
eülḳiye-ẕẕikru `aleyhi mim beyninâ bel hüve keẕẕâbün eşir.
Arapça:
أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
Türkçe:
"Aramızdan öğüt ona mı verildi? Hayır, o yalancı küstahın biridir."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir (dediler).
Diyanet Vakfı:
"Vahiy, aramızda ona mı verildi? Hayır o, yalancı ve şımarığın biridir" (dediler.)
İngilizce:
Is it that the Message is sent to him, of all people amongst us? Nay, he is a liar, an insolent one!
Fransızca:
Est-ce que le message a été envoyé à lui à l'exception de nous tous ? C'est plutôt un grand menteur, plein de prétention et d'orgueil".
Almanca:
Wurde ihm etwa von unter uns die Ermahnung zuteil? Nein, sondern er ist ein prahlerischer Lügner."
Rusça:
Неужели среди всех нас напоминание ниспослано только ему одному? О нет! Он - надменный лжец".

seya`lemûne gadem meni-lkeẕẕâbü-l'eşir.
Arapça:
سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ
Türkçe:
Yarın bilecekler, kimmiş yalancı küstah!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler.
Diyanet Vakfı:
Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bileceklerdir.
İngilizce:
Ah! they will know on the morrow, which is the liar, the insolent one!
Fransızca:
Demain, ils sauront qui est le grand menteur plein de prétention et d'orgueil.
Almanca:
Sie werden noch morgen wissen, wer der prahlerische Lügner ist.
Rusça:
Завтра они узнают, кто является надменным лжецом!

innâ mürsilü-nnâḳati fitnetel lehüm ferteḳibhüm vaṣṭabir.
Arapça:
إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ
Türkçe:
Bir imtihan aracı olarak kendilerine dişi deveyi göndereceğiz. Artık gözetle onları ve sabret!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onlara, kendilerini imtihan etmek için dişi deveyi göndereceğiz. Onun için sen onları gözet ve sabırlı ol.
Diyanet Vakfı:
Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret.
İngilizce:
For We will send the she-camel by way of trial for them. So watch them, (O Salih), and possess thyself in patience!
Fransızca:
Nous leur enverrons la chamelle, comme épreuve . Surveille-les donc et sois patient.
Almanca:
Gewiß, WIR werden das Kamelweibchen als Fitna für sie entsenden, also warte auf sie und übe dich noch mehr in Geduld!
Rusça:
Аллах сказал их пророку: "Мы посылаем верблюдицу для того, чтобы испытать их. Подожди же и будь терпелив.

venebbi'hüm enne-lmâe ḳismetüm beynehüm. küllü şirbim muḥteḍar.
Arapça:
وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ ۖ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ
Türkçe:
Suyun, aralarında bölüştürüleceğini onlara bildir. Her su alış/içiş nöbetledir/içilecek her miktar hazırlanmıştır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver; her içene düşen miktar, hazır kılınmıştır.
Diyanet Vakfı:
Onlara, suyun aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her biri kendi içme sırasında gelsin.
İngilizce:
And tell them that the water is to be divided between them: Each one's right to drink being brought forward (by suitable turns).
Fransızca:
Et informe-les que l'eau sera en partage entre eux [et la chamelle]; chacun boira à son tour.
Almanca:
Und 3 teile ihnen mit, daß das Wasser zwischen ihnen geteilt wird! Jeder Trinkanteil ist nur für die Anwesenden.
Rusça:
Сообщи им, что вода поделена между ними и верблюдицей. Пусть же они приходят попить каждый раз в отведенное для них время".

fenâdev ṣâḥibehüm fete`âṭâ fe`aḳara.
Arapça:
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ
Türkçe:
Arkadaşlarını çağırdılar, o da hançerini kapıp deveyi boğazladı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar. O da (bıçağı) çekerek (deveyi) kesti.
Diyanet Vakfı:
Arkadaşlarını çağırdılar, o da (bundan cür'et alarak) kılıcını kaptı ve deveyi kesti.
İngilizce:
But they called to their companion, and he took a sword in hand, and hamstrung (her).
Fransızca:
Puis ils appelèrent leur camarade qui prit [son épée] et [la] tua.
Almanca:
Dann riefen sie ihren Weggenossen, dann nahm er (das Schwert), dann verletzte er ihre Beine.
Rusça:
Они позвали своего товарища, и тот схватил верблюдицу и перерезал ей поджилки.

fekeyfe kâne `aẕâbî venüẕür.
Arapça:
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Türkçe:
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu.
Diyanet Vakfı:
(Bu azgınlara) azabım ve uyarılarım nasıl oldu!
İngilizce:
Ah! how (terrible) was My Penalty and My Warning!
Fransızca:
Comment furent donc Mon châtiment et Mes avertissements ?
Almanca:
Also wie waren Meine Peinigung und Meine Ermahnungen?!
Rusça:
Какими же были мучения от Меня и предостережения Мои!

innâ erselnâ `aleyhim ṣayḥatev vâḥideten fekânû keheşîmi-lmuḥteżir.
Arapça:
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
Türkçe:
Biz, onlar üzerine bir tek ses gönderdik de ağılcının serptiği kuru ot gibi kırılıp ufalandılar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onların üzerine tek sayha (korkunç bir ses) gönderdik; ağılcının topladığı çalı çırpı kırıntıları gibi kırılıp dökülüverdiler.
Diyanet Vakfı:
Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.
İngilizce:
For We sent against them a single Mighty Blast, and they became like the dry stubble used by one who pens cattle.
Fransızca:
Nous lâchâmes sur eux un seul Cri, et voilà qu'ils furent réduits à l'état de paille d'étable.
Almanca:
Gewiß, WIR schickten über sie einen einzigen Schrei, dann waren sie wie die Stoppeln für den Stallinhaber.
Rusça:
Воистину, Мы наслали на них всего лишь один вопль, и они уподобились сену хозяина загона.

veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.
Arapça:
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Türkçe:
Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz Kur'an'ı, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alan yok mu?
İngilizce:
And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?
Fransızca:
Et vraiment, Nous avons rendu le Coran facile pour la médiation. Y a-t-il quelqu'un pour réfléchir ?
Almanca:
Und gewiß, bereits erleichterten WIR den Quran zur Ermahnung! Gibt es etwa einen sich Erinnernden?!
Rusça:
Мы облегчили Коран для поминания. Но есть ли поминающие?

keẕẕebet ḳavmü lûṭim binnüẕür.
Arapça:
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
Türkçe:
Lût kavmi de uyarıları yalanladı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Lût kavmi de uyarıları yalanladı.
Diyanet Vakfı:
Lut'un kavmi de uyarıcı peygamberleri yalanladı.
İngilizce:
The people of Lut rejected (his) warning.
Fransızca:
Le peuple de Lot traita de mensonges les avertissements.
Almanca:
Abgeleugnet haben die Leute von Lut die Warnungen.
Rusça:
Народ Лута (Лота) счел ложью предостережения.

innâ erselnâ `aleyhim ḥâṣiben illâ âle lûṭ. necceynâhüm biseḥar.
Arapça:
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ ۖ نَّجَّيْنَاهُم بِسَحَرٍ
Türkçe:
Biz de üzerlerine çakıl taşları fırlatan bir rüzgâr gönderdik. Sadece Lût'un ailesini, seher vakti kurtarmıştık,
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz de onların üzerlerine (taşlar savuran) bir fırtına gönderdik. Yalnız Lût ailesini seher vakti kurtardık,
Diyanet Vakfı:
Biz de üstlerine taş (yağdıran bir fırtına) gönderdik. Ancak Lut ailesini seher vakti kurtardık.
İngilizce:
We sent against them a violent Tornado with showers of stones, (which destroyed them), except Lut's household: them We delivered by early Dawn,-
Fransızca:
Nous lâchâmes sur eux un ouragan, excepté la famille de Lot que Nous sauvâmes avant l'aube,
Almanca:
Gewiß, WIR schickten über sie einen Sandsturm außer der Familie von Lut, diese erretteten WIR vor der Morgendämmerung,
Rusça:
Мы наслали на них ураган с камнями, и только семью Лута (Лота) Мы спасли перед рассветом
Sayfalar
