Sayfa 265

 
00:00

iẕ deḫalû `aleyhi feḳâlû selâmâ. ḳâle innâ minküm vecilûn.

Arapça:

إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ

Türkçe:

Hani onun yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. O da "Biz sizden korkuyoruz." diye konuşmuştu.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hani melekler, İbrahim'in yanına girdikleri zaman, "selam" demişler, İbrahim de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demişti.

Diyanet Vakfı:

Onun yanına girdikleri zaman, "selam" dediler. (İbrahim:) Biz sizden çekiniyoruz, dedi.

İngilizce:

When they entered his presence and said, "Peace!" He said, "We feel afraid of you!"

Fransızca:

Quand ils entrèrent chez lui et dirent : "Salam" - Il dit : "Nous avons peur de vous".

Almanca:

Als sie bei ihm eintraten, sagten sie: "Salam (sei mit dir)!" Er sagte: "Wir fürchten uns vor euch!"

Rusça:

Они вошли к нему и сказали: "Мир!" Он сказал: "Воистину, мы опасаемся вас".

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû lâ tevcel innâ nübeşşiruke bigulâmin `alîm.

Arapça:

قَالُوا لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ

Türkçe:

"Korkma! Biz sana bilgin bir oğlan müjdeliyoruz." dediler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Melekler: "Korkma! Gerçekten biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler.

Diyanet Vakfı:

Dediler ki: Korkma; biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz.

İngilizce:

They said: "Fear not! We give thee glad tidings of a son endowed with wisdom."

Fransızca:

Ils dirent : "N'aie pas peur ! Nous t'annonçons une bonne nouvelle, [la naissance] d'un garçon plein de savoir".

Almanca:

Sie sagten: "Fürchte dich nicht! Wir bringen dir doch die frohe Botschaft über einen äußerst wissenden Sohn."

Rusça:

Они сказали: "Не бойся! Воистину, мы принесли тебе благую весть об умном мальчике".

Açıklama:
 
00:00

ḳâle ebeşşertümûnî `alâ em messeniye-lkiberu febime tübeşşirûn.

Arapça:

قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَىٰ أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ

Türkçe:

Dedi: "İhtiyarlık yakama yapıştıktan sonra mı bana müjde veriyorsunuz! Neye dayanarak müjde veriyorsunuz?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İbrahim dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelmişken, beni mi müjdeliyorsunuz, neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?"

Diyanet Vakfı:

(İbrahim:) Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen beni müjdeliyor musunuz? Beni ne ile müjdeliyorsunuz? dedi.

İngilizce:

He said: "Do ye give me glad tidings that old age has seized me? Of what, then, is your good news?"

Fransızca:

Il dit : "M'annoncez-vous [cette nouvelle] alors que la vieillesse m'a touché ? Que m'annoncez-vous donc ? "

Almanca:

Er sagte: "Bringt ihr mir etwa eine frohe Botschaft, wo ich vom Alter gezeichnet bin? Was für eine frohe Botschaft bringt ihr denn?!"

Rusça:

Он сказал: "Неужели вы сообщаете мне такую благую весть, когда старость уже одолела меня? Чем же вы меня радуете?"

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû beşşernâke bilḥaḳḳi felâ teküm mine-lḳâniṭîn.

Arapça:

قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ

Türkçe:

Dediler: "Hakk'a dayanarak müjdeledik sana, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Melekler: "Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakın Allah'ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma!" dediler.

Diyanet Vakfı:

Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma! dediler.

İngilizce:

They said: "We give thee glad tidings in truth: be not then in despair!"

Fransızca:

- Ils dirent : "Nous t'annonçons la vérité. Ne sois donc pas de ceux qui désespèrent".

Almanca:

Sie sagten: "Wir brachten dir eine frohe Botschaft wahrheitsgemäß, so sei nicht einer der Verzweifelnden!"

Rusça:

Они сказали: "Мы сообщаем тебе правдивую весть, и не будь в числе отчаявшихся".

Açıklama:
 
00:00

ḳâle vemey yaḳneṭu mir raḥmeti rabbihî ille-ḍḍâllûn.

Arapça:

قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلَّا الضَّالُّونَ

Türkçe:

Dedi: "Sapıtmışlardan başka kim ümit keser Rabbin rahmetinden!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İbrahim dedi ki: "Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?"

Diyanet Vakfı:

(İbrahim:) dedi ki: Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?

İngilizce:

He said: "And who despairs of the mercy of his Lord, but such as go astray?"

Fransızca:

- Il dit : "Et qui désespère de la miséricorde de son Seigneur, sinon les égarés ? "

Almanca:

Er sagte: "Und wer verzweifelt an der Gnade seines HERRN außer den Abirrenden?!"

Rusça:

Он сказал: "Кто же отчаивается в милости своего Господа, кроме заблудших?!"

Açıklama:
 
00:00

ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn.

Arapça:

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ

Türkçe:

"Amacınız nedir ey elçiler?" diye sordu.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ey elçiler! Başka ne işiniz var? dedi.

Diyanet Vakfı:

"Ey elçiler! (Başka) ne işiniz var?" dedi.

İngilizce:

Abraham said: "What then is the business on which ye (have come), O ye messengers (of Allah)?"

Fransızca:

Et il [leur] dit : "Que voulez-vous, ô envoyés d'Allah ?

Almanca:

Er sagte: "Was ist denn euer Bestreben, ihr Entsandte?"

Rusça:

Он сказал: "Какова же ваша миссия, о посланцы?"

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn.

Arapça:

قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ

Türkçe:

Dediler: "Biz günahkâr bir topluluğa gönderildik."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Melekler şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavmi cezalandırmak için gönderildik.

Diyanet Vakfı:

Dediler ki: "Biz, suçlu bir topluma (onları helak etmeye) gönderildik."

İngilizce:

They said: "We have been sent to a people (deep) in sin,

Fransızca:

- Ils dirent : "En vérité, nous sommes envoyés à des gens criminels,

Almanca:

Sie sagten: "Wir wurden doch zu schwer verfehlenden Leuten entsandt.

Rusça:

Они сказали: "Мы посланы к грешным людям.

Açıklama:
 
00:00

illâ âle lûṭ. innâ lemüneccûhüm ecme`în.

Arapça:

إِلَّا آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ

Türkçe:

"Yalnız Lût'un ailesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ancak Lût ailesi müstesnâdır. Biz, onların hepsini muhakkak kurtaracağız.

Diyanet Vakfı:

"Ancak Lut ailesi hariç. Onların hepsini kurtaracağız."

İngilizce:

Excepting the adherents of Lut: them we are certainly (charged) to save (from harm),- All -

Fransızca:

à l'exception de la famille de Lot que nous sauverons tous

Almanca:

Nur Luts Familie, die werden wir zweifelsohne erretten, allesamt,

Rusça:

И только семью Лута (Лота) мы спасем целиком,

Açıklama:
 
00:00

ille-mraetehû ḳaddernâ innehâ lemine-lgâbirîn.

Arapça:

إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا ۙ إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ

Türkçe:

"Lût'un karısı hariç. O günahkârlarla geride kalacaktır. Öyle takdir ettik."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yalnız Lût'un karısı müstesnâ, çünkü onun helak edilenlerle birlikte yok edilmesini takdir ettik.

Diyanet Vakfı:

"(Fakat Lut'un) karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik."

İngilizce:

Except his wife, who, We have ascertained, will be among those who will lag behind.

Fransızca:

sauf sa femme. "Nous (Allah) avions déterminé qu'elle sera du nombre des exterminés.

Almanca:

außer seiner Ehefrau. Wir bestimmten: "Gewiß, sie gehört doch zu den Vergehenden."

Rusça:

кроме его жены. Мы решили, что она останется позади".

Açıklama:
 
00:00

felemmâ câe âle lûṭini-lmürselûn.

Arapça:

فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ

Türkçe:

Elçiler Lût ailesine geldiklerinde,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Melek olan elçiler, Lût kavmine gelince,

Diyanet Vakfı:

Melek olan elçiler Lut ailesine gelince,

İngilizce:

At length when the messengers arrived among the adherents of Lut,

Fransızca:

Puis lorsque les envoyés vinrent auprès de la famille de Lot

Almanca:

Und als die Entsandten zur Familie Luts kamen,

Rusça:

Когда посланцы пришли к Луту (Лоту),

Açıklama:

Sayfalar

Sayfa 265 beslemesine abone olun.