Hizb 53

 
00:00

âḫiẕîne mâ âtâhüm rabbühüm. innehüm kânû ḳable ẕâlike muḥsinîn.

Arapça:

آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ

Türkçe:

Rablerinin kendilerine verdiğini almış kişiler olarak. Doğrusu, onlar bundan önce de iyilik ve güzellik sergilemekteydiler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.

Diyanet Vakfı:

Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı.

İngilizce:

Taking joy in the things which their Lord gives them, because, before then, they lived a good life.

Fransızca:

recevant ce que leur Seigneur leur aura donné. Car ils ont été auparavant de bienfaisants :

Almanca:

sie nehmen das, was ihr HERR ihnen zuteil werden ließ. Gewiß, sie pflegten vor diesem Muhsin zu sein.

Rusça:

получая то, что даровал им их Господь. До этого они были творящими добро.

 
00:00

kânû ḳalîlem mine-lleyli mâ yehce`ûn.

Arapça:

كَانُوا قَلِيلًا مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ

Türkçe:

Gecenin pek azında uyumaktaydılar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar geceleyin pek az uyurlardı.

Diyanet Vakfı:

Geceleri pek az uyurlardı.

İngilizce:

They were in the habit of sleeping but little by night,

Fransızca:

ils dormaient peu, la nuit ,

Almanca:

Sie pflegten ein wenig von der Nacht zu schlafen,

Rusça:

Они спали лишь малую часть ночи,

 
00:00

vebil'esḥâri hüm yestagfirûn.

Arapça:

وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

Türkçe:

Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar seher vakitlerinde Allah'tan bağışlanma dilerlerdi.

Diyanet Vakfı:

Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.

İngilizce:

And in the hour of early dawn, they (were found) praying for Forgiveness;

Fransızca:

et aux dernières heures de la nuit ils imploraient le pardon [d'Allah];

Almanca:

und vor der Morgendämmerung baten sie um Vergebung.

Rusça:

а перед рассветом они молили о прощении.

 
00:00

vefî emvâlihim ḥaḳḳul lissâili velmaḥrûm.

Arapça:

وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

Türkçe:

İhtiyaç sahibi için, yoksun için bir hak vardı mallarında onların.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.

Diyanet Vakfı:

Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.

İngilizce:

And in their wealth and possessions (was remembered) the right of the (needy,) him who asked, and him who (for some reason) was prevented (from asking).

Fransızca:

et dans leurs biens, il y avait un droit au mendiant et au déshérité.

Almanca:

Und in ihren Vermögensgütern ist ein Anrecht für den Bittenden und den Ausgeschlossenen.

Rusça:

Они выделяли известную долю своего имущества для просящих и обездоленных.

 
00:00

vefi-l'arḍi âyâtül lilmûḳinîn.

Arapça:

وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ

Türkçe:

Yeryüzünde ayetler vardır görürcesine bilenler için.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?

Diyanet Vakfı:

Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır.

İngilizce:

On the earth are signs for those of assured Faith,

Fransızca:

Il y a sur terre des preuves pour ceux qui croient avec certitude;

Almanca:

Und auf Erden sind Ayat für die Gewißheit-Anstrebenden

Rusça:

На земле есть знамения для людей убежденных,

 
00:00

vefî enfüsiküm. efelâ tübṣirûn.

Arapça:

وَفِي أَنفُسِكُمْ ۚ أَفَلَا تُبْصِرُونَ

Türkçe:

Benliklerinizin içinde de. Hâlâ bakıp görmeyecek misiniz?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?

Diyanet Vakfı:

Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?

İngilizce:

As also in your own selves: Will ye not then see?

Fransızca:

ainsi qu'en vous-mêmes. N'observez-vous donc pas ?

Almanca:

sowie in euch selbst. Habt ihr etwa keinen Einblick?!

Rusça:

а также в вас самих. Неужели вы не видите?

 
00:00

vefi-ssemâi rizḳuküm vemâ tû`adûn.

Arapça:

وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ

Türkçe:

Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sizin rızkınız da size vaad edilen sevap ve ceza da göktedir.

Diyanet Vakfı:

Semada da rızkınız ve size vadedilen başka şeyler vardır.

İngilizce:

And in heaven is your Sustenance, as (also) that which ye are promised.

Fransızca:

Et il y dans le ciel votre subsistance et ce qui vous a été promis.

Almanca:

Und im Himmel ist euer Rizq und das, was euch versprochen wird.

Rusça:

На небе находится ваш удел и то, что вам обещано.

 
00:00

feverabbi-ssemâi vel'arḍi innehû leḥaḳḳum miŝle mâ enneküm tenṭiḳûn.

Arapça:

فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ

Türkçe:

Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gerçektir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir.

Diyanet Vakfı:

Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.

İngilizce:

Then, by the Lord of heaven and earth, this is the very Truth, as much as the fact that ye can speak intelligently to each other.

Fransızca:

Par le Seigneur du ciel et de la terre ! Ceci est tout aussi vrai que le fait que vous parliez.

Almanca:

Beim HERRN des Himmels und der Erde! Gewiß, es ist bestimmt wahr, genauso (wie es wahr ist), daß ihr sprecht.

Rusça:

Клянусь Господом неба и земли, что это является истиной, подобно тому, что вы обладаете даром речи.

 
00:00

hel etâke ḥadîŝü ḍayfi ibrâhîme-lmükramîn.

Arapça:

هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ

Türkçe:

Geldi mi sana İbrahim'in ikram edilen konuklarının haberi?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ey Muhammed! İbrahim'in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?

Diyanet Vakfı:

İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.)

İngilizce:

Has the story reached thee, of the honoured guests of Abraham?

Fransızca:

T'est-il parvenu le récit des visiteurs honorables d'Abraham ?

Almanca:

Wurde dir der Bericht über Ibrahims gewürdigte Gäste zuteil?!

Rusça:

Дошел ли до тебя рассказ о почтенных гостях Ибрахима (Авраама)?

 
00:00

iẕ deḫalû `aleyhi feḳâlû selâmâ. ḳâle selâm. ḳavmüm münkerûn.

Arapça:

إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ

Türkçe:

Hani, İbrahim'in yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. İbrahim: "Selam! Tanınmayan bir topluluk bu." demişti.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hani onlar İbrahim'in huzuruna girmişlerdi de "Selam sana!" demişlerdi. İbrahim: "Size de selam" demiş, ve içinden: "Bunlar tanınmamış bir topluluk!" diye geçirmişti.

Diyanet Vakfı:

Onlar İbrahim'in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, "Bunlar, yabancılar" demişti.

İngilizce:

Behold, they entered his presence, and said: "Peace!" He said, "Peace!" (and thought, "These seem) unusual people."

Fransızca:

Quand ils entrèrent chez lui et dirent : "Paix ! ", il [leur] dit : "Paix, visiteurs inconnus".

Almanca:

Als sie zu ihm eintraten und sagten: "Salam (sei mit dir)!" Er sagte: "Salam (sei mit euch), ihr unbekannte Leute!"

Rusça:

Вот они вошли к нему и сказали: "Мир тебе!" Он сказал: "И вам мир, люди незнакомые!"

Sayfalar

Hizb 53 beslemesine abone olun.