Türkçe Kuran-ı Kerim Çevirisi

 
00:00
Örnek: 33
Örnek: Cennet
Sûre Adı: 015. Hicr - (Hicr Vadisi) Al-Hijr – الحجر
S/A Türkçe Arapça Ano
15/23 Biz, elbette biz,hayat veriyoruz; biz öldürüyoruz. Ve biziz Vâris olanlar/mirasçı kalanlar.

وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ

1825
15/24 Yemin olsun, sizin önden gidenlerinizi bilmişizdir; yemin olsun, geriye kalanları da bilmişizdir.

وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ

1826
15/25 Hiç kuşkusuz, Rabbindir, evet O'dur onları haşredecek olan. Hakîmdir O, Alîm'dir.

وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ

1827
15/26 Yemin olsun, biz insanı; kuru çamurdan, değişken-cıvık bir balçıktan yarattık.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ

1828
15/27 Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık.

وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ

1829
15/28 Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım." demişti.

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ

1830
15/29 "Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın."

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ

1831
15/30 Meleklerin tümü, toplu halde secde ettiler.

فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ

1832
15/31 İblis müstesna. O, secde edenlerle beraber olmaya karşı çıktı.

إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ

1833
15/32 Allah dedi: "Ey İblis! Sana ne oluyor da secde edenlerle beraber olmuyorsun?"

قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ

1834
15/33 Dedi: "Kuru bir çamurdan, değişken-cıvık bir balçıktan yarattığın bir insana secde etmek için var olmadım."

قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ

1835
15/34 Buyurdu: "Öyleyse çık oradan, çünkü kovuldun."

قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ

1836
15/35 "Din gününe kadar üzerinde lanet var."

وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَىٰ يَوْمِ الدِّينِ

1837
15/36 Dedi: "Rabbim, onların diriltileceği güne kadar bana süre ver."

قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ

1838
15/37 Buyurdu: "Hadi, süre verilenlerdensin."

قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ

1839
15/38 "Bilinen vaktin gününe kadar..."

إِلَىٰ يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ

1840
15/39 Dedi: "Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım."

قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ

1841
15/40 "İçlerinden riyaya sapmamış, samimi kulların müstesna."

إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ

1842
15/41 Buyurdu: "İşte bana varan dosdoğru yol budur."

قَالَ هَٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ

1843
15/42 "Benim kullarım aleyhine senin elinde hiçbir güç/kanıt olmayacak. Azgınların seni izleyenleri müstesna."

إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ

1844
15/43 Cehennem onların tümünün şaşmaz buluşma yeridir.

وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ

1845
15/44 Yedi kapısı vardır onun. Her kapıya onlardan bir bölük ayrılmıştır.

لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ

1846
15/45 Sakınılması gereken şeylerden sakınanlar ise cennetlerde pınarlar içindedir.

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

1847
15/46 "Güvene kavuşmuş olarak selamla girin oraya."

ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ آمِنِينَ

1848
15/47 Göğüslerindeki düşmanlığı çekip almışızdır. Köşkler/divanlar üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olmuşlardır.

وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ

1849
15/48 Orada kendilerine zahmet/yorgunluk dokunmaz. Oradan çıkarılmazlar da.

لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ

1850
15/49 Haber ver kullarıma: Hiç kuşkusuz benim, evet benim, Gafûr ve Rahîm.

۞ نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

1851
15/50 Ama acıklı azabın ta kendisidir benim azabım.

وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الْأَلِيمُ

1852
15/51 Onlara İbrahim'in misafirlerinden bahset.

وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ

1853
15/52 Hani onun yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. O da "Biz sizden korkuyoruz." diye konuşmuştu.

إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ

1854
15/53 "Korkma! Biz sana bilgin bir oğlan müjdeliyoruz." dediler.

قَالُوا لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ

1855
15/54 Dedi: "İhtiyarlık yakama yapıştıktan sonra mı bana müjde veriyorsunuz! Neye dayanarak müjde veriyorsunuz?"

قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَىٰ أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ

1856