni hak ile müjdeledik. Artık sen ümitsizlerden olma !»
Tefhim ul Kuran:
Dediler ki: «Seni gerçekle müjdeledik
Fransızca:
- Ils dirent : "Nous t'annonçons la vérité. Ne sois donc pas de ceux qui désespèrent".
İspanyolca:
Dijeron: «Te anunciamos la buena noticia de la Verdad. ¡No te desesperes!»
İtalyanca:
Dissero: «Quello che ti annunciamo è la verità, non essere fra coloro che disperano».
Almanca:
Sie sagten: "Wir brachten dir eine frohe Botschaft wahrheitsgemäß, so sei nicht einer der Verzweifelnden!"
Çince:
他们说:我们凭真理而向你报喜,所以你不要绝望。
Hollandaca:
Zij zeiden: Wij hebben u de waarheid verhaald; wanhoop dus niet.
Rusça:
Они сказали: "Мы сообщаем тебе правдивую весть, и не будь в числе отчаявшихся".
Somalice:
Waxayna dhaheen waxaanu Kuugu Bishaarayn Xaq ee ha noqonin Mid quusta.
Swahilice:
Wakasema: Tunakubashiria kwa haki; basi usiwe miongoni mwa wanao kata tamaa.
Uygurca:
ئۇلار: «بىز ساڭا راست خۇش خەۋەر بەردۇق، نائۈمىد بولمىغىن» دېدى
Japonca:
かれらは言った。「わたしたちは,真理によって吉報をあなたに伝える。だから失望してはならない。」
Arapça (Ürdün):
«قالوا بشرناك بالحق» بالصدق «فلا تكن من القانطين» الآيسين.
Hintçe:
तो फिर अब काहे की खुशख़बरी देते हो वह फरिश्ते बोले हमने आप को बिल्कुल ठीक खुशख़बरी दी है तो आप (बारगाह ख़ुदा बन्दी से) ना उम्मीद न हो
Tayca:
พวกเขากล่าวว่า “เราขอแจ้งข่าวดีแก่ท่านด้วยความจริง ดังนั้นท่านอย่าอยู่ในหมู่ผู้สิ้นหวัง”
İbranice:
אמרו: 'בישרנו לך את הצדק ואל תהיה מן המתייאשים
Hırvatça:
"Donosimo ti radosnu vijest koja će se doista obistiniti", rekoše oni, "zato ne budi među očajnicima!"
Rumence:
Ei spuseră: “Noi îţi vestim doar adevărul. Nu fi dintre cei lipsiţi de nădejde!”
Transliteration:
Qaloo bashsharnaka bialhaqqi fala takun mina alqaniteena
Türkçe:
Dediler: "Hakk'a dayanarak müjdeledik sana, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma."
Sahih International:
They said, "We have given you good tidings in truth, so do not be of the despairing."
İngilizce:
They said: "We give thee glad tidings in truth: be not then in despair!"
Azerbaycanca:
(Mələklər: ) “Biz sənə doğru xəbərlə müjdə veririk. (Allah dərgahından) ümidini üzənlərdən olma!” – dedilər
Süleyman Ateş:
Sana gerçeği müjdeledik, umut kesenlerden olma! dediler. They said: We bring thee good tidings in truth. So be not thou of the despairing.
Diyanet Vakfı:
Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma! dediler.
Erhan Aktaş:
Onlar: “Seni, hakk(1) ile müjdeliyoruz. Asla ümidini kesenlerden olma.” dediler.
Kral Fahd:
Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma! dediler.
Hasan Basri Çantay:
Dediler: «Seni hak olarak muştuluyoruz. O halde ümîdini kesenlerden olma».
Muhammed Esed:
"Seni gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bir şeyle müjdeliyoruz; onun için sakın umut kesenlerden olma!" dediler.
Gültekin Onan:
Dediler ki: "
Ali Fikri Yavuz:
Onlar: “- Seni hak ve gerçekle müjdeledik, onun için Allah’ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma” dediler.
Portekizce:
Responderam-lhe: O que te alvissaramos é a verdade. Não sejas, pois, um dos desesperados!
İsveççe:
De sade: "Vårt budskap till dig är sanning. Var därför inte en av dem som misströstar [om Guds nåd]!"
Farsça:
گفتند: تو را به بشارتی درست و به حق [که واقع شدنی است] مژده دادیم؛ بنابراین از ناامیدان مباش.
Kürtçe:
ووتیان ئەو مژدەی داومانە پێت ڕاستە و (دێتە دی) جا لە نائومێدان مەبە
Özbekçe:
Улар: «Биз сенга ҳақ ила башорат бердик. Бас, сен ноумид бўлувчилардан бўлма», дедилар.
Malayca:
Mereka menjawab: "Kami mengembirakanmu dengan jalan yang sungguh benar; oleh itu janganlah engkau menjadi dari orang-orang yang berputus asa".
Arnavutça:
Ata thanë: “Na do të sihariqojmë ty me një të Vërtetë që do të realizohet, e mos u bën shpresëhumbur!”
Bulgarca:
Рекоха: “Възрадвахме те с истината. И не губи надежда!”
Sırpça:
„Доносимо ти радосну вест која ће заиста да се обистини“, казаше они, „зато не буди од оних који губе наду!“
Çekçe:
Odpověděli: 'Oznamujeme ti to jménem pravdy - nebuď tedy z těch, kdo naději ztrácejí.'
Urduca:
اُنہوں نے جواب دیا "ہم تمہیں برحق بشارت دے رہے ہیں، تم مایوس نہ ہو"
Tacikçe:
Гуфтанд: «Ба ҳақ хушхабарат додем, аз ноумедон мабош!»
Tatarca:
Фәрештәләр әйттеләр: "Без сиңа булачак хак хәбәр белән сөенеч бирәбез, син өмет өзүчеләрдән булма!"
Endonezyaca:
Mereka menjawab: "Kami menyampaikan kabar gembira kepadamu dengan benar, maka janganlah kamu termasuk orang-orang yang berputus asa".
Amharca:
«በእውነት አበሰርንህ፡፡ ከተሰፋ ቆራጮችም አትኹን» አሉ፡፡
Tamilce:
அவர்கள் கூறினார்கள்: “நாங்கள் உமக்கு உண்மை(யான செய்தி)யைக் கொண்டு(தான்) நற்செய்தி கூறினோம். ஆகவே, அவநம்பிக்கையாளர்களில் ஆகிவிடாதீர்” என்று கூறினார்கள்.
Korece:
우리가 진실로 당신께 진리 의 복음을 전하였으니 실망하는 자중에 있지 말라
Vietnamca:
(Các vị khách) nói: “Chúng tôi báo tin mừng cho ngươi là sự thật, vì vậy, ngươi chớ đừng là kẻ tuyệt vọng.”
Ayet Linkleri: