Süleyman Ateş - Türkçe Kur'an-ı Kerim - القرآن الكريم

 
00:00
Örnek: 33
Örnek: Cennet
Sûre Adı: 026. Şuarâ - (Şairler) Ash-Shuara—الشعراء
S/A Süleyman Ateş Arapça Ano
26/109 Ben sizden, buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, yalnız alemlerin Rabbine aittir.

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ

3 041
26/110 Öyle ise Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

3 042
26/111 Dediler ki: "Sana bayağı kimseler uymuşken biz sana inanır mıyız?"

۞ قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ

3 043
26/112 Dedi ki: "Ben onların yaptıklarını(n iç yüzünü) bilmem (ben ancak görünüşe göre hüküm veririm)."

قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

3 044
26/113 Anlayışınız olsa, onların hesabının Rabbime aidolduğunu bilirsiniz.

إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّي ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ

3 045
26/114 Ben inananları kovacak değilim.

وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ

3 046
26/115 Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.

إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ

3 047
26/116 Dediler: "Ey Nuh, (bu dediğinden) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın."

قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ

3 048
26/117 (Nuh): "Rabbim, dedi, kavmim beni yalanladı."

قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ

3 049
26/118 Benimle onların arasını aç (aramızda hükmet), beni ve benimle beraber bulunan mü'minleri kurtar!

فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَن مَّعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

3 050
26/119 Biz de onu ve onunla beraber bulunanları, dolu gemi içinde kurtardık.

فَأَنجَيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ

3 051
26/120 Sonra bunun ardından, geride kalanları boğduk.

ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ

3 052
26/121 Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar.

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

3 053
26/122 Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

3 054
26/123 Ad (kavmi) de, gönderilen elçileri yalanladı.

كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ

3 055
26/124 Kardeşleri Hud onlara: "Korunmaz mısınız?" demişti.

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ

3 056
26/125 Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

3 057
26/126 Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

3 058
26/127 Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız alemlerin Rabbine aittir.

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ

3 059
26/128 Siz her yol üzerine, (gelip geçenleri yanıltmak için) bir işaret yapıp da boş şeyle mi uğraşıyorsunuz?

أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ

3 060
26/129 Belki ebedi yaşarsınız diye köşkler (ve müstahkem kaleler) ediniyorsunuz?

وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ

3 061
26/130 (Bir kavmi) yakaladığınız zaman da zorbalar gibi yakalıyorsunuz.

وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ

3 062
26/131 Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

3 063
26/132 Size bildiğiniz ni'metleri bol bol veren(Allah)dan korkun. Keep your duty toward Him Who hath aided you with (the good things) that ye know,

وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ

3 064
26/133 O size verdi: davarlar, oğullar,

أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ

3 065
26/134 Bahçeler, çeşmeler.

وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

3 066
26/135 Doğrusu ben size büyük bir günün azabı(nın çarpması)ndan korkuyorum.

إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

3 067
26/136 Dediler ki: "Öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir."

قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ

3 068
26/137 Bu (davranışımız), sadece evvelkilerin ahlakı(ve geleneği)dir.

إِنْ هَٰذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ

3 069
26/138 Biz azaba uğratılacak değiliz.

وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ

3 070
26/139 (Böylece) onu yalanladılar. Biz de onları helak ettik. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar.

فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

3 071
26/140 Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

3 072