15/55 |
Sana gerçeği müjdeledik, umut kesenlerden olma! dediler. They said: We bring thee good tidings in truth. So be not thou of the despairing. |
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ |
1 857 |
15/56 |
Sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden umut keser? dedi. |
قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلَّا الضَّالُّونَ |
1 858 |
15/57 |
(İbrahim gelenlerin Hak elçileri melekler olduklarını anlayınca): "Ey elçiler, dedi, işiniz nedir?" |
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ |
1 859 |
15/58 |
Biz suç işleyen bir kavme gönderildik, dediler. |
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ |
1 860 |
15/59 |
Yalnız Lut ailesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız." |
إِلَّا آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ |
1 861 |
15/60 |
Ancak karısı hariç. Onun da (suçlularla beraber) kalanlardan olmasını uygun gördük. |
إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا ۙ إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ |
1 862 |
15/60 |
Elçiler Lut ailesine geldiklerinde: |
فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ |
1 863 |
15/62 |
(Lut): "Siz hiç tanınmamış kimselersiniz!" dedi. |
قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ |
1 864 |
15/63 |
Dediler ki: "Doğrusu, biz onların, hakkında şüphe ettikleri((tanrı azabı)nı sana getirdik," |
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا فِيهِ يَمْتَرُونَ |
1 865 |
15/64 |
Sana gerçeği getirdik, biz elbette doğru söyleyenleriz! |
وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ |
1 866 |
15/65 |
Hemen gecenin bir parçasında aileni yürüt, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse ardına dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere gidin! |
فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ |
1 867 |
15/66 |
Ona: "Şunlar sabaha girerlerken arkaları kesilecektir!" buyruğunu bildirdik. |
وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَٰلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ |
1 868 |
15/67 |
(Lut kavminin oturduğu Sodom) Kent(inin) halkı, (Lut'un genç konuklarını duyup) sevinerek geldiler. |
وَجَاءَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ |
1 869 |
15/68 |
(Lut onlara): "Bunlar benim konuğumdur, dedi, beni mahcubetmeyin!" |
قَالَ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ ضَيْفِي فَلَا تَفْضَحُونِ |
1 870 |
15/69 |
(Ne olur), Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin! |
وَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ |
1 871 |
15/70 |
Seni alemlerden (başkalarının işine karışmaktan) menetmemiş miydik? dediler. |
قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ |
1 872 |
15/71 |
Eğer yapacaksanız, işte kızlarım. dedi. |
قَالَ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ |
1 873 |
15/72 |
Senin ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı. |
لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ |
1 874 |
15/73 |
Güneşin doğma zamanına girerlerken korkunç ses onları yakaladı. |
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ |
1 875 |
15/74 |
O kentin üstünü altına getirdik ve üzerlerine de çamurdan pişmiş taşlar yağdırdık. |
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ |
1 876 |
15/75 |
Şüphesiz bunda işaretten anlayanlara (nice) ibretler vardır. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ |
1 877 |
15/76 |
Ve o (kent, herkesin gelip geçtiği) bir yol üzerinde durmaktadır. |
وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقِيمٍ |
1 878 |
15/77 |
Elbette bunda inananlar için bir ibret vardır. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ |
1 879 |
15/78 |
Gerçekten Eyke halkı da zalim kimselerdi. |
وَإِن كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ |
1 880 |
15/79 |
Onlardan da öcümüzü aldık, her ikisi de (Sodom da, Eyke de) hala (yol üzerinde, gözler) ön(ün) de apaçık durmaktadır. |
فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ |
1 881 |
15/80 |
Andolsun Hicr halkı (Semud kavmi) de peygamberleri yalanladılar. |
وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ |
1 882 |
15/81 |
Onlara ayetlerimizi verdik, ama onlardan yüz çeviriyorlardı. |
وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
1 883 |
15/82 |
Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı. |
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ |
1 884 |
15/83 |
Sabaha girerlerken onları da (o) korkunç ses yakaladı. |
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ |
1 885 |
15/84 |
Kazandıkları, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı. |
فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
1 886 |
15/85 |
Biz gökleri yeri ve bunlar arasında bulunanları hak ile yarattık; (gerçeğin ortaya çıkacağı) o sa'at, mutlaka gelecektir! Şimdi sen güzel bir hoşgörü ile hareket et. |
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ |
1 887 |
15/86 |
Yaratan, bilen ancak Rabbindir.. |
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ |
1 888 |