S/A | Türkçe - Erhan Aktaş | Arapça | Ano |
---|---|---|---|
7/7 |
Kesin bir bilgi ile onlara yaptıklarını anlatacağız. Zira Biz yaptıkları hiçbir şeyden habersiz değiliz. |
فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِم بِعِلْمٍ ۖ وَمَا كُنَّا غَائِبِينَ |
961 |
7/8 |
O Gün(1) tartı tam doğrudur. Kimin tartısı ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. |
وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ ۚ فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ |
962 |
7/9 |
Kimin de tartısı hafif gelirse, işte onlar, âyetlerimize haksızlık etmelerinden(1) dolayı kendilerine yazık edenlerdir.(2) |
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُم بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَظْلِمُونَ |
963 |
7/10 |
Doğrusu Biz, sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçimlik verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz. |
وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِي الْأَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ ۗ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ |
964 |
7/11 |
Ant olsun ki sizi Biz yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra meleklere, “Âdem’e secde(1) edin.” dedik. İblîs(2) hariç hepsi secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı. |
وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ لَمْ يَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ |
965 |
7/12 |
“Sana buyurduğum halde, seni secde etmekten alıkoyan nedir?” dedi. “Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten onu çamurdan yarattın.” dedi. |
قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلَّا تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ ۖ قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ |
966 |
7/13 |
“Hemen oradan in; orada büyüklük taslamak haddin değil. Hemen oradan çık. Sen aşağılanmışlardansın!” dedi. |
قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ أَن تَتَكَبَّرَ فِيهَا فَاخْرُجْ إِنَّكَ مِنَ الصَّاغِرِينَ |
967 |
7/14 |
“Tekrar diriltilecekleri güne kadar beni gözle(1)” dedi. |
قَالَ أَنظِرْنِي إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ |
968 |
7/15 |
“Sen gözlenenlerdensin.(1)” dedi. |
قَالَ إِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ |
969 |
7/16 |
“Azdırmandan dolayı, onlar için(1) senin dosdoğru yolunun üzerine oturacağım.” dedi. |
قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ |
970 |
7/17 |
“Sonra, ant olsun ki onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve Sen onların çoğunu şükrediciler olarak bulamayacaksın.” |
ثُمَّ لَآتِيَنَّهُم مِّن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَن شَمَائِلِهِمْ ۖ وَلَا تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ |
971 |
7/18 |
“Kovulmuş ve kınanmış olarak oradan çık. Onlardan kim sana uyarsa, Cehennem’i onlarla dolduracağım.” dedi. |
قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْءُومًا مَّدْحُورًا ۖ لَّمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنكُمْ أَجْمَعِينَ |
972 |
7/19 |
Ey Âdem! “Sen ve eşin cennete(1) yerleşin, dilediğiniz yerden yiyin, fakat şu ağaca(2) yaklaşmayın. Yoksa zâlimlerden olursunuz.” |
وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ |
973 |
7/20 |
Derken şeytân, kötülüklerini(1) kendilerine göstermek için onlara fısıldadı. Rabb’iniz size bu ağacı melik(2) olmayasınız veya kalıcılardan olmayasınız diye yasakladı.” dedi. |
فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِن سَوْآتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَٰذِهِ الشَّجَرَةِ إِلَّا أَن تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدِينَ |
974 |
7/21 |
Ve ikisine: “Ben gerçekten ikinizin de iyiliğini istemekteyim.” diye yemin etti. |
وَقَاسَمَهُمَا إِنِّي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِحِينَ |
975 |
7/22 |
Böylece ikisini aldatıp baştan çıkardı. O ağaçtan tadınca,(1) çirkinlikleri açığa çıktı.(2) Cennet yapraklarını(3) üst üste koyup örtünmeye başladılar.(4) Rabb’leri onlara: “Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi? Bu şeytân size apaçık bir düşmandır demedim mi?” diye seslendi. |
فَدَلَّاهُمَا بِغُرُورٍ ۚ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ ۖ وَنَادَاهُمَا رَبُّهُمَا أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَن تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَأَقُل لَّكُمَا إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُّبِينٌ |
976 |
7/23 |
“Ey Rabb’imiz! Biz, kendimize zûlmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan oluruz.” dediler. |
قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
977 |
7/24 |
“Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak inin.” dedi. Yeryüzünde, size belli bir süreye kadar yerleşme ve yararlanma imkânı vardır.” dedi. |
قَالَ اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ |
978 |
7/25 |
De ki: “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız.” |
قَالَ فِيهَا تَحْيَوْنَ وَفِيهَا تَمُوتُونَ وَمِنْهَا تُخْرَجُونَ |
979 |
7/26 |
Ey Âdemoğulları! Cesetlerinizi(1) örtecek ve sizi süsleyecek libas(2) indirdik.(3) Takvâ libası(4) ise daha hayırlıdır. İşte bu Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar. |
يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْآتِكُمْ وَرِيشًا ۖ وَلِبَاسُ التَّقْوَىٰ ذَٰلِكَ خَيْرٌ ۚ ذَٰلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ |
980 |
7/27 |
Ey âdemoğulları!(1) Şeytân kötülüklerini onlara göstermek için, libaslarını(2) soyarak(2), ana babanızı cennetten(3) çıkardığı gibi sizi de bir fitneye düşürmesin. O ve taraftarları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytânları îmân etmeyenlere evliya(4) kıldık. |
يَا بَنِي آدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُم مِّنَ الْجَنَّةِ يَنزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْآتِهِمَا ۗ إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْ ۗ إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاءَ لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ |
981 |
7/28 |
Onlar bir fuhûş(1) yaptıkları zaman, “Atalarımızdan böyle gördük ve Allah bize böyle emretti.” derler. De ki: “Allah fuhşû emretmez. Hakkında bilginiz olmayan şeyleri mi Allah’a yakıştırıyorsunuz?” |
وَإِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُوا وَجَدْنَا عَلَيْهَا آبَاءَنَا وَاللَّهُ أَمَرَنَا بِهَا ۗ قُلْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ ۖ أَتَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
982 |
7/29 |
De ki: “Rabb’im bana haktan yana olmayı emretti.” Her mescitte yüzlerinizi(1) O’na doğrultun ve dini yalnızca O’na has kılarak(2) dûa edin. Sizi ilk yarattığı gibi yine O’na döneceksiniz. |
قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ ۖ وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ ۚ كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ |
983 |
7/30 |
Bir kısmını(1) doğru yola iletti. Bir kısmı da sapkın yolu hak etti. Zira onlar, Allah’ın yanı sıra şeytânları(2) evliya(3) edindiler. Ve kendilerini de doğru yolda olduklarını sanıyorlar! |
فَرِيقًا هَدَىٰ وَفَرِيقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ الضَّلَالَةُ ۗ إِنَّهُمُ اتَّخَذُوا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِ اللَّهِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ |
984 |
7/31 |
Ey Âdemoğulları! Her secde edilen yerde(1) ziynetlerinizi(2) alın. Yiyin, için fakat israf(3) etmeyin. Zira O, israf edenleri sevmez. |
۞ يَا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ |
985 |
7/32 |
De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti(1) ve temiz rızıkları kim haram etmiş?” De ki: “Bunlar dünya hayatında îmân edenlerindir; kıyamet günü ise yalnız onlara aittir.” Bilen bir topluma âyetleri böyle detaylı olarak açıklıyoruz. |
قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللَّهِ الَّتِي أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ ۚ قُلْ هِيَ لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
986 |
7/33 |
De ki: “Rabb’im şunları kesinlikle haram kılmıştır: Fuhûşların(1) açık olanını ve gizli olanını, günahları, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir belge indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmayı ve Allah’a, bilmediğiniz şeyleri yakıştırmanızı.” |
قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالْإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَأَن تُشْرِكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَأَن تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
987 |
7/34 |
Her ümmetin(1) bir eceli(2) vardır. Ecelleri gelince ne bir an ertelenir ne de bir an öne alınır. |
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ ۖ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ |
988 |
7/35 |
Ey Âdem oğulları! Size, içinizden âyetlerimi anlatan elçiler geldiğinde, her kim takvâlı davranır ve kendisini düzeltirse, onlara kaygı yoktur ve onlar üzülmeyecekler de. |
يَا بَنِي آدَمَ إِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي ۙ فَمَنِ اتَّقَىٰ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ |
989 |
7/36 |
Büyüklük taslayarak, âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş halkıdırlar. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar. |
وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ |
990 |
7/37 |
Allah’a iftira eden veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Kitâp’taki nasipleri onlara erişecektir.(1) Nihâyet Resûllerimiz(2), canlarını almak için onlara geldiğinde, “Allah’tan başka yakardığınız ilâhlar nerede?” dediklerinde; onlar da: “Onlar bizden uzaklaşıp gittiler.” dediler. Kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerinde tanıklık ettiler. |
فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۚ أُولَٰئِكَ يَنَالُهُمْ نَصِيبُهُم مِّنَ الْكِتَابِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْ قَالُوا أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ ۖ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ |
991 |
7/38 |
Buyurdu ki: “Sizden önceki cinn(1) ve insten(1) ümmetler(2) arasında siz de ateşe girin. Her ümmet girdikçe, yoldaşlarına lânet etti. Birbiri ardına hepsi orada toplandığı zaman; sonrakiler öncekiler için: “Ey Rabb’imiz! Bunlar bizi saptırdılar, bunlara ateşten bir kat daha azâp ver.” “Hepsi için bir kat fazla vardır, ama siz bilmezsiniz.”(3) dedi. |
قَالَ ادْخُلُوا فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِكُم مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ فِي النَّارِ ۖ كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَّعَنَتْ أُخْتَهَا ۖ حَتَّىٰ إِذَا ادَّارَكُوا فِيهَا جَمِيعًا قَالَتْ أُخْرَاهُمْ لِأُولَاهُمْ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ أَضَلُّونَا فَآتِهِمْ عَذَابًا ضِعْفًا مِّنَ النَّارِ ۖ قَالَ لِكُلٍّ ضِعْفٌ وَلَٰكِن لَّا تَعْلَمُونَ |
992 |