Hizb 53

 
00:00

ḥikmetüm bâligatün femâ tugni-nnüẕür.

Arapça:

حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ ۖ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ

Türkçe:

Doruk noktaya çıkmış, isabeti tartışmasız bir hikmettir o. Ama uyarılar yarar sağlamıyor.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor.

Diyanet Vakfı:

Bu büyük bir hikmettir. Fakat (yüz çevirene) uyarılar ne fayda verir!

İngilizce:

Mature wisdom;- but (the preaching of) Warners profits them not.

Fransızca:

[Cela est] une sagesse parfaite. Mais les avertissements ne [leur] servent à rien.

Almanca:

Es ist eine (sie) erreichende Weisheit. Und was nützen denn die Warnungen?!

Rusça:

Это является совершенной мудростью, но какую пользу приносят предостережения (или предостережения не принесли им никакой пользы)?

 
00:00

fetevelle `anhüm. yevme yed`u-ddâ`i ilâ şey'in nükür.

Arapça:

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ ۘ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَىٰ شَيْءٍ نُّكُرٍ

Türkçe:

O halde yüz çevir onlardan sen de; o çağırıcının alışılmadık/ürpertirci şeye çağırdığı günde,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sen de onlardan yüz çevir ki, o gün çağırıcı, görülmedik müthiş bir şeye çağırır.

Diyanet Vakfı:

Çağıranın görülmemiş bir şeye çağırdığı gün, sen de onlardan yüz çevir.

İngilizce:

Therefore, (O Prophet,) turn away from them. The Day that the Caller will call (them) to a terrible affair,

Fransızca:

Détourne-toi d'eux. Le jour où l'appeleur appellera vers une chose affreuse,

Almanca:

So kehre dich von ihnen ab! An dem Tag, wenn der Rufende zu etwas Mißbilligtem ruft -

Rusça:

Отвернись же от них. В тот день, когда глашатай призовет к неприятной вещи,

 
00:00

ḫuşşe`an ebṣâruhüm yaḫrucûne mine-l'ecdâŝi keennehüm cerâdüm münteşir.

Arapça:

خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ

Türkçe:

Kaymış olarak gözleri, çıkarlar kabirlerden. Sanki çekirgelerdir, çıvgın mı çıvgın!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gözleri düşkün düşkün (zelil ve hakir) kabirlerinden çıkarlar, sanki yayılan çekirgeler gibidirler.

Diyanet Vakfı:

Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları perişan (utançtan yere bakar) bir halde kabirlerden çıkarlar.

İngilizce:

They will come forth,- their eyes humbled - from (their) graves, (torpid) like locusts scattered abroad,

Fransızca:

les regards baissés, ils sortiront des tombes comme des sauterelles éparpillées,

Almanca:

erniedrigt sind ihre Blicke, sie kommen aus den Gräbern heraus, als wären sie ausschwärmende Heuschrecken,

Rusça:

они с униженными взорами выйдут из могил, словно рассеянная саранча.

 
00:00

mühti`îne ile-ddâ`. yeḳûlü-lkâfirûne hâẕâ yevmün `asir.

Arapça:

مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ ۖ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ

Türkçe:

Boyunları büküktür çağıranın önünde. Derler ki o küfre saplananlar: "Çok zorlu bir gün bu!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O çağırana koşarak, kâfirler: "Bu çetin bir gündür." derler.

Diyanet Vakfı:

Davetçiye koşarlarken o esnada kafirler: Bu, çok çetin bir gündür! derler.

İngilizce:

Hastening, with eyes transfixed, towards the Caller!- "Hard is this Day!", the Unbelievers will say.

Fransızca:

courant, le cou tendu, vers l'appeleur. Les mécréants diront : "Voilà un jour difficile".

Almanca:

eilend zum Rufenden. Die Kafir sagen: "Dies ist ein ziemlich schwerer Tag."

Rusça:

Они устремятся к глашатаю, и неверующие скажут: "Это - Тяжкий день!"

 
00:00

keẕẕebet ḳablehüm ḳavmü nûḥin fekeẕẕebû `abdenâ veḳâlû mecnûnüv vezdücira.

Arapça:

۞ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ

Türkçe:

Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Yalanladılar kulumuzu ve "Mecnundur bu!" dediler. Ve durduruldu kulumuz.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve: "Cinlenmiştir." dediler. Ve (Nuh davetten vazgeçmeye) zorlandı.

Diyanet Vakfı:

Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanladı, hem de kulumuzun yalancı olduğunda ısrar ederek: O, delirdi, dediler. Ve (Nuh, davetten vazgeçmeye) zorlandı.

İngilizce:

Before them the People of Noah rejected (their messenger): they rejected Our servant, and said, "Here is one possessed!", and he was driven out.

Fransızca:

Avant eux, le peuple de Noé avait crié au mensonge. Ils traitèrent Notre serviteur de menteur et dirent : "C'est un possédé ! " et il fut repoussé.

Almanca:

Vor ihnen leugneten die Leute von Nuh ab, so bezichtigten sie Unseren Diener der Lüge und sagten: "Er ist geistesgestört und wurde besessen."

Rusça:

До них счел лжецами посланников народ Нуха (Ноя). Они сочли лжецом Нашего раба и сказали: "Он - одержимый!" Они ругали его и угрожали ему.

 
00:00

fede`â rabbehû ennî maglûbün fenteṣir.

Arapça:

فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ

Türkçe:

Bunun üzerine yakardı Rabbine, "Yenilgiye uğradım işte, yardım et!" diye...

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bunun üzerine Rabbine: "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" diyerek yalvardı.

Diyanet Vakfı:

Bunun üzerine, Rabbine: Ben yenik düştüm, bana yardım et! diyerek yalvardı.

İngilizce:

Then he called on his Lord: "I am one overcome: do Thou then help (me)!"

Fransızca:

il invoqua donc son Seigneur : "Moi, je suis vaincu. Fais triompher (Ta cause)".

Almanca:

Dann richtete er Bittgebete an seinen HERRN: "Ich bin unterlegen, so stehe bei!"

Rusça:

Тогда он воззвал к своему Господу: "Меня одолели. Помоги же мне!"

 
00:00

fefetaḥnâ ebvâbe-ssemâi bimâim münhemir.

Arapça:

فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاءِ بِمَاءٍ مُّنْهَمِرٍ

Türkçe:

Biz de açtık gök kapılarını seller gibi akan bir su ile.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık.

Diyanet Vakfı:

Biz de derhal nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık.

İngilizce:

So We opened the gates of heaven, with water pouring forth.

Fransızca:

Nous ouvrîmes alors les portes du ciel à une eau torrentielle,

Almanca:

Dann öffneten WIR dir Tore des Himmels mit geschütteten Wassermassen,

Rusça:

Мы открыли врата неба, откуда стала изливаться вода,

 
00:00

vefeccerne-l'arḍa `uyûnen felteḳe-lmâü `alâ emrin ḳad ḳudir.

Arapça:

وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلَىٰ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ

Türkçe:

Ve yardık/fışkırttık yeryüzünü pınar pınar. Sonunda kesin ölçülere bağlanmış bir oluş üzere birleşti sular.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.

Diyanet Vakfı:

Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. (Her iki) su, takdir edilmiş bir işin olması için birleşmişti.

İngilizce:

And We caused the earth to gush forth with springs, so the waters met (and rose) to the extent decreed.

Fransızca:

et fîmes jaillir la terre en sources. Les eaux se rencontrèrent d'après un ordre qui était déjà décrété dans une chose [faite].

Almanca:

und WIR ließen aus der Erde Quellen entspringen, dann traf sich das Wasser für eine Angelegenheit, die bereits bestimmt wurde,

Rusça:

и разверзли землю, из которой забились ключи. Воды небес и земли слились для дела, которое было предопределено.

 
00:00

veḥamelnâhü `alâ ẕâti elvâḥiv vedüsür.

Arapça:

وَحَمَلْنَاهُ عَلَىٰ ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ

Türkçe:

Ve taşıdık onu levhalar ve çivilerden oluşturulan şey üstünde.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle (çakılmış gemi) üzerinde taşıdık.

Diyanet Vakfı:

Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle çakılmış gemiye bindirdik.

İngilizce:

But We bore him on an (Ark) made of broad planks and caulked with palm-fibre:

Fransızca:

Et Nous le portâmes sur un objet [fait] de planches et de clous [l'arche],

Almanca:

und WIR ließen ihn auf etwas von Planken und Nägeln tragen.

Rusça:

Мы понесли его в ковчеге из досок и гвоздей.

 
00:00

tecrî bia`yüninâ. cezâel limen kâne küfira.

Arapça:

تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاءً لِّمَن كَانَ كُفِرَ

Türkçe:

Akıp gidiyordu gözlerimizin önünde, bir ödül olarak nankörlüğe uğratılan kişi için.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Nankörlük edilen (kulumuz)e bir mükafat olmak üzere (gemi), gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.

Diyanet Vakfı:

İnkar edilmiş olana (Nuh'a) bir mükafat olmak üzere gemi, gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.

İngilizce:

She floats under our eyes (and care): a recompense to one who had been rejected (with scorn)!

Fransızca:

voguant sous Nos yeux : récompense pour celui qu'on avait renié [Noé].

Almanca:

Es fuhr unter Unserer Aufsicht als Vergeltung für denjenigen, der Kufr zu betreiben pflegte.

Rusça:

Он поплыл у Нас на Глазах в воздаяние тому, в кого не уверовали (или тем, которые не уверовали).

Sayfalar

Hizb 53 beslemesine abone olun.