Arapça:
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Çeviriyazı:
velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lâ nükellifü nefsen illâ vus`ahâ. ülâike aṣḥâbü-lcenneh. hüm fîhâ ḫâlidûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman edenler ve iyi amellerde bulunanlarki biz hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz işte onlar cennet ehlidir ve orada ebedî olarak kalacaklardır.
Diyanet İşleri:
İnanan ve yararlı iş işleyenler ki kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz işte cennetlikler onlardır, orada temelli kalacaklardır.
Abdulbakî Gölpınarlı:
İnananlara ve iyi işlerde bulunanlara gelince; hiç kimseye takatinden aşırı bir teklifte bulunmayız, onlardır cennet ehli ve orada ebedi kalır onlar.
Şaban Piriş:
İman eden ve salih amel işleyenlere gelince -ki biz kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemeyiz- işte bunlar da cennetliklerdir. Onlar, orada ebedidirler.
Edip Yüksel:
İnanıp erdemli bir hayat sürenlere gelince, biz hiç kimseye kapasitesinin üstünde sorumluluk yüklemeyiz; onlar cennet halkıdır. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.
Ali Bulaç:
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki Biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır.
Suat Yıldırım:
İman edip makbul ve güzel işler yapanlar ise -ki hiç kimseye Biz gücünün yetmeyeceği yük yüklemeyiz- cennetlik olup, orada ebedî kalacaklardır. [2,286]
Ömer Nasuhi Bilmen:
O kimseler ki imân ettiler ve iyi amellerde bulundular. Biz ise hiçbir nefsi, iktidarının fevkinde birşey ile mükellef kılmayız. İşte onlar cennet sahipleridir. Onlar orada ebedî kalıcılardır.
Yaşar Nuri Öztürk:
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar -ki biz, her benliğe ancak yaratılış kapasitesi ölçüsünde görev yükleriz- ise cennetin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.
Bekir Sadak:
Gozleri cehennemlikler yonune cevrilince: «Rabbimiz! Bizi zalimlerle beraber bulundurma» derler. *
İbni Kesir:
İman edip te salih ameller işleyenlere gelince
Adem Uğur:
İnanıp da iyi işler yapanlara gelince -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar, cennet ehlidir. Orada onlar ebedî kalacaklar.
İskender Ali Mihr:
Âmenû olanlar (hayatta iken Allah´a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel işleyenler (nefs tezkiyesi yapanlar), kimseyi gücünden başka bir şeyle sorumlu tutmayız. İşte onlar cennet ehlidirler, onlar orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır).
Celal Yıldırım:
Onlar ki imân edip güzel-yararlı amellerde bulunurlar —ki biz her kişiye ancak güç getirebileceğini yükleriz— işte onlardır Cennet yaranları ve onlardır orada ebedî kalıcılar!
Tefhim ul Kuran:
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabı (halkı) dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır.
Fransızca:
Et ceux qui croient et font de bonnes oeuvres - Nous n'imposons aucune charge à personne que selon sa capacité - ceux-là seront les gens du Paradis : ils y demeureront éternellement.
İspanyolca:
Quienes creyeron y obraron bien- a nadie pedimos sino según sus posibilidades-. ésos morarán en el Jardín eternamente.
İtalyanca:
Quanto a coloro che credono e compiono il bene - ché non obbligheremo nessuno oltre le sue possibilità - essi saranno i compagni del Giardino e vi rimarranno in perpetuo.
Almanca:
Doch denjenigen, die den Iman verinnerlicht und gottgefällig Gutes getan haben, WIR gebieten einer Seele nur das, was sie vermag. Diese sind die Weggenossen der Dschanna. Darin werden sie ewig bleiben.
Çince:
信道而且行善者--我只按各人的能力而加以责成--他们是乐园的居民,他们将永居其中。
Hollandaca:
Doch zij, die gelooven en doen wat recht is (en wij zullen geene ziel eene zwaardere last opleggen dan die zij kan dragen), zullen de gezellen van het paradijs zijn; eeuwig zullen zij daarin verblijven.
Rusça:
Те, которые уверовали и совершали праведные деяния, будут обитателями Рая и пребудут там вечно. Мы не возлагаем на человека сверх его возможностей.
Somalice:
Kuwa Rumeeyey Xaqa oo Falay Caml Fiican, kuma Mashaqaynno Naf waxayna Karin, Kuwaasu waa Janada Ehelkeeda wayna ku Dhex waari.
Swahilice:
Na wale wanao amini na wakatenda mema - hatumkalifishi mtu yoyote ila kwa kiasi cha uwezo wake - hao ndio watu wa Peponi. Wao watadumu humo.
Uygurca:
ئىمان ئېيتقانلار ۋە ياخشى ئەمەللەرنى قىلغانلار - كىشىنى پەقەت كۈچى يېتىدىغان ئىشقىلا تەكلىپ قىلىمىز ئەنە شۇلار ئەھلى جەننەتتۇر، ئۇلار جەننەتتە ھەمىشە قالىدۇ
Japonca:
だが信仰して善い行いに励む者は,われは誰にも,能力以上のものを負わせない。かれらは楽園の住人である。その中に永遠に住むのである。
Arapça (Ürdün):
«والذين آمنوا وعملوا الصالحات» مبتدأ وقوله «لا نكلّف نفسا إلا وسعها» طاقتها من العمل اعتراض بينه وبين خبره وهو «أولئك أصحاب الجنة هم فيها خالدون».
Hintçe:
और अच्छे अच्छे काम किये और हम तो किसी शख्स को उसकी ताकत से ज्यादा तकलीफ देते ही नहीं यहीं लोग जन्नती हैं कि वह हमेशा जन्नत ही में रहा (सहा) करेगें
Tayca:
และบรรดาผู้ที่ศรัทธาและประกอบสิ่งที่ดีทั้งหลายนั้นเราไม่บังคับชีวิตใด นอกจากที่ชีวิตนั้นมีความสามารถเท่านั้น ชนเกล่านี้แหละคือชาวสวรรค์ โดยที่พวกเขาจะพำนักอยู่ในสวรรค์นั้นชั่วนิรันดร์
İbranice:
אלה אשר האמינו ועושים את הטובות, משום שאנו לא נטיל על נפש לשאת יותר מכפי יכולתה, אלה הם שוכני גן העדן לעולם
Hırvatça:
Oni koji budu vjerovali i dobra djela činili - a Mi nikog ne zadužujemo mimo njegovih mogućnosti, bit će stanovnici Dženneta, u njemu će vječno ostati.
Rumence:
Cei care cred şi săvârşesc fapte bune — Noi nu împovărăm nici un suflet decât după putinţa sa — aceştia vor fi soţii Raiului, unde vor veşnici.
Transliteration:
Waallatheena amanoo waAAamiloo alssalihati la nukallifu nafsan illa wusAAaha olaika ashabu aljannati hum feeha khalidoona
Türkçe:
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar -ki biz, her benliğe ancak yaratılış kapasitesi ölçüsünde görev yükleriz- ise cennetin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.
Sahih International:
But those who believed and did righteous deeds - We charge no soul except [within] its capacity. Those are the companions of Paradise; they will abide therein eternally.
İngilizce:
But those who believe and work righteousness,- no burden do We place on any soul, but that which it can bear,- they will be Companions of the Garden, therein to dwell (for ever).
Azerbaycanca:
İman gətirib yaxşı işlər görənlər isə - Biz heç kəsi qüvvəsi yetdiyindən artıq yükləmərik – cənnətlikdirlər, onlar orada əbədi qalacaqlar!
Süleyman Ateş:
İnanıp iyi işler yapanlar, -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemeyiz- İşte onlar cennet halkıdır, onlar orada ebedi kalacaklardır.
Diyanet Vakfı:
İnanıp da iyi işler yapanlara gelince -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar, cennet ehlidir. Orada onlar ebedi kalacaklar.
Erhan Aktaş:
Îmân edip sâlihâtı yapanlar - ki hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemeyiz- Onlar, orada sürekli kalacaklardır.
Kral Fahd:
İman edenler ve salih amellerde bulunanlara gelince -ki biz hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemeyiz- bunlar da Cennet ehlidir ve orada ebedîdirler.
Hasan Basri Çantay:
Îman edip de güzel amel (ve hareket) lerde bulunanlar (a gelince:) — ki biz hiç bir kimseye gücü yeteceğinden başkasını yüklemeyiz— onlar cennetin yaranıdırlar. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar.
Muhammed Esed:
Ama imana erişen, doğru ve yararlı işler yapan kimseler -(ki) şüphesiz, Biz kimseye taşıyabileceği yükten fazlasını yüklemeyiz- işte, ebediyyen kalmak üzere cennete girecek olan bunlardır;
Gültekin Onan:
İnanıp salih amellerde bulunanlar -ki biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabıdır. Onda sonsuz olarak kalacaklardır.
Ali Fikri Yavuz:
İman edip salih amel işleyenler (var ya) - ki biz herkese ancak gücünün yettiğini teklif ederiz- işte onlar, cennetliktirler, onlar orada ebedî olarak kalıcıdırlar.
Portekizce:
Quanto aos fiéis, que praticam o bem - jamais impomos a alguém uma carga superior às suas forças -, saibam que serãoos diletos do Paraíso, onde morarão eternamente.
İsveççe:
Men de som tror och lever rättskaffens - Vi lägger inte på någon en tyngre börda än han kan bära - deras arvedel är paradiset och där skall de förbli till evig tid.
Farsça:
و کسانی که ایمان آوردند و [به اندازه طاقت خود] کارهای شایسته انجام دادند، اهل بهشت اند و در آن جاودانه اند، [چرا که] ما هیچ کس را جز به اندازه طاقتش تکلیف نمی کنیم.
Kürtçe:
وە ئەوانەی کە بڕوایان ھێناوە وکردەوەی چاکیشیان کردووە داوا لە ھیچ کەس ناکەین زیاد لەتوانای خۆی ئا ئەوانە ھاوەڵانی بەھەشتن ئەوان ھەمیشەیین تێیدا
Özbekçe:
Иймон келтириб, яхши амалларни қилганлар–Биз ҳеч бир жонни тоқатидан ташқари нарсага таклиф қилмаймиз–ана ўшалар жаннат эгаларидир. Улар унда абадий қолурлар. (Аллоҳ таоло ҳеч бир жонни тоқатидан ташқари нарсага таклиф қилмайди. Тоқати доирасидаги амалларни бажариб жаннатга соҳиб бўлиш қандай улуғ толе! Боз устига, жаннатда абадий қолиш нечук саодат!)
Malayca:
Dan orang-orang yang beriman serta beramal soleh - (dengan tidak menjadi keberatan kepada mereka, kerana) Kami tidak memberati diri seseorang (dengan kewajipan) melainkan sekadar yang terdaya olehnya, - merekalah ahli Syurga, mereka kekal di dalamnya.
Arnavutça:
Ata që besojnë dhe punojnë vepra të mira – Na nuk i ngarkojmë më tepër, veç sa kanë mundësi – ata janë banorë të xhennetit, në të cilin do të qëndrojnë përgjithmonë.
Bulgarca:
А които вярват и вършат праведни дела - на всяка душа възлагаме само по силите й. Тези са обитателите на Рая. Там ще пребивават вечно.
Sırpça:
Они који буду веровали и чинили добра дела - а Ми никог не задужујемо мимо његових могућности, биће становници Раја, у њему ће вечно да остану.
Çekçe:
Avšak ti, kdož uvěřili a dobré skutky konali a My duši každé ukládáme jen to, nač stačí, ti budou ráje obyvateli a v něm budou nesmrtelní.
Urduca:
بخلاف اس کے جن لوگوں نے ہماری آیات کو مان لیا ہے اور اچھے کام کیے ہیں اور اس باب میں ہم ہر ایک کو اس کی استطاعت ہی کے مطابق ذمہ دار ٹھیراتے ہیں وہ اہل جنت ہیں جہاں وہ ہمیشہ رہیں گے
Tacikçe:
Ба ҳеҷ кас ғайри андозаи тавонаш таклиф намекунем. Онон, ки имон овардаанд, ва корҳои некӯ кардаанд, аҳли биҳиштанд ва дар он ҷо ҷовидонанд.
Tatarca:
Бәгъзе кешеләр иман китереп изге гамәлләр кылдылар, һичкемгә көче җитмәгән йөкне йөкләмибез, мәгәр көче җиткәнне генә. Алар җәннәт ияләре, анда мәңге калачаклар.
Endonezyaca:
dan orang-orang yang beriman dan mengerjakan amal-amal yang saleh, Kami tidak memikulkan kewajiban kepada diri seseorang melainkan sekedar kesanggupannya, mereka itulah penghuni-penghuni surga; mereka kekal di dalamnya.
Amharca:
እነዚያም ያመኑና መልካሞችን የሠሩ ነፍስን ችሎታዋን እንጂ አናስገድድምና፤ እነዚያ የገነት ሰዎች ናቸው፡፡ እነርሱ በርሷ ውስጥ ዘውታሪዎች ናቸው፡፡
Tamilce:
ஓர் ஆன்மாவை அதன் சக்திக்குத் தக்கவாறே தவிர (அதன் மீது சட்டங்களை சுமத்தி) சிரமப்படுத்த மாட்டோம். எவர்கள் நம்பிக்கை கொண்டு, நன்மைகளைச் செய்தார்களோ அவர்கள்தான் சொர்க்கவாசிகள். அவர்கள் அதில் நிரந்தரமாக தங்கி இருப்பார்கள்.
Korece:
그러나 믿음을 갖고 선을 행하는 이들에게 무거운 짐을 주지 아니하니 이들이 천국의 중인들 로서 그 안에서 영생하니라
Vietnamca:
Riêng những người có đức tin và hành thiện – TA (Allah) không bắt linh hồn gánh vác quá khả năng của nó –, họ sẽ là những người bạn của Thiên Đàng, họ sẽ ở trong đó mãi mãi.
Ayet Linkleri: