
feyeḳûlû hel naḥnü münżarûn.
Arapça:
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ
Türkçe:
O zaman şöyle derler: "Acaba bize süre verilir mi?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O zaman "Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?... diyeceklerdir.
Diyanet Vakfı:
O zaman: Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba? diyeceklerdir.
İngilizce:
Then they will say: "Shall we be respited?"
Fransızca:
alors ils diront : "Est-ce qu'on va nous donner du répit ? "
Almanca:
Dann sagen sie: "Wird uns ein Aufschub gewährt?!"
Rusça:
Тогда они скажут: "Предоставят ли нам отсрочку?"
Açıklama:

efebi`aẕâbinâ yesta`cilûn.
Arapça:
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
Türkçe:
Bizim azabımızı acele mi istiyorlar?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı.
Diyanet Vakfı:
(Durmadan mucize talebiyle) onlar bizim azabımızı mı çarçabuk istiyorlardı?
İngilizce:
Do they then ask for Our Penalty to be hastened on?
Fransızca:
Est-ce qu'ils cherchent à hâter Notre châtiment ?
Almanca:
Wollen sie etwa Eile mit Unserer Peinigung fordern?!
Rusça:
Неужели они торопят мучения от Нас?
Açıklama:

eferaeyte im metta`nâhüm sinîn.
Arapça:
أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ
Türkçe:
Görmedin mi ki, biz onları yıllarca nimetlendirsek de,
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek,
Diyanet Vakfı:
Ne dersin! Eğer biz onları yıllarca yaşatsak.
İngilizce:
Seest thou? If We do let them enjoy (this life) for a few years,
Fransızca:
Vois-tu si Nous leur permettions de jouir, des années durant,
Almanca:
Wie siehst du es, würden WIR ihnen für Jahre Genuß gewähren,
Rusça:
Знаешь ли ты, что если Мы позволим им пользоваться благами многие годы,
Açıklama:

ŝümme câehüm mâ kânû yû`adûn.
Arapça:
ثُمَّ جَاءَهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ
Türkçe:
Sonra, tehdit edildikleri şey kendilerine ulaşsa,
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa,
Diyanet Vakfı:
Sonra tehdit edilmekte oldukları (azap) başlarına gelse!
İngilizce:
Yet there comes to them at length the (Punishment) which they were promised!
Fransızca:
et qu'ensuite leur arrive ce dont on les menaçait,
Almanca:
dann käme zu ihnen das, was ihnen angedroht wurde,
Rusça:
после чего к ним явится то, что им было обещано,
Açıklama:

mâ agnâ `anhüm mâ kânû yümette`ûn.
Arapça:
مَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يُمَتَّعُونَ
Türkçe:
O yararlandıkları nimetler onların hiçbir işine yaramaz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O yaşadıkları zevkin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır.
Diyanet Vakfı:
Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiç yarar sağlamayacaktır.
İngilizce:
It will profit them not that they enjoyed (this life)!
Fransızca:
les jouissances qu'on leur a permises ne leur serviraient à rien.
Almanca:
würde ihnen dann nützen, was sie zu genießen pflegten?!
Rusça:
то все, чем им было позволено пользоваться, не принесет им никакой пользы?
Açıklama:

vemâ ehleknâ min ḳaryetin illâ lehâ münẕirûn.
Arapça:
وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ
Türkçe:
Biz, uyarıcıları olmayan hiçbir kenti/uygarlığı helâk etmemişizdir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.
Diyanet Vakfı:
Bununla birlikte hangi memleketi, helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.
İngilizce:
Never did We destroy a population, but had its warners -
Fransızca:
Et Nous ne faisons pas périr de cité avant qu'elle n'ait eu des avertisseurs,
Almanca:
Und WIR richteten keine Ortschaft, ohne daß es für sie Warner gab,
Rusça:
Мы не губили ни одного селения, в котором предостерегающие увещеватели не побывали
Açıklama:

ẕikrâ. vemâ künnâ żâlimîn.
Arapça:
ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ
Türkçe:
Uyarı/hatırlatma olacak! Biz zalimler değiliz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz.
Diyanet Vakfı:
(Onlar)ihtar edilmiştir ve biz zülmetmiş değilizdir.
İngilizce:
By way of reminder; and We never are unjust.
Fransızca:
[à titre de] rappel, et Nous ne sommes pas injuste.
Almanca:
als Erinnerung. Und WIR waren nie Ungerechte!
Rusça:
с назиданиями. Мы не были несправедливы.
Açıklama:

vemâ tenezzelet bihi-şşeyâṭîn.
Arapça:
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ
Türkçe:
Onu şeytanlar indirmedi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu (Kur'ân'ı) şeytanlar indirmedi.
Diyanet Vakfı:
O'nu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi.
İngilizce:
No evil ones have brought down this (Revelation):
Fransızca:
Et ce ne sont point les diables qui sont descendus avec ceci (le Coran) :
Almanca:
Und mit ihm kamen keine Satane herunter!
Rusça:
Дьяволы не нисходили с ним (Кораном).
Açıklama:

vemâ yembegî lehüm vemâ yesteṭî`ûn.
Arapça:
وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ
Türkçe:
Onlara yaraşmaz, zaten güçleri de yetmez.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez.
Diyanet Vakfı:
Bu onlara düşmez; zaten güçleri de yetmez.
İngilizce:
It would neither suit them nor would they be able (to produce it).
Fransızca:
cela ne leur convient pas; et ils n'auraient pu le faire.
Almanca:
Und es steht ihnen nicht zu und sie vermögen es nicht.
Rusça:
Это не подобает им, и они не способны на это.
Açıklama:

innehüm `ani-ssem`i lema`zûlûn.
Arapça:
إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ
Türkçe:
Çünkü onlar, dinleyişten azledilmişlerdir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.
İngilizce:
Indeed they have been removed far from even (a chance of) hearing it.
Fransızca:
Car ils sont écartés de toute écoute (du message divin).
Almanca:
Gewiß, sie sind vom Hören doch ausgeschlossen.
Rusça:
Они отстранены от прислушивания к нему.
Açıklama:
Sayfalar
