Arapça:
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا فِيهِ يَمْتَرُونَ
Çeviriyazı:
ḳâlû bel ci'nâke bimâ kânû fîhi yemterûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elçiler dediler ki: "Bilakis biz sana onların şüphe ettiği azabı getirdik."
Diyanet İşleri:
Biz sana sadece şüphe edip durdukları azabı getirdik. Sana gerçekle geldik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz. Artık, geceleyin bir ara, aileni yola çıkar, sen de arkalarından git; hiçbiriniz arkaya bakmasın; emrolunduğunuz yere doğru yürüyün dediler.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Onlar, biz dediler, onların şüphe ettikleri şeyi getirdik.
Şaban Piriş:
Biz sana hakkında şüphe ettiklerini (azabı) getirdik.
Edip Yüksel:
Dediler ki: " Onların kuşkulandıkları şeyi sana getirdik."
Ali Bulaç:
Hayır" dediler. "Biz sana, onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik.
Suat Yıldırım:
“Yok” dediler, “Biz sana, onların şüphe ettikleri cezayı getirdik ve sana emr-i Hak ile geldik, emin ol biz sadık kimseleriz.Hemen gecenin sonunda aileni yola çıkar, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse dönüp ardına bakmasın, size emredilen yere geçin gidin.” [15,8; 11,65]
Ömer Nasuhi Bilmen:
(63-64) (Onlar da) Dediler ki: «Hayır,biz sana onların kendisinde şüphe eder oldukları şey ile geldik. Ve sana hak ile geldik ve şüphe yok ki, biz elbette sâdıklardanız.»
Yaşar Nuri Öztürk:
Dediler: "Sana öyle bir şey getirdik ki, onun hakkında kuşkulanıp duruyorlardı."
Bekir Sadak:
(68-69) Lut: «Bunlar benim konuklarimdir, onlara karsi beni rusvay etmeyin, Allah´tan korkun, beni utandirmayin» dedi.
İbni Kesir:
Onlar da: Biz, sana sadece onların şüphe edip durdukları azabı getirdik.
Adem Uğur:
Dediler ki: "
İskender Ali Mihr:
“Hayır, biz, onların hakkında şüphe ettikleri şey ile sana geldik.” dediler.
Celal Yıldırım:
Onlar da, «kavmin, hakkında şüphe edip durdukları şeyi (gelecek azabı) sana getirdik.
Tefhim ul Kuran:
«Hayır» dediler, «Biz sana onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik.»
Fransızca:
- Ils dirent : "Nous sommes plutôt venus à toi en apportant (le châtiment) à propos duquel ils doutaient.
İspanyolca:
Dijeron: «¡No, sino que te traemos aquello de que han dudado!
İtalyanca:
Risposero: «Anzi, siamo venuti a te [per recare] ciò di cui dubitano.
Almanca:
Sie sagten: "Nein, sondern wir brachten dir das, was sie anzuzweifeln pflegten.
Çince:
他们说:不然;我们把他们一向争论的(刑罚)带来给你了。
Hollandaca:
Zij antwoordden: Maar wij zijn tot u gekomen om de straf uit te voeren, waaromtrent uwe medeburgers in twijfel verkeeren.
Rusça:
Они сказали: "Но мы явились к тебе с тем, в чем они сомневались.
Somalice:
Waxayna dhaheen saas ma aha ee Waxaannu kuula Nimid waxay Shakisanaayeen (Halaagoodii).
Swahilice:
Wakasema: Bali sisi tumekuletea yale waliyo kuwa wakiyafanyia shaka.
Uygurca:
ئۇلار ئېيتتى: «ئۇنداق ئەمەس (بىز اﷲ نىڭ ئەلچىلىرىمىز)، بىز سېنىڭ ئالدىڭغا ئۇلار (يەنى سېنىڭ قەۋمىڭ) شەكلىنىۋاتقان ئازابنى ئېلىپ كەلدۇق
Japonca:
かれらは言った。「いや,わたしたちはかれらの疑いを抱いていることに関して,あなたのところに来たのである。
Arapça (Ürdün):
«قالوا بل جئناك بما كانوا» أي قومك «فيه يمترون» يشكون وهو العذاب.
Hintçe:
जिसके बारे में आपकी क़ौम के लोग शक़ रखते थे
Tayca:
พวกเขากล่าวว่า “แต่ว่าเรามาหาท่าน (ลูฏ) ด้วยเรื่องที่พวกเขาสงสัยกันอยู่
İbranice:
אמרו (ללוט:) 'אנו באנו אליך עם (העונש) אשר פקפקו בו
Hırvatça:
"Ne", rekoše oni. "Donosimo ti ono u što ovi stalno sumnjaju,
Rumence:
Ei spuseră: “Nu!... Am venit la tine aducând ceea de care ei se îndoiesc,
Transliteration:
Qaloo bal jinaka bima kanoo feehi yamtaroona
Türkçe:
Dediler: "Sana öyle bir şey getirdik ki,onun hakkında kuşkulanıp duruyorlardı."
Sahih International:
They said, "But we have come to you with that about which they were disputing,
İngilizce:
They said: "Yea, we have come to thee to accomplish that of which they doubt.
Azerbaycanca:
(Mələklər) belə cavab verdilər: “Xeyr, biz sənə onların (ümmətindən olan kafirlərin) şübhə etdikləri şeyi (əzabı) gətirmişik!
Süleyman Ateş:
Dediler ki: "Doğrusu, biz onların, hakkında şüphe ettikleri((tanrı azabı)nı sana getirdik,"
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: "Bilakis, biz sana, onların şüphe etmekte oldukları şeyi (azabı ve helakı) getirdik.
Erhan Aktaş:
Elçiler: “Hayır! Biz sana hakkında kuşku duyulan azâbın haberini getirdik;”
Kral Fahd:
Dediler ki: «Bilakis, biz sana, onların şüphe etmekte oldukları şeyi (azabı ve helâkı) getirdik.
Hasan Basri Çantay:
Onlar da: «Hayır, dediler, biz sana onların, hakkında şek etmekde oldukları şey´i (azabı) getirdik».
Muhammed Esed:
Onlar da: "Evet, fakat biz sana, (kötülükten yana olanların) şüphe edip durdukları şey(i duyurmak) için geldik" diye cevap verdiler,
Gültekin Onan:
"
Ali Fikri Yavuz:
Elçiler dediler ki: “- Yok, biz sana kavminin şüphe edip durdukları azabı getirdik.
Portekizce:
Disseram-lhe: Sim! Trazemos-te aquilo de que os teus concidadãos haviam duvidado.
İsveççe:
De svarade: "Nej, [vi är Guds utsända och] vi har kommit till dig med det som [dessa människor] aldrig ville tro på;
Farsça:
گفتند: [نه، ما آشنا هستیم] با چیزی نزد تو آمده ایم که قومت همواره در آن تردید داشتند.
Kürtçe:
ووتیان بەڵکو ئێمە بۆمان ھێناوی ئەو (سزای) کە ئەوان تێیدا دوودڵ بوون
Özbekçe:
Улар: «Йўқ! Биз сенга улар шак қилаётган нарса ила келдик.
Malayca:
Mereka menjawab: "(Kedatangan kami bukan untuk mendukacitakanmu) bahkan kami datang kepadamu untuk membawa azab yang mereka ragu-ragukan kebenarannya.
Arnavutça:
Ata thanë: “Jo, na të kemi sjellur atë, në të cilën ata (mohuesit nga populli yt) dyshojnë,
Bulgarca:
Казаха: “Да, дойдохме при теб с онова, за което се съмняват [твоите хора].
Sırpça:
„Не“, казаше они. „Доносимо ти оно у шта ови стално сумњају,
Çekçe:
Odpověděli: 'Nikoliv, my přišli k tobě se slibem, jejž oni v pochybnost brali,
Urduca:
اُنہوں نے جواب دیا "نہیں، بلکہ ہم وہی چیز لے کر آئے ہیں جس کے آنے میں یہ لوگ شک کر رہے تھے
Tacikçe:
Гуфтанд: «На, чизеро, ки дар он шак мекарданд, овардаем.
Tatarca:
Фәрештәләр әйттеләр: "Кәферләр шик тоткан ґәзаб белән килдек, ягъни Лут үзенең кауменә: әгәр фәхеш эшләрегездән тәүбә итмәсәгез һәм исламны кабул итмәсәгез, сезгә тиздән каты ґәзаб киләчәк дигән сүзенә ышанмадылар.
Endonezyaca:
Para utusan menjawab: "Sebenarnya kami ini datang kepadamu dengan membawa azab yang selalu mereka dustakan.
Amharca:
«አይደለም እኛ ሕዝቦችህ በርሱ ይጠራጠሩበት በነበሩት ቅጣት መጣንህ» አሉት፡፡
Tamilce:
அவர்கள் கூறினார்கள்: “மாறாக! (உம் மக்களாகிய) இவர்கள் சந்தேகித்துக் கொண்டிருந்ததை (-அல்லாஹ்வின் தண்டனையை) உம்மிடம் கொண்டு வந்துள்ளோம்.”
Korece:
우리는 사자로써 백성들이 의심하는 것을 완성하고자 당신 께 왔나이다
Vietnamca:
(Các Sứ Giả) đáp: “Không, chúng tôi đến với ngươi mang theo điều (trừng phạt) mà (đám dân của ngươi) đã hoài nghi.”
Ayet Linkleri: