
innâ lemugramûn.
Arapça:
إِنَّا لَمُغْرَمُونَ
Türkçe:
"Vallahi, kayba uğrayıp borçlandık."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu borç altına girdik.
Diyanet Vakfı:
"Doğrusu borç altına girdik.
İngilizce:
(Saying), "We are indeed left with debts (for nothing):
Fransızca:
"Nous voilà endettés !
Almanca:
"Gewiß, wir sind doch Verlust-Erleidende.
Rusça:
и скажите: "Воистину, мы потерпели убыток.
Açıklama:

bel naḥnü maḥrûmûn.
Arapça:
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
Türkçe:
"Doğrusu mahrum bırakıldık biz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu, biz yoksul bırakıldık (derdiniz).
Diyanet Vakfı:
Daha doğrusu, biz yoksul kaldık" (derdiniz).
İngilizce:
Indeed are we shut out (of the fruits of our labour)
Fransızca:
ou plutôt, exposés aux privations".
Almanca:
Nein, sondern es wurde uns vorenthalten."
Rusça:
Более того, мы лишились пропитания".
Açıklama:

eferaeytümü-lmâe-lleẕî teşrabûn.
Arapça:
أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاءَ الَّذِي تَشْرَبُونَ
Türkçe:
Şu içmekte olduğunuz suya baktınız mı?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçtiğiniz suya baktınız mı?
Diyanet Vakfı:
Ya içtiğiniz suya ne dersiniz?
İngilizce:
See ye the water which ye drink?
Fransızca:
Voyez-vous donc l'eau que vous buvez ?
Almanca:
Wie seht ihr das Wasser, das ihr trinkt?!
Rusça:
Видели ли вы воду, которую вы пьете?
Açıklama:

eentüm enzeltümûhü mine-lmüzni em naḥnü-lmünzilûn.
Arapça:
أَأَنتُمْ أَنزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ الْمُنزِلُونَ
Türkçe:
Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indirenler bizler miyiz?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
Diyanet Vakfı:
Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
İngilizce:
Do ye bring it down (in rain) from the cloud or do We?
Fransızca:
Est-ce vous qui l'avez fait descendre du nuage ? ou [en] sommes Nous le descendeur ?
Almanca:
Seid ihr diejenigen, die es aus den Wolken fallen lassen, oder sind WIR Der Hinabsendende?!
Rusça:
Вы ли ниспосылаете ее из дождевых туч или Мы ниспосылаем?
Açıklama:

lev neşâü ce`alnâhü ücâcen felevlâ teşkürûn.
Arapça:
لَوْ نَشَاءُ جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
Türkçe:
Dileseydik, onu tuzlu yapıverirdik. Peki şükretmeniz gerekmez mi?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde şükretseniz ya!
Diyanet Vakfı:
Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?
İngilizce:
Were it Our Will, We could make it salt (and unpalatable): then why do ye not give thanks?
Fransızca:
Si Nous voulions, Nous la rendrions salée. Pourquoi n'êtes-vous donc pas reconnaissants ?
Almanca:
Wenn WIR wollten, würden WIR es sauer machen. Würdet ihr euch doch dankbar erweisen!
Rusça:
Если бы Мы пожелали, то сделали бы ее горькой. Почему же вы неблагодарны?
Açıklama:

eferaeytümü-nnâra-lletî tûrûn.
Arapça:
أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ
Türkçe:
Çakıp çakıp çıkardığınız o ateşi gördünüz mü?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yaktığınız ateşi gördünüz mü?
Diyanet Vakfı:
Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi,
İngilizce:
See ye the Fire which ye kindle?
Fransızca:
Voyez-vous donc le feu que vous obtenez par frottement ?
Almanca:
Wie seht ihr das Feuer, das ihr entzündet?!
Rusça:
Видели ли вы огонь, который вы высекаете?
Açıklama:

eentüm enşe'tüm şeceratehâ em naḥnü-lmünşiûn.
Arapça:
أَأَنتُمْ أَنشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنشِئُونَ
Türkçe:
Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratıp oluşturan bizler miyiz?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
Diyanet Vakfı:
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
İngilizce:
Is it ye who grow the tree which feeds the fire, or do We grow it?
Fransızca:
Est-ce vous qui avez créé son arbre ou [en] sommes Nous le Créateur ?
Almanca:
Seid ihr diejenigen, die dessen Baum entstehen ließen, oder sind WIR Der Hervorbringende?!
Rusça:
Вы ли создаете деревья для него или Мы создаем?
Açıklama:

naḥnü ce`alnâhâ teẕkiratev vemetâ`al lilmuḳvîn.
Arapça:
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِّلْمُقْوِينَ
Türkçe:
Biz onu hem bir ibret hem de çöl yolcularına bir nimet kıldık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık.
Diyanet Vakfı:
Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık.
İngilizce:
We have made it a memorial (of Our handiwork), and an article of comfort and convenience for the denizens of deserts.
Fransızca:
Nous en avons fait un rappel (de l'Enfer), et un élément utile pour ceux qui en ont besoin .
Almanca:
WIR machten es als Ermahnung und Verbrauchsgut für die Umherziehenden.
Rusça:
Мы сделали его напоминанием и предметом пользования для путников.
Açıklama:

fesebbiḥ bismi rabbike-l`ażîm.
Arapça:
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ
Türkçe:
O halde o yüce Rabbinin adını tespih et!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öyleyse büyük Rabbinin adını yücelt.
Diyanet Vakfı:
Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et.
İngilizce:
Then celebrate with praises the name of thy Lord, the Supreme!
Fransızca:
Glorifie donc le nom de ton Seigneur, le Très Grand !
Almanca:
So lobpreise mit dem Namen deines allerhabenen HERRN.
Rusça:
Прославляй же имя Великого Господа твоего!
Açıklama:

felâ uḳsimü bimevâḳi`i-nnücûm.
Arapça:
۞ فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ
Türkçe:
İş onların sandığı gibi değil! Yıldızların doğup batma, kayıp düşme noktalarına yemin ediyorum.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim.
Diyanet Vakfı:
Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki,
İngilizce:
Furthermore I call to witness the setting of the Stars,-
Fransızca:
Non ! ... Je jure par les positions des étoiles (dans le firmament).
Almanca:
Also schwöre ICH bei den Phasen der Sterne,
Rusça:
Клянусь местами заката звезд (или ниспослания частей Корана)!
Açıklama:
Sayfalar
