S/A | Türkçe - Erhan Aktaş | Arapça | Ano |
---|---|---|---|
7/39 |
Öncekiler de sonrakilere: “Sizin, bizden iyi bir tarafınız yoktu. O halde kazandıklarınıza karşılık azâbı tadın.” dediler. |
وَقَالَتْ أُولَاهُمْ لِأُخْرَاهُمْ فَمَا كَانَ لَكُمْ عَلَيْنَا مِن فَضْلٍ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ |
993 |
7/40 |
Âyetlerimizi yalanlayan ve büyüklenenler var ya, onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar deve(1) iğnenin deliğinden geçmedikçe, Cennet’e giremeyeceklerdir. Mücrimleri(2) böyle cezalandırırız. |
إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّىٰ يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ |
994 |
7/41 |
Onlar için Cehennem’den döşek ve örtüler vardır. İşte zâlimleri böyle cezalandırırız. |
لَهُم مِّن جَهَنَّمَ مِهَادٌ وَمِن فَوْقِهِمْ غَوَاشٍ ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ |
995 |
7/42 |
Îmân edip sâlihâtı yapanlar - ki hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemeyiz- Onlar, orada sürekli kalacaklardır. |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ |
996 |
7/43 |
Göğüslerinde tasadan ne varsa çıkarıp almışız. Yanı başlarında ırmaklar akmaktadır. Derler ki: “Bizi buna ulaştıran Allah’a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi biz kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık. Ant olsun ki Rabb’imizin Resûlleri gerçeği getirmişlerdir.” Onlara: “İşte yaptığınız işlere karşılık, hak ettiğiniz Cennet budur.” diye seslenilir. |
وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ ۖ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَا أَنْ هَدَانَا اللَّهُ ۖ لَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ ۖ وَنُودُوا أَن تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ |
997 |
7/44 |
Cennet halkı, Cehennem halkına, “Rabb’imizin bize söz verdiklerinin gerçek olduğunu gördük; siz de Rabb’inizin size söylediklerinin gerçek olduğunu gördünüz mü?” diye seslenirler. “Evet.” derler. Aralarından bir çağırıcı, “Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerine olsun.” diye bağırır. |
وَنَادَىٰ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ أَن قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدتُّم مَّا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا ۖ قَالُوا نَعَمْ ۚ فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَن لَّعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ |
998 |
7/45 |
Onlar, Allah’ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek isteyen ve âhireti de inkâr eden kimselerdi. |
الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُم بِالْآخِرَةِ كَافِرُونَ |
999 |
7/46 |
İki taraf arasında bir hicap(1) vardır. Ve A’râf’(2) üzerinde de hepsini sîmâlarından tanıyan kimseler vardır. Henüz Cennet’e girmemiş olan, fakat girmeyi uman Cennet halkına: “Size selâm olsun.” diye seslendiler. |
وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ ۚ وَعَلَى الْأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيمَاهُمْ ۚ وَنَادَوْا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَن سَلَامٌ عَلَيْكُمْ ۚ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ |
1000 |
7/47 |
Bakışları ateş halkı tarafına döndürülünce de “Ey Rabb’imiz! Bizi zâlim halkla beraber bulundurma.” derler. |
۞ وَإِذَا صُرِفَتْ أَبْصَارُهُمْ تِلْقَاءَ أَصْحَابِ النَّارِ قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ |
1001 |
7/48 |
A’râf halkı, yüzlerinden tanıdıkları kimselere de: “Çokluğunuz da tasladığınız büyüklük de size bir yarar sağlamadı.” dediler. |
وَنَادَىٰ أَصْحَابُ الْأَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُم بِسِيمَاهُمْ قَالُوا مَا أَغْنَىٰ عَنكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ |
1002 |
7/49 |
Cehennemliklere; “Allah, hiçbir rahmete erdirmeyecek diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı?” Onlara:(1) “Girin Cennet’e, artık size korku yoktur. Üzülecek de değilsiniz.” denir. |
أَهَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَقْسَمْتُمْ لَا يَنَالُهُمُ اللَّهُ بِرَحْمَةٍ ۚ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمْ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ |
1003 |
7/50 |
Ateş halkı, Cennet halkına, “Suyunuzdan veya Allah’ın rızık olarak verdiği şeylerden biraz da bize verin.” diye feryat ederler. Onlar, “Allah, bu ikisini kâfirlere harâm kılmıştır.” derler. |
وَنَادَىٰ أَصْحَابُ النَّارِ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَنْ أَفِيضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَاءِ أَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ ۚ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِرِينَ |
1004 |
7/51 |
Onlar ki, dinlerini bir oyun ve eğlence yerine koydular. Dünya hayatı onları aldattı. Onlar, karşılaşacakları bugünü unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi, biz de onları unuturuz. |
الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۚ فَالْيَوْمَ نَنسَاهُمْ كَمَا نَسُوا لِقَاءَ يَوْمِهِمْ هَٰذَا وَمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ |
1005 |
7/52 |
Gerçekten Biz, onlara, îmân etmek isteyen bir halk için, bilgiye göre açıkladığımız; yol gösterici ve râhmet olan bir Kitâp getirdik. |
وَلَقَدْ جِئْنَاهُم بِكِتَابٍ فَصَّلْنَاهُ عَلَىٰ عِلْمٍ هُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
1006 |
7/53 |
Onun verdiği haberin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Onun haberinin gerçekleştiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar diyecekler ki: “Gerçekten Rabb’imizin Resûlleri gerçeği getirmişler. Acaba bir şefaatçi(1) var mıdır ki bize şefaatte bulunsun veya geri döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. Uydurdukları şeyler kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur. |
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا تَأْوِيلَهُ ۚ يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِن قَبْلُ قَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ فَهَل لَّنَا مِن شُفَعَاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَا أَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ ۚ قَدْ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
1007 |
7/54 |
Rabb’iniz; gökleri ve yeri altı günde(1) yaratan, sonra arş üstüne istevâ eden;(2) geceyi, durmadan takip eden gündüze katan; Güneş’i, Ay’ı ve yıldızları emrine tâbi kılan Allah’tır. Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de yalnız O’na özgüdür. Âlemlerin Rabb’i olan Allah, Şanı Çok Yücedir. |
إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ ۗ أَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ ۗ تَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ |
1008 |
7/55 |
Rabb’inize “tederruân(1)” ve “hufyeten(2)” dûa edin. Kuşkusuz O, haddi aşanları sevmez. |
ادْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ |
1009 |
7/56 |
Ve düzeltildikten sonra, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O’na endişe ve ümit ile dûa edin. Kuşkusuz Allah’ın rahmeti muhsin(1) olanlara yakındır. |
وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْدَ إِصْلَاحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا ۚ إِنَّ رَحْمَتَ اللَّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ |
1010 |
7/57 |
Rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen O’dur. Rüzgârlar, ağır bulutları yüklenince, onları ölü bir beldeye sevk ederiz. Böylece onunla indirdiğimiz suyla, orada her türlü ürünü çıkarırız. İşte Biz ölüleri de böyle diriltip çıkarırız. Umulur ki düşünüp öğüt alırsınız. |
وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَّيِّتٍ فَأَنزَلْنَا بِهِ الْمَاءَ فَأَخْرَجْنَا بِهِ مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ ۚ كَذَٰلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتَىٰ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ |
1011 |
7/58 |
Toprağı iyi olan beldenin bitkisi, Rabb’inin izni ile(1) verimli olur. Toprağı kötü olan beldenin ürünü verimsiz olur. Şükreden bir kavim için âyetleri böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz. |
وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِإِذْنِ رَبِّهِ ۖ وَالَّذِي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ إِلَّا نَكِدًا ۚ كَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ |
1012 |
7/59 |
Ant olsun ki Biz, Nûh’u halkına gönderdik. “Ey halkım! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yoktur; kuşkusuz ben, sizin için o büyük günün azâbından korkuyorum.” dedi. |
لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
1013 |
7/60 |
Halkının meleleri:(1) “Biz, seni kesin bir sapkınlık içinde görüyoruz.” dediler. |
قَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ |
1014 |
7/61 |
“Ey halkım, bende bir sapkınlık yok. Ben ancak âlemlerin Rabb’inden bir elçiyim.” |
قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي ضَلَالَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ |
1015 |
7/62 |
“Rabb’imin gönderdiklerini size tebliğ ediyorum. Ve size öğüt veriyorum. Allah tarafından, sizin bilmediklerinizi biliyorum.” |
أُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبِّي وَأَنصَحُ لَكُمْ وَأَعْلَمُ مِنَ اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
1016 |
7/63 |
“Takvâlı olmanızı sağlamak ve böylece merhamet olunmanız için; içinizden sizi uyaracak bir adama, Rabb’inizden size bir zikir(1) gelmesine mi şaştınız?” |
أَوَعَجِبْتُمْ أَن جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِّنكُمْ لِيُنذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ |
1017 |
7/64 |
Derken, halkı onu yalanladı. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayanları da boğduk. Onlar gerçeği görmeyen bir kavimdi. |
فَكَذَّبُوهُ فَأَنجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا عَمِينَ |
1018 |
7/65 |
Âd halkına da kardeşleri Hûd’u gönderdik. “Ey halkım! Allah’a kulluk edin ve sizin için O’ndan başka ilâh yoktur. Yine de takvâ sahibi olmayacak mısınız?” dedi. |
۞ وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا ۗ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۚ أَفَلَا تَتَّقُونَ |
1019 |
7/66 |
Halkının Kâfir(1) meleleri:(2) “Gerçekten biz seni beyinsizlerden görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz.” dediler.(3) |
قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ وَإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبِينَ |
1020 |
7/67 |
“Ey halkım! Ben beyinsizlerden değilim. Ben ancak Âlemlerin Rabb’inden bir elçiyim.” dedi. |
قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ |
1021 |
7/68 |
“Ben, size Rabb’imin mesajlarını iletiyorum. Ben, sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.” |
أُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبِّي وَأَنَا لَكُمْ نَاصِحٌ أَمِينٌ |
1022 |
7/69 |
“Sizi uyarması için, içinizden bir kimse aracılığıyla Rabb’inizden size bir zikir(1) gelmesine hayret mi ettiniz? Nûh toplumundan sonra sizi onların yerine geçirdiğini hatırlayın. Ve yaradılışça sizi onlardan güçlü kıldı. O halde Allah’ın nimetlerini hatırlayın. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.” |
أَوَعَجِبْتُمْ أَن جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِّنكُمْ لِيُنذِرَكُمْ ۚ وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِن بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً ۖ فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ |
1023 |
7/70 |
“Sen, bize, tek olan Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın kulluk ettiklerini bırakmamız için mi geldin? Eğer doğru sözlülerdensen, haydi bizi tehdit ettiğin şeyi getir!” dediler. |
قَالُوا أَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللَّهَ وَحْدَهُ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا ۖ فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
1024 |