
seyühzemü-lcem`u veyüvellûne-ddübüra.
Arapça:
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
Türkçe:
O topluluk, bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her halde o topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacaklardır.
Diyanet Vakfı:
O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır.
İngilizce:
Soon will their multitude be put to flight, and they will show their backs.
Fransızca:
Leur rassemblement sera bientôt mis en déroute, et ils fuiront.
Almanca:
Die Sammlung wird doch noch eine Niederlage erleiden und den Rücken flüchtend umkehren.
Rusça:
Эта группа будет разбита, и они обратятся вспять!

beli-ssâ`atü mev`idühüm vessâ`atü edhâ veemerr.
Arapça:
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَىٰ وَأَمَرُّ
Türkçe:
Hayır, buluşma zamanları kıyamet saatidir. Ne korkunç, ne acıdır o saat!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bilakis kıyamet onlara vaad edilen asıl saattir. Saat cidden çok feci ve acıdır.
Diyanet Vakfı:
Bilakis kıyamet onlara vadedilen asıl saattir ve o saat daha belalı ve daha acıdır.
İngilizce:
Nay, the Hour (of Judgment) is the time promised them (for their full recompense): And that Hour will be most grievous and most bitter.
Fransızca:
L'Heure, plutôt, sera leur rendez-vous, et l'Heure sera plus terrible et plus amère.
Almanca:
Nein, sondern die Stunde ist ihr Termin. Und die Stunde ist noch schlimmer, noch bitterer.
Rusça:
Час является назначенным для них сроком, и Час этот - самый тяжкий, самый горький.

inne-lmücrimîne fî ḍalâliv vesü`ur.
Arapça:
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
Türkçe:
Kuşkusuz, suçlular, şaşkınlık ve çılgınlık içindedir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Muhakkak ki suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.
İngilizce:
Truly those in sin are the ones straying in mind, and mad.
Fransızca:
Les criminels sont certes, dans l'égarement et la folie.
Almanca:
Gewiß, die schwer Verfehlenden sind im Irregehen und in Hitzeglut,
Rusça:
Воистину, грешники сбились с пути и страдают (или отдалились от истины).

yevme yüsḥabûne fi-nnâri `alâ vucûhihim. ẕûḳû messe seḳara.
Arapça:
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ
Türkçe:
O gün yüzleri üstüne ateşe sürüklenirler. "Cehennemin dokunuşunu tadın bakalım!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler, "Cehennemin dokunuşunu tadın!" (denilecek).
Diyanet Vakfı:
O gün yüzüstü ateşe sürüklendiklerinde "Cehennemin elemini tadın!" denir.
İngilizce:
The Day they will be dragged through the Fire on their faces, (they will hear:) "Taste ye the touch of Hell!"
Fransızca:
Le jour où on les traînera dans le Feu sur leurs visages, (on leur dira) : "Goûtez au contact de Saqar [la chaleur brûlante de l'Enfer]".
Almanca:
an dem Tag, wenn sie im Feuer auf ihren Gesichtern geschleift werden. Kostet die Berührung von Saqar .
Rusça:
В тот день их ничком поволокут в Огонь: "Вкусите прикосновение Преисподней!"

innâ külle şey'in ḫalaḳnâhü biḳader.
Arapça:
إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
Türkçe:
Şu bir gerçek ki, biz herşeyi bir ölçüye göre/bir kaderle yarattık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Haberiniz olsun ki, biz her şeyi bir kadere göre yarattık.
Diyanet Vakfı:
Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.
İngilizce:
Verily, all things have We created in proportion and measure.
Fransızca:
Nous avons créé toute chose avec mesure,
Almanca:
Gewiß, jedes Ding erschufen WIR gemäß einer Bestimmung.
Rusça:
Воистину, Мы сотворили каждую вещь согласно предопределению.

vemâ emrunâ illâ vâḥidetün kelemḥim bilbeṣar.
Arapça:
وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
Türkçe:
Emrimiz bir tektir, bir göz kırpma gibidir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Buyruğumuz yalnız bir tekdir, göz açıp yumma gibidir.
Diyanet Vakfı:
Bizim buyruğumuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir.
İngilizce:
And Our Command is but a single (Act),- like the twinkling of an eye.
Fransızca:
et Notre ordre est une seule [parole]; [il est prompt] comme un clin d'oeil.
Almanca:
Und Unsere Anweisung ist nichts anderes als eine Einzige, wie der Augenblick.
Rusça:
Мы повелеваем только один раз, и повеление исполняется во мгновение ока.

veleḳad ehleknâ eşyâ`aküm fehel mim müddekir.
Arapça:
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Türkçe:
Yemin olsun, biz sizin benzerlerinizi hep yok ettik. Fakat düşünen mi var?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Öğüt alan yok mudur?
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Düşünüp ibret alan yok mu?
İngilizce:
And (oft) in the past, have We destroyed gangs like unto you: then is there any that will receive admonition?
Fransızca:
En effet, nous avons fait périr des peuples semblables à vous. Y a-t-il quelqu'un pour s'en souvenir ?
Almanca:
Und gewiß, bereits richteten WIR eure Anhänger zugrunde. Gibt es etwa einen sich Erinnernden?!
Rusça:
Мы уже погубили подобных вам. Но есть ли поминающие?

veküllü şey'in fe`alûhü fi-zzübür.
Arapça:
وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ
Türkçe:
Onların yapmış oldukları her şey defterlerdedir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşledikleri her şey, kitaplarda mevcuttur.
Diyanet Vakfı:
Yaptıkları her şey kitaplarda (amel defterlerinde) mevcuttur.
İngilizce:
All that they do is noted in (their) Books (of Deeds):
Fransızca:
Et tout ce qu'ils ont fait est mentionné dans les registres,
Almanca:
Und alles, was sie machten, ist in den Schriften.
Rusça:
Все, что они совершили, есть в книгах деяний.

veküllü ṣagîriv vekebîrim müsteṭar.
Arapça:
وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُّسْتَطَرٌ
Türkçe:
Küçük-büyük tümü, satır satır yazılmıştır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Küçük, büyük hepsi satır satır yazılmıştır.
Diyanet Vakfı:
Küçük büyük her şey satır satır yazılmıştır.
İngilizce:
Every matter, small and great, is on record.
Fransızca:
et tout fait, petit et grand, est consigné.
Almanca:
Auch jedes Kleine und Große ist niedergeschrieben.
Rusça:
Все малое и великое уже начертано.

inne-lmütteḳîne fî cennâtiv veneher.
Arapça:
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ
Türkçe:
Korunup sakınanlar; bahçelerde, nehir kıyılarındadır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Takva sahipleri cennetlerde, nur içindedirler.
Diyanet Vakfı:
Takva sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarlarındadır.
İngilizce:
As to the Righteous, they will be in the midst of Gardens and Rivers,
Fransızca:
Les pieux seront dans des Jardins et parmi des ruisseaux,
Almanca:
Gewiß, die Muttaqi sind in Dschannat und an Flüssen,
Rusça:
Воистину, богобоязненные пребудут в Райских садах и среди рек
Sayfalar
