
ferâga ilâ ehlihî fecâe bi`iclin semîn.
Arapça:
فَرَاغَ إِلَىٰ أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ
Türkçe:
Hemen ailesinin yanına gitti; semiz bir dana getirdi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi.
Diyanet Vakfı:
Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş,
İngilizce:
Then he turned quickly to his household, brought out a fatted calf,
Fransızca:
Puis il alla discrètement à sa famille et apporta un veau gras.
Almanca:
Dann ging er unbemerkt zu seiner Familie, dann kam er mit einem wohlgenährten Kalb,
Rusça:
Он направился к своей семье с опаской и принес жирного теленка.
Açıklama:

feḳarrabehû ileyhim ḳâle elâ te'külûn.
Arapça:
فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
Türkçe:
Danayı misafirlerin önüne sürdü. "Yemez misiniz?" dedi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu önlerine sürerek: "Yemez misiniz?" dedi.
Diyanet Vakfı:
Onların önüne koyup "Yemez misiniz?" demişti.
İngilizce:
And placed it before them.. he said, "Will ye not eat?"
Fransızca:
Ensuite il l'approcha d'eux... "Ne mangez-vous pas ? " dit-il.
Almanca:
dann setzte er es ihnen vor, er sagte: "Esst ihr etwa nicht?"
Rusça:
Он придвинул его к ним и сказал: "Не отведаете ли?"
Açıklama:

feevcese minhüm ḫîfeh. ḳâlû lâ teḫaf. vebeşşerûhü bigulâmin `alîm.
Arapça:
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۖ قَالُوا لَا تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ
Türkçe:
O arada, içine bunlardan bir kuşku düştü. "Korkma!" dediler. Ve ona bilgin bir oğlan müjdelediler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim'e: "Korkma!" dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.
Diyanet Vakfı:
Derken onlardan korkmaya başladı. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
İngilizce:
(When they did not eat), He conceived a fear of them. They said, "Fear not," and they gave him glad tidings of a son endowed with knowledge.
Fransızca:
Il ressentit alors de la peur vis-à-vis d'eux. Ils dirent : "N'aie pas peur". Et ils lui annoncèrent [la naissance] d'un garçon plein de savoir.
Almanca:
Dann verbarg er Furcht vor ihnen. Sie sagten: "Fürchte dich nicht!" Und sie überbrachten ihm frohe Botschaft über einen äußerst wissenden Jungen.
Rusça:
Он испугался их в душе, и тогда они сказали: "Не бойся". Они обрадовали его вестью о знающем мальчике.
Açıklama:

feaḳbeleti-mraetühû fî ṣarratin feṣakket vechehâ veḳâlet `acûzün `aḳîm.
Arapça:
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
Türkçe:
Derken, karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: "Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: "Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?" dedi.
Diyanet Vakfı:
Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: "Ben kısır bir kocakarıyım!" dedi.
İngilizce:
But his wife came forward (laughing) aloud: she smote her forehead and said: "A barren old woman!"
Fransızca:
Alors sa femme s'avança en criant, se frappa le visage et dit : "Une vieille femme stérile...
Almanca:
Dann kam seine Frau in lautem Überschwang, schlug sich auf ihr Gesicht und sagte: "Ich bin doch eine unfruchtbare Alte!"
Rusça:
Его жена стала кричать и бить себя по лицу. Она сказала: "Старая бесплодная женщина!"
Açıklama:

ḳâlû keẕâliki ḳâle rabbük. innehû hüve-lḥakîmü-l`alîm.
Arapça:
قَالُوا كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Türkçe:
Dediler ki: "Rabbin öyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O'dur, en iyisini bilen de O'dur.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Misafir melekler: "Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir." dediler.
Diyanet Vakfı:
Onlar: "Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir" dediler.
İngilizce:
They said, "Even so has thy Lord spoken: and He is full of Wisdom and Knowledge."
Fransızca:
Ils dirent : "Ainsi a dit ton Seigneur. C'est Lui vraiment le Sage, l'Omniscient".
Almanca:
Sie sagten: "Solcherart sagte dein HERR. Gewiß, ER ist Der Allweise, Der Allwissende."
Rusça:
Они сказали: "Так сказал твой Господь. Он - Мудрый, Знающий".
Açıklama:

ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn.
Arapça:
۞ قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
Türkçe:
İbrahim sordu: "Amacınız ne, ey elçiler?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: "Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?" dedi.
Diyanet Vakfı:
(İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi.
İngilizce:
(Abraham) said: "And what, O ye Messengers, is your errand (now)?"
Fransızca:
Alors [Abraham] dit: "Quelle est donc votre mission, ô envoyés?"
Almanca:
Er sagte: "Was ist euer Bestreben, ihr Entsandte?"
Rusça:
Он сказал: "Какова же ваша миссия, о посланцы?"
Açıklama:

ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn.
Arapça:
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
Türkçe:
Dediler: "Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik.
Diyanet Vakfı:
"Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik."
İngilizce:
They said, "We have been sent to a people (deep) in sin;-
Fransızca:
Ils dirent : "Nous avons été envoyés vers des gens criminels,
Almanca:
Sie sagten: "Gewiß, wir wurden zu schwer verfehlenden Leuten entsandt,
Rusça:
Они сказали: "Мы посланы к грешным людям,
Açıklama:

linürsile `aleyhim ḥicâratem min ṭîn.
Arapça:
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ
Türkçe:
"Üzerlerine çamurdan taş atalım diye."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız.
Diyanet Vakfı:
"Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik)."
İngilizce:
To bring on, on them, (a shower of) stones of clay (brimstone),
Fransızca:
pour lancer sur eux des pierres de glaise,
Almanca:
damit wir über sie Steine von Lehm schicken,
Rusça:
чтобы наслать на них каменья из глины,
Açıklama:

müsevvemeten `inde rabbike lilmüsrifîn.
Arapça:
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
Türkçe:
"Rabbin katında, sınır tanımazlar için işaretlenmiş taşlar."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O taşlardan herbirinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir." dediler.
Diyanet Vakfı:
(Bu taşlar,) aşırı gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlardır).
İngilizce:
Marked as from thy Lord for those who trespass beyond bounds.
Fransızca:
marquées auprès de ton Seigneur à l'intention des outranciers".
Almanca:
die bei deinem HERRN für die Maßlosen gekennzeichnet 3 sind."
Rusça:
помеченные у твоего Господа для преступников".
Açıklama:

feaḫracnâ men kâne fîhâ mine-lmü'minîn.
Arapça:
فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Türkçe:
Orada, müminlerden kim varsa çıkardık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.
İngilizce:
Then We evacuated those of the Believers who were there,
Fransızca:
Nous en fîmes sortir alors ce qu'il y avait comme croyants,
Almanca:
Dann brachten WIR heraus, wer in ihr von den Mumin war.
Rusça:
Мы вывели оттуда всех уверовавших,
Açıklama:
Sayfalar
