Sayfa 522

ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn.

Türkçe:
İbrahim sordu: "Amacınız ne, ey elçiler?"
İngilizce:
(Abraham) said: "And what, O ye Messengers, is your errand (now)?"
Fransızca:
Alors [Abraham] dit: "Quelle est donc votre mission, ô envoyés?"
Almanca:
Er sagte: "Was ist euer Bestreben, ihr Entsandte?"
Rusça:
Он сказал: "Какова же ваша миссия, о посланцы?"
Arapça:
۞ قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: "Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?" dedi.
Diyanet Vakfı:
(İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi.

ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn.

Türkçe:
Dediler: "Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik."
İngilizce:
They said, "We have been sent to a people (deep) in sin;-
Fransızca:
Ils dirent : "Nous avons été envoyés vers des gens criminels,
Almanca:
Sie sagten: "Gewiß, wir wurden zu schwer verfehlenden Leuten entsandt,
Rusça:
Они сказали: "Мы посланы к грешным людям,
Arapça:
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik.
Diyanet Vakfı:
"Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik."

linürsile `aleyhim ḥicâratem min ṭîn.

Türkçe:
"Üzerlerine çamurdan taş atalım diye."
İngilizce:
To bring on, on them, (a shower of) stones of clay (brimstone),
Fransızca:
pour lancer sur eux des pierres de glaise,
Almanca:
damit wir über sie Steine von Lehm schicken,
Rusça:
чтобы наслать на них каменья из глины,
Arapça:
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız.
Diyanet Vakfı:
"Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik)."

müsevvemeten `inde rabbike lilmüsrifîn.

Türkçe:
"Rabbin katında, sınır tanımazlar için işaretlenmiş taşlar."
İngilizce:
Marked as from thy Lord for those who trespass beyond bounds.
Fransızca:
marquées auprès de ton Seigneur à l'intention des outranciers".
Almanca:
die bei deinem HERRN für die Maßlosen gekennzeichnet 3 sind."
Rusça:
помеченные у твоего Господа для преступников".
Arapça:
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O taşlardan herbirinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir." dediler.
Diyanet Vakfı:
(Bu taşlar,) aşırı gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlardır).

feaḫracnâ men kâne fîhâ mine-lmü'minîn.

Türkçe:
Orada, müminlerden kim varsa çıkardık.
İngilizce:
Then We evacuated those of the Believers who were there,
Fransızca:
Nous en fîmes sortir alors ce qu'il y avait comme croyants,
Almanca:
Dann brachten WIR heraus, wer in ihr von den Mumin war.
Rusça:
Мы вывели оттуда всех уверовавших,
Arapça:
فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.

femâ vecednâ fîhâ gayra beytim mine-lmüslimîn.

Türkçe:
Artık orada, bir ev dışında, müslümanlardan/Allah'a teslim olanlardan hiç kimse bulamıyorduk.
İngilizce:
But We found not there any just (Muslim) persons except in one house:
Fransızca:
mais Nous n'y trouvâmes qu'une seule maison de gens soumis.
Almanca:
Dann fanden WIR in ihr nur ein Haus von Muslimen.
Rusça:
но нашли там только один дом с мусульманами.
Arapça:
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat biz orada müslümanlardan bir ev halkından başka kimseyi de bulamadık.
Diyanet Vakfı:
Zaten orada müslümanlardan, bir ev halkından başka kimse bulmadık.

veteraknâ fîhâ âyetel lilleẕîne yeḫâfûne-l`aẕâbe-l'elîm.

Türkçe:
Acıklı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık;
İngilizce:
And We left there a Sign for such as fear the Grievous Penalty.
Fransızca:
Et Nous y laissâmes un signe pour ceux qui redoutent le douloureux châtiment ;
Almanca:
Und WIR ließen in ihr eine Aya für diejenigen, die sich vor der qualvollen Peinigung fürchten.
Rusça:
Мы оставили там знамение для тех, которые боятся мучительных страданий.
Arapça:
وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz orada acı bir azabdan korkan kimseler için bir ibret nişanesi bıraktık.
Diyanet Vakfı:
Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.

vefî mûsâ iẕ erselnâhü ilâ fir`avne bisülṭânim mübîn.

Türkçe:
Mûsa'da da. Biz onu açık bir kanıtla Firavun'a gönderdik.
İngilizce:
And in Moses (was another Sign): Behold, We sent him to Pharaoh, with authority manifest.
Fransızca:
[Il y a même un signe]: en Moïse quand Nous l'envoyâmes, avec une preuve évidente, vers Pharaon.
Almanca:
Und mit Musa (gab es eine Aya), als WIR ihn zu Pharao mit einem deutlichen Beweis entsandten.
Rusça:
Знамение было и в рассказе о Мусе (Моисее). Вот Мы отправили его к Фараону с явным доводом.
Arapça:
وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa'nın kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik.
Diyanet Vakfı:
Musa'da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun'a göndermiştik.

fetevellâ biruknihî veḳâle sâḥirun ev mecnûn.

Türkçe:
O tüm gücüyle/tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Bir büyücü yahut mecnun."
İngilizce:
But (Pharaoh) turned back with his Chiefs, and said, "A sorcerer, or one possessed!"
Fransızca:
Mais [celui-ci]: se détourna confiant en sa puissance, et dit : "C'est un magicien ou un possédé ! "
Almanca:
Dann wandte er sich zu seinen Protektoren und sagte: "(Er ist) ein Magier oder geistesgestört."
Rusça:
Он отвернулся в сторону (или вместе со своим окружением) и сказал: "Колдун или одержимый!"
Arapça:
فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun ise ordusuyla birlikte yüz çevirmiş, onun hakkında: "Bu bir sihirbazdır, ya da bir delidir." demişti.
Diyanet Vakfı:
Firavun ordusuyla birlikte yüz çevirmiş: "O, bir büyücüdür veya bir delidir" demişti.

feeḫaẕnâhü vecünûdehû fenebeẕnâhüm fi-lyemmi vehüve mülîm.

Türkçe:
Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.
İngilizce:
So We took him and his forces, and threw them into the sea; and his was the blame.
Fransızca:
Nous le saisîmes ainsi que ses troupes, puis les jetâmes dans les flots, pour son comportement blâmable.
Almanca:
Dann bestraften WIR ihn mit seinen Soldaten, dann warfen WIR sie in den Fluß, während er tadelnswert war.
Rusça:
Мы схватили его вместе с войском и бросили их в море, и он был достоин порицания.
Arapça:
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu.
Diyanet Vakfı:
Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.

Sayfalar

Sayfa 522 beslemesine abone olun.