
vekânû yüṣirrûne `ale-lḥinŝi-l`ażîm.
Arapça:
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنثِ الْعَظِيمِ
Türkçe:
O büyük günah üzerinde ısrar edip dururlardı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Büyük günahı işlemekte ısrar ediyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Büyük günahı işlemekte direnir dururlardı.
İngilizce:
And persisted obstinately in wickedness supreme!
Fransızca:
Ils persistaient dans le grand péché [le polythéisme]
Almanca:
und pflegten auf der gewaltigen Verfehlung zu beharren.
Rusça:
упорствовали в великом грехе
Açıklama:

vekânû yeḳûlûne eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbev ve`iżâmen einnâ lemeb`ûŝûn.
Arapça:
وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
Türkçe:
Ve şöyle derlerdi: "Ölünce mi, toprak ve kemik haline gelince mi, sahi o zaman mı yeniden diriltileceğiz?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve diyorlardı ki: "Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?"
Diyanet Vakfı:
Ve diyorlardı ki: Biz öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?
İngilizce:
And they used to say, "What! when we die and become dust and bones, shall we then indeed be raised up again?-
Fransızca:
et disaient : "Quand nous mourrons et serons poussière et ossements, serons-nous ressuscités ?
Almanca:
Auch pflegten sie zu sagen: "Auch wenn wir starben und zu Erde und Knochen wurden, werden wir etwa noch erweckt,
Rusça:
и говорили: "Неужели мы будем воскрешены после того, как мы умрем и станем прахом и костями?
Açıklama:

eveâbâüne-l'evvelûn.
Arapça:
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ
Türkçe:
"Önceki atalarımız da mı?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Önceki atalarımızda mı?
Diyanet Vakfı:
Önceki atalarımız da mı?
İngilizce:
(We) and our fathers of old?
Fransızca:
ainsi que nos anciens ancêtres ? ..."
Almanca:
auch unsere ersten Ahnen?"
Rusça:
Или же наши отцы?"
Açıklama:

ḳul inne-l'evvelîne vel'âḫirîn.
Arapça:
قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ
Türkçe:
De ki: "Öncekiler de sonrakiler de."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Öncekiler ve sonrakiler"
Diyanet Vakfı:
De ki: Hem öncekiler hem de sonrakiler,
İngilizce:
Say: "Yea, those of old and those of later times,
Fransızca:
Dis : "En vérité les premiers et les derniers
Almanca:
Sag: "Gewiß, die ersten und die letzten
Rusça:
Скажи: "Воистину, как первые, так и последние поколения
Açıklama:

lemecmû`ûne ilâ mîḳâti yevmim ma`lûm.
Arapça:
لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
Türkçe:
Bilinen bir günün buluşma vakti/buluşma yerinde mutlaka bir araya getirileceklerdir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.
Diyanet Vakfı:
Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır!
İngilizce:
All will certainly be gathered together for the meeting appointed for a Day well-known.
Fransızca:
seront réunis pour le rendez-vous d'un jour connu".
Almanca:
werden zweifellos zur Verabredung eines bekannten Tages versammelt."
Rusça:
будут собраны в определенном месте в известный день.
Açıklama:

ŝümme inneküm eyyühe-ḍḍâllûne-lmükeẕẕibûn.
Arapça:
ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ
Türkçe:
Ve siz de ey sapık yalanlayıcılar!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar!
Diyanet Vakfı:
Sonra siz ey sapıklar, yalancılar!
İngilizce:
Then will ye truly,- O ye that go wrong, and treat (Truth) as Falsehood!-
Fransızca:
Et puis, vous, les égarés, qui traitiez (la Résurrection) de mensonge,
Almanca:
Dann werdet ihr ableugnende Abirrende
Rusça:
Тогда вы, о заблудшие, считающие лжецами посланников,
Açıklama:

leâkilûne min şecerim min zeḳḳûm.
Arapça:
لَآكِلُونَ مِن شَجَرٍ مِّن زَقُّومٍ
Türkçe:
Zakkumdan bir ağaçtan mutlaka yiyeceksiniz/yiyecekler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.
İngilizce:
Ye will surely taste of the Tree of Zaqqum.
Fransızca:
vous mangerez certainement d'un arbre de Zaqqoum.
Almanca:
3 gewiß von Bäumen von Zaqum speisen,
Rusça:
непременно вкусите от дерева заккум.
Açıklama:

femâliûne minhe-lbüṭûn.
Arapça:
فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
Türkçe:
Karınları dolduracaklar ondan,
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Karınlarınızı hep onunla dolduracaksınız.
Diyanet Vakfı:
Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
İngilizce:
Then will ye fill your insides therewith,
Fransızca:
Vous vous en remplirez le ventre,
Almanca:
dann davon die Bäuche vollmachen,
Rusça:
Вы будете набивать ими животы
Açıklama:

feşâribûne `aleyhi mine-lḥamîm.
Arapça:
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ
Türkçe:
Üzerine içecekler kaynar sudan,
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Üstüne de kaynar su içeceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Üstüne de kaynar sudan içeceksiniz.
İngilizce:
And drink Boiling Water on top of it:
Fransızca:
puis vous boirez par-dessus cela de l'eau bouillante,
Almanca:
dann darauf von Siedendem trinken,
Rusça:
и запивать их кипятком,
Açıklama:

feşâribûne şürbe-lhîm.
Arapça:
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ
Türkçe:
Susuzluktan çıkmış develerin içişi gibi içecekler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Susuzluk illetine tutulmuş develerin içişi gibi içeceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
İngilizce:
Indeed ye shall drink like diseased camels raging with thirst!
Fransızca:
vous en boirez comme boivent les chameaux assoiffés.
Almanca:
dann so trinken, wie das Trinken der durstig-kranken Kamele.
Rusça:
как пьют больные верблюды, которые не могут спастись от жажды".
Açıklama:
Sayfalar
