
ezifeti-l'âzifeh.
Arapça:
أَزِفَتِ الْآزِفَةُ
Türkçe:
Yaklaşmakta/yaklaşacak olan yaklaştı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yaklaşan yaklaştı.
Diyanet Vakfı:
Yaklaşan yaklaştı.
İngilizce:
The (Judgment) ever approaching draws nigh:
Fransızca:
l'Imminente (L'heure du Jugement) s'approche.
Almanca:
Die Nahende nahte sich,
Rusça:
Приближающееся (День воскресения) приблизилось,

leyse lehâ min dûni-llâhi kâşifeh.
Arapça:
لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ
Türkçe:
Onu Allah'tan başka kaldıracak/uzaklaştıracak yok.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu Allah'tan başka açığa çıkaracak yoktur.
Diyanet Vakfı:
Onu (vaktini) Allah'tan başka açığa çıkaracak yoktur.
İngilizce:
No (soul) but Allah can lay it bare.
Fransızca:
Rien d'autre en dehors d'Allah ne peut la dévoiler.
Almanca:
für die es anstelle von ALLAH nichts Aufdeckendes gibt.
Rusça:
и никто, кроме Аллаха, не способен отвратить его.

efemin hâẕe-lḥadîŝi ta`cebûn.
Arapça:
أَفَمِنْ هَٰذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ
Türkçe:
Şimdi siz bu sözden mi hayrete düşüyorsunuz?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şimdi siz bu sözden mi hayret ediyorsunuz?
Diyanet Vakfı:
Şimdi siz bu söze (Kur'an'a) mı şaşıyorsunuz?
İngilizce:
Do ye then wonder at this recital?
Fransızca:
Quoi ! Vous étonnez-vous de ce discours (le Coran) ?
Almanca:
Seid ihr etwa über diesen Bericht erstaunt,
Rusça:
Неужели вы удивляетесь этому повествованию,

vetaḍḥakûne velâ tebkûn.
Arapça:
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ
Türkçe:
Gülüyorsunuz, ağlamıyorsunuz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?
Diyanet Vakfı:
Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz!
İngilizce:
And will ye laugh and not weep,-
Fransızca:
Et vous [en]: riez et n'[en] pleurez point ?
Almanca:
lacht und weint nicht,
Rusça:
смеетесь, а не плачете,

veentüm sâmidûn.
Arapça:
وَأَنتُمْ سَامِدُونَ
Türkçe:
Ve siz, kibirlenip kafa tutarak sersemce somurtuyorsunuz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve siz mi kafa tutuyorsunuz ey gafiller?
Diyanet Vakfı:
Ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız!
İngilizce:
Wasting your time in vanities?
Fransızca:
absorbés [que vous êtes] par votre distraction.
Almanca:
während ihr in Arroganz sich Vergnügende seid?!
Rusça:
и забавляетесь (или поете; или надменно задираете головы)?

fescüdû lillâhi va`büdû.
Arapça:
فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا ۩
Türkçe:
Artık Allah için secdeye kapanın, ibadet edin/iş yapıp değer üretin!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Haydi Allah için secdeye kapanın ve O'na kulluk edin.
Diyanet Vakfı:
Haydi Allah'a secde edip O'na kulluk edin!
İngilizce:
But fall ye down in prostration to Allah, and adore (Him)!
Fransızca:
Prosternez-vous donc à Allah et adorez-Le .
Almanca:
So vollzieht Sudschud für ALLAH und dient Ihm!
Rusça:
Падите же ниц перед Аллахом и поклоняйтесь!

iḳterabeti-ssâ`atü venşeḳḳa-lḳamer.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانشَقَّ الْقَمَرُ
Türkçe:
Saat yaklaştı, Ay yarıldı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kıyamet saati yaklaştı, Ay yarıldı.
Diyanet Vakfı:
Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
İngilizce:
The Hour (of Judgment) is nigh, and the moon is cleft asunder.
Fransızca:
L'Heure approche et la lune s'est fendue.
Almanca:
Die Stunde nahte sich und der Mond spaltete sich.
Rusça:
Приблизился Час, и раскололся месяц.

veiy yerav âyetey yü`riḍû veyeḳûlû siḥrum müstemirr.
Arapça:
وَإِن يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ
Türkçe:
Bir ayet-alâmet görseler yüz çeviriyorlar ve şöyle diyorlar: "Sürüp giden bir büyüdür bu!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve "süregelen bir büyüdür" derler.
Diyanet Vakfı:
Onlar bir mucize görürlerse hemen yüz çevirirler ve: Eskiden beri devam edegelen bir büyüdür, derler.
İngilizce:
But if they see a Sign, they turn away, and say, "This is (but) transient magic."
Fransızca:
Et s'ils voient un prodige, ils s'en détournent et disent : "Une magie persistante".
Almanca:
Und wenn sie eine Aya sehen, wenden sie sich ab und sagen: "Dies ist eine andauernde Magie."
Rusça:
Когда они видят знамение, то отворачиваются и говорят: "Преходящее (или крепкое; или лживое) колдовство!"

vekeẕẕebû vettebe`û ehvâehüm veküllü emrim müsteḳirr.
Arapça:
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ ۚ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
Türkçe:
Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş yerini bulacaktır.
Diyanet Vakfı:
Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her işin ulaşacağı yeri vardır.
İngilizce:
They reject (the warning) and follow their (own) lusts but every matter has its appointed time.
Fransızca:
et ils [le] traitent de mensonge et suivent leurs propres impulsions, or chaque chose arrivera à son terme [et son but]
Almanca:
Und sie leugneten ab und folgten ihren Neigungen. Und jede Angelegenheit hat einen Endpunkt.
Rusça:
Они сочли лжецами посланников и потакали своим желаниям, но каждый поступок утвердится (творения получат вознаграждение за добро и наказание за зло).

veleḳad câehüm mine-l'embâi mâ fîhi müzdecer.
Arapça:
وَلَقَدْ جَاءَهُم مِّنَ الْأَنبَاءِ مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ
Türkçe:
Yemin olsun ki, onlara haberlerden, içinde ihtar, sakındırma ve tehdit bulunanı gelmiştir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki onlara (kötülükten) vazgeçirecek nice önemli haberler gelmiştir.
Diyanet Vakfı:
Andolsun onlara, kötülükten önleyecek nice önemli haberler gelmiştir.
İngilizce:
There have already come to them Recitals wherein there is (enough) to check (them),
Fransızca:
Ils ont pourtant reçu comme nouvelles de quoi les empêcher (du mal);
Almanca:
Und gewiß, bereits kamen zu ihnen von den Mitteilungen, worin es Warnung gab.
Rusça:
До них уже дошли известия, которые удерживали от неверия.
Sayfalar
