Süleyman Ateş - Türkçe Kur'an-ı Kerim - القرآن الكريم

 
00:00
Örnek: 33
Örnek: Cennet
Sûre Adı: 015. Hicr - (Hicr Vadisi) Al-Hijr – الحجر
S/A Süleyman Ateş Arapça Ano
15/55 Sana gerçeği müjdeledik, umut kesenlerden olma! dediler. They said: We bring thee good tidings in truth. So be not thou of the despairing.

قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ

1 857
15/56 Sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden umut keser? dedi.

قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلَّا الضَّالُّونَ

1 858
15/57 (İbrahim gelenlerin Hak elçileri melekler olduklarını anlayınca): "Ey elçiler, dedi, işiniz nedir?"

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ

1 859
15/58 Biz suç işleyen bir kavme gönderildik, dediler.

قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ

1 860
15/59 Yalnız Lut ailesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız."

إِلَّا آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ

1 861
15/60 Ancak karısı hariç. Onun da (suçlularla beraber) kalanlardan olmasını uygun gördük.

إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا ۙ إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ

1 862
15/60 Elçiler Lut ailesine geldiklerinde:

فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ

1 863
15/62 (Lut): "Siz hiç tanınmamış kimselersiniz!" dedi.

قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ

1 864
15/63 Dediler ki: "Doğrusu, biz onların, hakkında şüphe ettikleri((tanrı azabı)nı sana getirdik,"

قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا فِيهِ يَمْتَرُونَ

1 865
15/64 Sana gerçeği getirdik, biz elbette doğru söyleyenleriz!

وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ

1 866
15/65 Hemen gecenin bir parçasında aileni yürüt, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse ardına dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere gidin!

فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ

1 867
15/66 Ona: "Şunlar sabaha girerlerken arkaları kesilecektir!" buyruğunu bildirdik.

وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَٰلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ

1 868
15/67 (Lut kavminin oturduğu Sodom) Kent(inin) halkı, (Lut'un genç konuklarını duyup) sevinerek geldiler.

وَجَاءَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ

1 869
15/68 (Lut onlara): "Bunlar benim konuğumdur, dedi, beni mahcubetmeyin!"

قَالَ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ ضَيْفِي فَلَا تَفْضَحُونِ

1 870
15/69 (Ne olur), Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin!

وَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ

1 871
15/70 Seni alemlerden (başkalarının işine karışmaktan) menetmemiş miydik? dediler.

قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ

1 872
15/71 Eğer yapacaksanız, işte kızlarım. dedi.

قَالَ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ

1 873
15/72 Senin ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.

لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ

1 874
15/73 Güneşin doğma zamanına girerlerken korkunç ses onları yakaladı.

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ

1 875
15/74 O kentin üstünü altına getirdik ve üzerlerine de çamurdan pişmiş taşlar yağdırdık.

فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ

1 876
15/75 Şüphesiz bunda işaretten anlayanlara (nice) ibretler vardır.

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ

1 877
15/76 Ve o (kent, herkesin gelip geçtiği) bir yol üzerinde durmaktadır.

وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقِيمٍ

1 878
15/77 Elbette bunda inananlar için bir ibret vardır.

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ

1 879
15/78 Gerçekten Eyke halkı da zalim kimselerdi.

وَإِن كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ

1 880
15/79 Onlardan da öcümüzü aldık, her ikisi de (Sodom da, Eyke de) hala (yol üzerinde, gözler) ön(ün) de apaçık durmaktadır.

فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ

1 881
15/80 Andolsun Hicr halkı (Semud kavmi) de peygamberleri yalanladılar.

وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ

1 882
15/81 Onlara ayetlerimizi verdik, ama onlardan yüz çeviriyorlardı.

وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ

1 883
15/82 Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ

1 884
15/83 Sabaha girerlerken onları da (o) korkunç ses yakaladı.

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ

1 885
15/84 Kazandıkları, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı.

فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ

1 886
15/85 Biz gökleri yeri ve bunlar arasında bulunanları hak ile yarattık; (gerçeğin ortaya çıkacağı) o sa'at, mutlaka gelecektir! Şimdi sen güzel bir hoşgörü ile hareket et.

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ

1 887
15/86 Yaratan, bilen ancak Rabbindir..

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ

1 888