26/45 |
Musa da asasını attı. Birden o, onların uydurduklarını yutmağa başladı. |
فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ |
2 977 |
26/46 |
Derhal büyücüler secdeye kapandılar: |
فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ |
2 978 |
26/47 |
Dediler: "Alemlerin Rabbine inandık." |
قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
2 979 |
26/48 |
Musa'nın ve Harun'un Rabbine. |
رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ |
2 980 |
26/49 |
(Fir'avn) dedi: "Ben size izin vermeden mi ona inandınız? O, size büyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse (size ne yapacağımı) yakında bileceksiniz: Ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve hepinizi asacağım!" |
قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ |
2 981 |
26/50 |
Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz Rabbimize döneceğiz. |
قَالُوا لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ |
2 982 |
26/51 |
Biz ilk inananlar olduğumuz için Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umarız. |
إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ |
2 983 |
26/52 |
Musa'ya: "Kullarımı geceleyin (Mısır'dan çıkar), yürüt; siz takibedileceksiniz." diye vahyettik. |
۞ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ |
2 984 |
26/53 |
Fir'avn, (İsrail oğullarının gittiğini duyunca) kentlere (asker) toplayıcılar gönderdi. |
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ |
2 985 |
26/54 |
Şunlar, (şu İsrail oğulları), az bir topluluktur dedi. |
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ |
2 986 |
26/55 |
Bizi kızdırmaktadırlar. |
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ |
2 987 |
26/56 |
Biz, ihtiyatlı, koca bir cemaatiz. |
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ |
2 988 |
26/57 |
Böylece biz onları çıkardık: bahçeler(in)den, çeşmeler(in)den. |
فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
2 989 |
26/58 |
Hazineler(in)den ve o güzel yer(lerin)den. |
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ |
2 990 |
26/59 |
Böylece bunları İsrail oğullarına miras yaptık. |
كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ |
2 991 |
26/60 |
(Fir'avn ve adamları), güneş doğarken onların ardına düştüler. |
فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ |
2 992 |
26/61 |
İki topluluk (yaklaşıp) birbirini görünce Musa'nın adamları: "İşte yakalandık!" dediler. |
فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ |
2 993 |
26/62 |
(Musa): "Hayır, dedi, Rabbim benimle beraberdir. Bana yol gösterecektir." |
قَالَ كَلَّا ۖ إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ |
2 994 |
26/63 |
Musa'ya: "Değneğinle denize vur!" diye vahyettik. (Vurunca deniz) yarıldı, (on iki yol açıldı). Her bölüm, kocaman bir dağ gibi oldu. |
فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ ۖ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ |
2 995 |
26/64 |
Ötekileri de buraya yaklaştırdık (Musa ve adamlarının ardından, düşmanları da bu denizde açılan yollara girdiler). |
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ |
2 996 |
26/65 |
Musa'yı ve beraberinde olanları tamamen kurtardık. |
وَأَنجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ |
2 997 |
26/66 |
Sonra ötekilerini boğduk (Musa ve adamları karaya çıkınca deniz kapandı, Fir'avn ve adamları boğuldu). |
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ |
2 998 |
26/67 |
Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama çokları inanmazlar. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
2 999 |
26/68 |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur. |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
3 000 |
26/69 |
Onlara İbrahim'in haberini de oku: |
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ |
3 001 |
26/70 |
Babasına ve kavmine: "Neye tapıyorsunuz?" demişti. |
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ |
3 002 |
26/71 |
Putlara tapıyoruz, onların önünde ibadete duruyoruz. dediler. |
قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ |
3 003 |
26/72 |
Peki, dedi, siz du'a ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı? |
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ |
3 004 |
26/73 |
Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı? |
أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ |
3 005 |
26/74 |
Hayır, ama babalarımızın böyle yaptıklarını gördük, (onun için biz de böyle yapıyoruz). dediler. |
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ |
3 006 |
26/75 |
İşte gördünüz mü neye tapıyorsunuz? dedi. |
قَالَ أَفَرَأَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ |
3 007 |
26/76 |
Siz ve eski atalarınız? |
أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ |
3 008 |