Arapça:
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
Çeviriyazı:
feeḫaẕnâhü vecünûdehû fenebeẕnâhüm fi-lyemmi vehüve mülîm.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu.
Diyanet İşleri:
Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Derken onu ve ordusunu helak etmiş, onları denize atıvermiştik de o kendisini kınayıp durmadaydı.
Şaban Piriş:
Biz de onu ve askerlerini yakalamış ve denize atmıştık. O kınanacak işler yapıp durmaktaydı.
Edip Yüksel:
Onu ve askerlerini yakalayıp denize attık. Bu sonucu haketmişti.
Ali Bulaç:
Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.'
Suat Yıldırım:
Biz de hem onu, hem ordularını yakalayıp denizin dibine geçiriverdik. Boğulurken, pişmanlıkla kendi kendini kınıyordu.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Artık O´nu da, ordularını da yakaladık, hemen onları denize atıverdik. Ve o, levm edilecek şeyleri yaparken (öyle bir felakete uğramış oldu).
Yaşar Nuri Öztürk:
Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.
Bekir Sadak:
Daha once de Nuh milletini cezalandirmistik. Cunku onlar da yoldan cikmis bir milletti.*
İbni Kesir:
Sonunda onu da, ordularını da yakalayıp denize attık. O, kınanacak işler yapıp durmaktaydı.
Adem Uğur:
Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.
İskender Ali Mihr:
Sonunda onu ve ordularını yakaladık ve böylece onları kınanmış olarak denize attık.
Celal Yıldırım:
Bu sebeple onu da, ordusunu da yakalayıp (deniz) dalgaları arasına fırlattık ki (o sırada) kendini kınıyordu.
Tefhim ul Kuran:
Bunun üzerine, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık
Fransızca:
Nous le saisîmes ainsi que ses troupes, puis les jetâmes dans les flots, pour son comportement blâmable.
İspanyolca:
Entonces les sorprendimos, a él y a sus tropas, y los arrojamos al mar. Había incurrido en censura.
İtalyanca:
Afferrammo lui e le sue truppe e li gettammo nei flutti, per il suo comportamento biasimevole.
Almanca:
Dann bestraften WIR ihn mit seinen Soldaten, dann warfen WIR sie in den Fluß, während er tadelnswert war.
Çince:
所以我惩治他和他的军队,而将他们投入海中,他是受责备的。
Hollandaca:
Daarom grepen wij hem en zijne soldaten en wierpen hen in de zee: en hij was waard gestrafd te worden.
Rusça:
Мы схватили его вместе с войском и бросили их в море, и он был достоин порицания.
Somalice:
Markaasaan qabannay (ciqaabnay) isaga iyo Askartiisiiba, waxaana ku tuurray Badda isagoo la dagaalay.
Swahilice:
Basi tukamkamata yeye na majeshi yake na tukawatupa baharini, na yeye ndiye wa kulaumiwa.
Uygurca:
پىرئەۋننى ۋە ئۇنىڭ قوشۇنىنى جازالىدۇق، ئۇلارنى دېڭىزغا تاشلىدۇق، پىرئەۋن ئەيىبلەنگۈچىدۇر
Japonca:
それであれは,かれとその軍勢を捕えて海に投げ込んだ。本当にかれは,けしからぬ者であった。
Arapça (Ürdün):
«فأخذناه وجنوده فنبذناهم» طرحناهم «في اليم» البحر فغرقوا «وهو» أي فرعون «مُليم» آت بما يلام عليه من تكذيب الرسل ودعوى الربوبية.
Hintçe:
तो हमने उसको और उसके लशकर को ले डाला फिर उन सबको दरिया में पटक दिया
Tayca:
ดังนั้น เราได้เอาเขามา และไพร่พลของเขา แล้วเราได้โยนพวกเขาลงไปในทะเลและตัวเขาก็ถูกประณาม
İbranice:
אז ייסרנוהו ואת צבאו וזרקנו אותם לים, כשהוא אשם
Hırvatça:
I Mi i njega i vojske njegove dohvatismo, pa ih u more bacismo, jer je bio osudu zaslužio.
Rumence:
Noi i-am luat pe ei şi oştile lor şi i-am aruncat în mare, în vreme ce el se dojenea pe sine.
Transliteration:
Faakhathnahu wajunoodahu fanabathnahum fee alyammi wahuwa muleemun
Türkçe:
Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.
Sahih International:
So We took him and his soldiers and cast them into the sea, and he was blameworthy.
İngilizce:
So We took him and his forces, and threw them into the sea; and his was the blame.
Azerbaycanca:
Nəhayət, onu və əsgərlərini tutub dənizə atdıq. O, məzəmmətə layiq bir iş görmüşdü (allahlıq iddiasına düşmüşdü).
Süleyman Ateş:
Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu.
Diyanet Vakfı:
Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.
Erhan Aktaş:
Sonra onu ve ordularını yakaladık ve denize attık. Kendi kendini kınıyordu.
Kral Fahd:
Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.
Hasan Basri Çantay:
Nihayet onu da, ordularını da yakalayıb denize atdık ki o, (bu sırada kendi kendini) kınayıcı idi.
Muhammed Esed:
ve Biz onu ve adamlarını yakalayıp hepsini denize atmıştık, (bütün bu olup bitenler için) suçlanması gereken, (Firavun´dan başkası değildi,) yalnız o idi (tek suçlu).
Gültekin Onan:
Bunun üzerine, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık
Ali Fikri Yavuz:
Bunun üzerine tuttuk kendisini ve ordularını denize attık. Öyle ki, küfür ve inad üzere bulunuyordu.
Portekizce:
Porém, apanhamo-lo, juntamente com as suas hostes, e os precipitamos no mar, porque eram réprobos.
İsveççe:
Och så kastade Vi honom och hans här i havet; och han bar [själv] skulden [till allas undergång].
Farsça:
در نتیجه او و سپاهیانش را گرفتیم و به دریا افکندیم، در حالی که [به سبب لجبازی و دشمنی] مستحقّ سرزنش بود.
Kürtçe:
ئێمەش خۆی ولەشکرەکەیمان گرت وفڕێمان دانە ناو دەریاوە کە ئەو شیاوی لۆمە کردن بوو
Özbekçe:
Бас, Биз уни ва аскарларини тутиб денгизга ташладик ва у маломатга лойиқ иш қилувчи эди.
Malayca:
Lalu Kami (adakan jalan) mengambil Firaun bersama-sama tenteranya, kemudian Kami humbankan mereka ke dalam laut, sedang ia berkeadaan tercela.
Arnavutça:
Dhe, ne e kapëm atë dhe ushtrinë e tij dhe e hodhëm në det; ai është i qortuar (mëkatar).
Bulgarca:
И сграбчихме него и войските му, и ги хвърлихме в морето. Вината бе негова.
Sırpça:
И Ми дохватисмо и њега и његове војске, па их бацисмо у море, јер је био заслужио казну.
Çekçe:
A uchvátili jsme jej i vojska jeho a do moře jsme je uvrhli, neb pokárání byl hoden.
Urduca:
آخر کار ہم نے اُسے اور اس کے لشکروں کو پکڑا اور سب کو سمندر میں پھینک دیا اور وہ ملامت زدہ ہو کر رہ گیا
Tacikçe:
Ӯ ва лашкарҳояшро гирифтем ва ба дарё партофтем. Ва ӯ муставҷиби (сазовори) маломат буд.
Tatarca:
Без Фиргаунне һәм гаскәрен тоттык вә һәммәсен суга батырдык, Фиргаун суга бата башлагач, Ислам динен кабул итмәгәне өчен үзен-үзе шелтә кылган хәлдә батып һәлак булды.
Endonezyaca:
Maka Kami siksa dia dan tentaranya lalu Kami lemparkan mereka ke dalam laut, sedang dia melakukan pekerjaan yang tercela.
Amharca:
እርሱንም ሰራዊቱንም ያዝናቸው፡፡ እርሱ ተወቃሽ ሲኾን በባሕር ውስጥም ጣልናቸው፡፡
Tamilce:
ஆக, அவனையும் அவனுடைய இராணுவங்களையும் நாம் (கடும் தண்டனையால்) பிடித்தோம். ஆக, அவர்களை கடலில் எறிந்தோம். அவனோ பழிப்புக்குறியவன் ஆவான்.
Korece:
그리하여 하나님은 그와 그 리고 그의 군대를 포획하여 바다 속에 던졌으매 그에 대한 비난은 당연했더라
Vietnamca:
Vì vậy, TA đã túm bắt hắn và binh lính của hắn và ném chúng xuống biển; và hắn là một tên đáng trách.
Ayet Linkleri: