Süleyman Ateş - Türkçe Kur'an-ı Kerim - القرآن الكريم

 
00:00
Örnek: 33
Örnek: Cennet
Sûre Adı: 026. Şuarâ - (Şairler) Ash-Shuara—الشعراء
S/A Süleyman Ateş Arapça Ano
26/45 Musa da asasını attı. Birden o, onların uydurduklarını yutmağa başladı.

فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ

2 977
26/46 Derhal büyücüler secdeye kapandılar:

فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ

2 978
26/47 Dediler: "Alemlerin Rabbine inandık."

قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ

2 979
26/48 Musa'nın ve Harun'un Rabbine.

رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ

2 980
26/49 (Fir'avn) dedi: "Ben size izin vermeden mi ona inandınız? O, size büyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse (size ne yapacağımı) yakında bileceksiniz: Ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve hepinizi asacağım!"

قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ

2 981
26/50 Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz Rabbimize döneceğiz.

قَالُوا لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ

2 982
26/51 Biz ilk inananlar olduğumuz için Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umarız.

إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ

2 983
26/52 Musa'ya: "Kullarımı geceleyin (Mısır'dan çıkar), yürüt; siz takibedileceksiniz." diye vahyettik.

۞ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ

2 984
26/53 Fir'avn, (İsrail oğullarının gittiğini duyunca) kentlere (asker) toplayıcılar gönderdi.

فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ

2 985
26/54 Şunlar, (şu İsrail oğulları), az bir topluluktur dedi.

إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ

2 986
26/55 Bizi kızdırmaktadırlar.

وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ

2 987
26/56 Biz, ihtiyatlı, koca bir cemaatiz.

وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ

2 988
26/57 Böylece biz onları çıkardık: bahçeler(in)den, çeşmeler(in)den.

فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

2 989
26/58 Hazineler(in)den ve o güzel yer(lerin)den.

وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ

2 990
26/59 Böylece bunları İsrail oğullarına miras yaptık.

كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ

2 991
26/60 (Fir'avn ve adamları), güneş doğarken onların ardına düştüler.

فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ

2 992
26/61 İki topluluk (yaklaşıp) birbirini görünce Musa'nın adamları: "İşte yakalandık!" dediler.

فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ

2 993
26/62 (Musa): "Hayır, dedi, Rabbim benimle beraberdir. Bana yol gösterecektir."

قَالَ كَلَّا ۖ إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ

2 994
26/63 Musa'ya: "Değneğinle denize vur!" diye vahyettik. (Vurunca deniz) yarıldı, (on iki yol açıldı). Her bölüm, kocaman bir dağ gibi oldu.

فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ ۖ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ

2 995
26/64 Ötekileri de buraya yaklaştırdık (Musa ve adamlarının ardından, düşmanları da bu denizde açılan yollara girdiler).

وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ

2 996
26/65 Musa'yı ve beraberinde olanları tamamen kurtardık.

وَأَنجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ

2 997
26/66 Sonra ötekilerini boğduk (Musa ve adamları karaya çıkınca deniz kapandı, Fir'avn ve adamları boğuldu).

ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ

2 998
26/67 Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama çokları inanmazlar.

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

2 999
26/68 Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

3 000
26/69 Onlara İbrahim'in haberini de oku:

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ

3 001
26/70 Babasına ve kavmine: "Neye tapıyorsunuz?" demişti.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ

3 002
26/71 Putlara tapıyoruz, onların önünde ibadete duruyoruz. dediler.

قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ

3 003
26/72 Peki, dedi, siz du'a ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?

قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ

3 004
26/73 Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?

أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ

3 005
26/74 Hayır, ama babalarımızın böyle yaptıklarını gördük, (onun için biz de böyle yapıyoruz). dediler.

قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ

3 006
26/75 İşte gördünüz mü neye tapıyorsunuz? dedi.

قَالَ أَفَرَأَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ

3 007
26/76 Siz ve eski atalarınız?

أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ

3 008