Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

51

Sûredeki Ayet No: 

40

Ayet No: 

4715

Sayfa No: 

522

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ

Çeviriyazı: 

feeḫaẕnâhü vecünûdehû fenebeẕnâhüm fi-lyemmi vehüve mülîm.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu.

Diyanet İşleri: 

Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Derken onu ve ordusunu helak etmiş, onları denize atıvermiştik de o kendisini kınayıp durmadaydı.

Şaban Piriş: 

Biz de onu ve askerlerini yakalamış ve denize atmıştık. O kınanacak işler yapıp durmaktaydı.

Edip Yüksel: 

Onu ve askerlerini yakalayıp denize attık. Bu sonucu haketmişti.

Ali Bulaç: 

Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.'

Suat Yıldırım: 

Biz de hem onu, hem ordularını yakalayıp denizin dibine geçiriverdik. Boğulurken, pişmanlıkla kendi kendini kınıyordu.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Artık O´nu da, ordularını da yakaladık, hemen onları denize atıverdik. Ve o, levm edilecek şeyleri yaparken (öyle bir felakete uğramış oldu).

Yaşar Nuri Öztürk: 

Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.

Bekir Sadak: 

Daha once de Nuh milletini cezalandirmistik. Cunku onlar da yoldan cikmis bir milletti.*

İbni Kesir: 

Sonunda onu da, ordularını da yakalayıp denize attık. O, kınanacak işler yapıp durmaktaydı.

Adem Uğur: 

Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.

İskender Ali Mihr: 

Sonunda onu ve ordularını yakaladık ve böylece onları kınanmış olarak denize attık.

Celal Yıldırım: 

Bu sebeple onu da, ordusunu da yakalayıp (deniz) dalgaları arasına fırlattık ki (o sırada) kendini kınıyordu.

Tefhim ul Kuran: 

Bunun üzerine, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık

Fransızca: 

Nous le saisîmes ainsi que ses troupes, puis les jetâmes dans les flots, pour son comportement blâmable.

İspanyolca: 

Entonces les sorprendimos, a él y a sus tropas, y los arrojamos al mar. Había incurrido en censura.

İtalyanca: 

Afferrammo lui e le sue truppe e li gettammo nei flutti, per il suo comportamento biasimevole.

Almanca: 

Dann bestraften WIR ihn mit seinen Soldaten, dann warfen WIR sie in den Fluß, während er tadelnswert war.

Çince: 

所以我惩治他和他的军队,而将他们投入海中,他是受责备的。

Hollandaca: 

Daarom grepen wij hem en zijne soldaten en wierpen hen in de zee: en hij was waard gestrafd te worden.

Rusça: 

Мы схватили его вместе с войском и бросили их в море, и он был достоин порицания.

Somalice: 

Markaasaan qabannay (ciqaabnay) isaga iyo Askartiisiiba, waxaana ku tuurray Badda isagoo la dagaalay.

Swahilice: 

Basi tukamkamata yeye na majeshi yake na tukawatupa baharini, na yeye ndiye wa kulaumiwa.

Uygurca: 

پىرئەۋننى ۋە ئۇنىڭ قوشۇنىنى جازالىدۇق، ئۇلارنى دېڭىزغا تاشلىدۇق، پىرئەۋن ئەيىبلەنگۈچىدۇر

Japonca: 

それであれは,かれとその軍勢を捕えて海に投げ込んだ。本当にかれは,けしからぬ者であった。

Arapça (Ürdün): 

«فأخذناه وجنوده فنبذناهم» طرحناهم «في اليم» البحر فغرقوا «وهو» أي فرعون «مُليم» آت بما يلام عليه من تكذيب الرسل ودعوى الربوبية.

Hintçe: 

तो हमने उसको और उसके लशकर को ले डाला फिर उन सबको दरिया में पटक दिया

Tayca: 

ดังนั้น เราได้เอาเขามา และไพร่พลของเขา แล้วเราได้โยนพวกเขาลงไปในทะเลและตัวเขาก็ถูกประณาม

İbranice: 

אז ייסרנוהו ואת צבאו וזרקנו אותם לים, כשהוא אשם

Hırvatça: 

I Mi i njega i vojske njegove dohvatismo, pa ih u more bacismo, jer je bio osudu zaslužio.

Rumence: 

Noi i-am luat pe ei şi oştile lor şi i-am aruncat în mare, în vreme ce el se dojenea pe sine.

Transliteration: 

Faakhathnahu wajunoodahu fanabathnahum fee alyammi wahuwa muleemun

Türkçe: 

Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.

Sahih International: 

So We took him and his soldiers and cast them into the sea, and he was blameworthy.

İngilizce: 

So We took him and his forces, and threw them into the sea; and his was the blame.

Azerbaycanca: 

Nəhayət, onu və əsgərlərini tutub dənizə atdıq. O, məzəmmətə layiq bir iş görmüşdü (allahlıq iddiasına düşmüşdü).

Süleyman Ateş: 

Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu.

Diyanet Vakfı: 

Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.

Erhan Aktaş: 

Sonra onu ve ordularını yakaladık ve denize attık. Kendi kendini kınıyordu.

Kral Fahd: 

Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.

Hasan Basri Çantay: 

Nihayet onu da, ordularını da yakalayıb denize atdık ki o, (bu sırada kendi kendini) kınayıcı idi.

Muhammed Esed: 

ve Biz onu ve adamlarını yakalayıp hepsini denize atmıştık, (bütün bu olup bitenler için) suçlanması gereken, (Firavun´dan başkası değildi,) yalnız o idi (tek suçlu).

Gültekin Onan: 

Bunun üzerine, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık

Ali Fikri Yavuz: 

Bunun üzerine tuttuk kendisini ve ordularını denize attık. Öyle ki, küfür ve inad üzere bulunuyordu.

Portekizce: 

Porém, apanhamo-lo, juntamente com as suas hostes, e os precipitamos no mar, porque eram réprobos.

İsveççe: 

Och så kastade Vi honom och hans här i havet; och han bar [själv] skulden [till allas undergång].

Farsça: 

در نتیجه او و سپاهیانش را گرفتیم و به دریا افکندیم، در حالی که [به سبب لجبازی و دشمنی] مستحقّ سرزنش بود.

Kürtçe: 

ئێمەش خۆی ولەشکرەکەیمان گرت وفڕێمان دانە ناو دەریاوە کە ئەو شیاوی لۆمە کردن بوو

Özbekçe: 

Бас, Биз уни ва аскарларини тутиб денгизга ташладик ва у маломатга лойиқ иш қилувчи эди.

Malayca: 

Lalu Kami (adakan jalan) mengambil Firaun bersama-sama tenteranya, kemudian Kami humbankan mereka ke dalam laut, sedang ia berkeadaan tercela.

Arnavutça: 

Dhe, ne e kapëm atë dhe ushtrinë e tij dhe e hodhëm në det; ai është i qortuar (mëkatar).

Bulgarca: 

И сграбчихме него и войските му, и ги хвърлихме в морето. Вината бе негова.

Sırpça: 

И Ми дохватисмо и њега и његове војске, па их бацисмо у море, јер је био заслужио казну.

Çekçe: 

A uchvátili jsme jej i vojska jeho a do moře jsme je uvrhli, neb pokárání byl hoden.

Urduca: 

آخر کار ہم نے اُسے اور اس کے لشکروں کو پکڑا اور سب کو سمندر میں پھینک دیا اور وہ ملامت زدہ ہو کر رہ گیا

Tacikçe: 

Ӯ ва лашкарҳояшро гирифтем ва ба дарё партофтем. Ва ӯ муставҷиби (сазовори) маломат буд.

Tatarca: 

Без Фиргаунне һәм гаскәрен тоттык вә һәммәсен суга батырдык, Фиргаун суга бата башлагач, Ислам динен кабул итмәгәне өчен үзен-үзе шелтә кылган хәлдә батып һәлак булды.

Endonezyaca: 

Maka Kami siksa dia dan tentaranya lalu Kami lemparkan mereka ke dalam laut, sedang dia melakukan pekerjaan yang tercela.

Amharca: 

እርሱንም ሰራዊቱንም ያዝናቸው፡፡ እርሱ ተወቃሽ ሲኾን በባሕር ውስጥም ጣልናቸው፡፡

Tamilce: 

ஆக, அவனையும் அவனுடைய இராணுவங்களையும் நாம் (கடும் தண்டனையால்) பிடித்தோம். ஆக, அவர்களை கடலில் எறிந்தோம். அவனோ பழிப்புக்குறியவன் ஆவான்.

Korece: 

그리하여 하나님은 그와 그 리고 그의 군대를 포획하여 바다 속에 던졌으매 그에 대한 비난은 당연했더라

Vietnamca: 

Vì vậy, TA đã túm bắt hắn và binh lính của hắn và ném chúng xuống biển; và hắn là một tên đáng trách.