İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

evfü-lkeyle velâ tekûnû mine-lmuḫsirîn.
Türkçe:
"Ölçüyü tam yapın; şunun-bunun hakkını çarpanlardan olmayın;
İngilizce:
Give just measure, and cause no loss (to others by fraud).
Fransızca:
Donnez la pleine mesure et n'en faites rien perdre [aux gens].
Almanca:
Und gebt volles Maß, und seid nicht von den Abziehenden!
Rusça:
Наполняйте меру полностью и не будьте одними из тех, кто наносит урон.
Arapça:
۞ أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın.
Diyanet Vakfı:
Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik verenlerden olmayın.

vezinû bilḳisṭâsi-lmüsteḳîm.
Türkçe:
"Doğru-düzgün terazi ile tartın."
İngilizce:
And weigh with scales true and upright.
Fransızca:
et pesez avec une balance exacte.
Almanca:
Und wägt mit der richtigen Waage!
Rusça:
Взвешивайте на точных весах.
Arapça:
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve doğru terazi ile tartın.
Diyanet Vakfı:
Doğru terazi ile tartın.

velâ tebḫasü-nnâse eşyâehüm velâ ta`ŝev fi-l'arḍi müfsidîn.
Türkçe:
"Halkın eşyasını, değerlerini düşürerek almayın. Yeryüzünde, bozguncular olarak fesat çıkarmayın!"
İngilizce:
And withhold not things justly due to men, nor do evil in the land, working mischief.
Fransızca:
Ne donnez pas aux gens moins que leur dû; et ne commettez pas de désordre et de corruption sur terre.
Almanca:
Und gebt den Menschen das ihnen Zustehende nicht inkomplett und übertreibt nicht auf der Erde als Verderben-Anrichtende!
Rusça:
Не убавляйте людям того, что им причитается, и не творите на земле зла, распространяя нечестие.
Arapça:
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
Diyanet Vakfı:
İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

vetteḳu-lleẕî ḫaleḳaküm velcibillete-l'evvelîn.
Türkçe:
"Sizi ve önceki nesilleri yaratandan sakının!"
İngilizce:
And fear Him Who created you and (who created) the generations before (you)
Fransızca:
Et craignez Celui qui vous a créés, vous et les anciennes générations".
Almanca:
Und handelt Taqwa gemäß Dem gegenüber, Der euch und die erste Schöpfung erschuf."
Rusça:
Бойтесь Того, Кто сотворил вас и первые поколения".
Arapça:
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun.
Diyanet Vakfı:
Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah) dan korkun.

ḳâlû innemâ ente mine-lmüseḥḥarîn.
Türkçe:
Dediler: "Sen fena halde büyülenmişsin."
İngilizce:
They said: "Thou art only one of those bewitched!
Fransızca:
Ils dirent : "Tu es certes du nombre des ensorcelés;
Almanca:
Sie sagten: "Du bist nur von den Verzauberten!
Rusça:
Они сказали: "Ты - всего лишь один из околдованных.
Arapça:
قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar şöyle dediler: "Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin."
Diyanet Vakfı:
Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!

vemâ ente illâ beşer miŝlünâ vein neżunnüke lemine-lkâẕibîn.
Türkçe:
"Sen bizim gibi bir insandan başka şey değilsin. Biz senin yalancılardan olduğunu düşünüyoruz."
İngilizce:
Thou art no more than a mortal like us, and indeed we think thou art a liar!
Fransızca:
Tu n'es qu'un homme comme nous; et vraiment nous pensons que tu es du nombre des menteurs.
Almanca:
Und du bist nicht anderes als ein Mensch wie wir. Auch wir glauben, daß du doch von den Lügnern bist!
Rusça:
Ты - всего лишь такой же человек, как и мы, и мы полагаем, что ты являешься одним из лжецов.
Arapça:
وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
Diyanet Vakfı:
Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bilki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.

feesḳiṭ `aleynâ kisefem mine-ssemâi in künte mine-ṣṣâdiḳîn.
Türkçe:
"Eğer doğru sözlülerdensen, hadi üzerimize gökten parçalar düşür!"
İngilizce:
Now cause a piece of the sky to fall on us, if thou art truthful!
Fransızca:
Fais donc tomber sur nous des morceaux du ciel si tu es du nombre des véridiques ! "
Almanca:
Also laß über uns Stücke aus dem Himmel fallen, solltest du von den Wahrhaftigen sein."
Rusça:
Низринь на нас осколок неба, если ты являешься одним из тех, кто говорит правду".
Arapça:
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ السَّمَاءِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver.
Diyanet Vakfı:
Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap yağdır.

ḳâle rabbî a`lemü bimâ ta`melûn.
Türkçe:
Şuayb dedi: "Yapmakta olduğunuzu Rabbim daha iyi bilir."
İngilizce:
He said: "My Lord knows best what ye do."
Fransızca:
Il dit : "Mon Seigneur sait mieux ce que vous faites".
Almanca:
Er sagte: "Mein HERR weiß besser Bescheid über das, was ihr tut."
Rusça:
Он сказал: "Мой Господь лучше знает о том, что вы совершаете".
Arapça:
قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şuayb, "Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir" dedi.
Diyanet Vakfı:
Şuayb: Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir, dedi.

fekeẕẕebûhü feeḫaẕehüm `aẕâbü yevmi-żżulleh. innehû kâne `aẕâbe yevmin `ażîm.
Türkçe:
Onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı.
İngilizce:
But they rejected him. Then the punishment of a day of overshadowing gloom seized them, and that was the Penalty of a Great Day.
Fransızca:
Mais ils le traitèrent de menteur. Alors, le châtiment du jour de l'Ombre les saisit. Ce fut le châtiment d'un jour terrible.
Almanca:
Dann bezichtigten sie ihn der Lüge, dann richtete sie die Peinigung des Schirm-Tages. Gewiß, es war eine Peinigung eines gewaltigen Tages.
Rusça:
Они сочли его лжецом, и их постигли мучения в день тени. Воистину, это были мучения в Великий день.
Arapça:
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi!
Diyanet Vakfı:
Velhasıl onu yalancı saydilar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!
Sayfalar
