
mâ zâga-lbeṣaru vemâ ṭagâ.
Arapça:
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَىٰ
Türkçe:
Göz ne kayıp şaştı ne azıp haddi aştı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Peygamberin) gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.
Diyanet Vakfı:
Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.
İngilizce:
(His) sight never swerved, nor did it go wrong!
Fransızca:
La vue n'a nullement dévié ni outrepassé la mesure.
Almanca:
Weder verfehlte der Blick, noch überschritt er.
Rusça:
Его взор не уклонился в сторону и не излишествовал.

leḳad raâ min âyâti rabbihi-lkübrâ.
Arapça:
لَقَدْ رَأَىٰ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَىٰ
Türkçe:
Yemin olsun ki Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.
Diyanet Vakfı:
Andolsun o, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.
İngilizce:
For truly did he see, of the Signs of his Lord, the Greatest!
Fransızca:
Il a bien vu certaines des grandes merveilles de son Seigneur.
Almanca:
Gewiß, bereits sah er von den großen Ayat seines HERRN!
Rusça:
Он увидел величайшие из знамений своего Господа.

eferaeytümü-llâte vel`uzzâ.
Arapça:
أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّىٰ
Türkçe:
Gördünüz mü Uzza'yı, Lât'ı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzza'yı?
Diyanet Vakfı:
Gördünüz mü o Lat ve Uzza'yı?
İngilizce:
Have ye seen Lat. and 'Uzza,
Fransızca:
Que vous en semble [des divinités] Lat et Uzza,
Almanca:
Wie seht ihr es mit Al-lat und Al-'uz-za
Rusça:
Не видели ли вы аль-Лат и аль-Уззу,

vemenâte-ŝŝâliŝete-l'uḫrâ.
Arapça:
وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَىٰ
Türkçe:
Ve ötekini, üçüncüsü olan Menât'ı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve üçüncü olarak da öteki (put) Menat'ı?
Diyanet Vakfı:
Ve üçüncüleri olan ötekini, Menat'ı.
İngilizce:
And another, the third (goddess), Manat?
Fransızca:
ainsi que Manat, cette troisième autre ?
Almanca:
sowie die andere Dritte Manat ?!"
Rusça:
и еще третью - Манат?

elekümü-ẕẕekeru velehü-l'ünŝâ.
Arapça:
أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنثَىٰ
Türkçe:
Erkek size, dişi Allah'a mı?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Size erkek O'na dişi öyle mi?
Diyanet Vakfı:
Demek erkek size, dişi O'na öyle mi?
İngilizce:
What! for you the male sex, and for Him, the female?
Fransızca:
Sera-ce à vous le garçon et à Lui la fille ?
Almanca:
Ist euch etwa das Männliche und Sein ist das Weibliche?!
Rusça:
Неужели у вас - потомки мужского пола, а у Него - потомки женского пола?

tilke iẕen ḳismetün ḍîzâ.
Arapça:
تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَىٰ
Türkçe:
İşte bu, insafsız bir bölüştürme.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öyle ise bu çok insafsızca bir taksim.
Diyanet Vakfı:
O zaman bu, insafsızca bir taksim!
İngilizce:
Behold, such would be indeed a division most unfair!
Fransızca:
Que voilà donc un partage injuste !
Almanca:
Dies ist sicher eine ungerechte Teilung.
Rusça:
Это было бы несправедливым распределением.

in hiye illâ esmâün semmeytümûhâ entüm veâbâüküm mâ enzele-llâhü bihâ min sülṭân. iy yettebi`ûne ille-żżanne vemâ tehve-l'enfüs. veleḳad câehüm mir rabbihimü-lhüdâ.
Arapça:
إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَاؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ ۚ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنفُسُ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُم مِّن رَّبِّهِمُ الْهُدَىٰ
Türkçe:
Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız (boş) isimlerdir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Halbuki onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.
Diyanet Vakfı:
Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.
İngilizce:
These are nothing but names which ye have devised,- ye and your fathers,- for which Allah has sent down no authority (whatever). They follow nothing but conjecture and what their own souls desire!- Even though there has already come to them Guidance from their Lord!
Fransızca:
Ce ne sont que des noms que vous avez inventés, vous et vos ancêtres. Allah n'a fait descendre aucune preuve à leur sujet. Ils ne suivent que la conjecture et les passions de [leurs] âmes, alors que la guidée leur est venue de leur Seigneur.
Almanca:
Es sind nur Namen, die ihr und eure Ahnen gegeben habt, für die ALLAH keinen Beweis hinabsandte. Sie folgen doch nur dem Spekulieren und dem, was die Seelen begehren! Und gewiß, bereits kam zu ihnen von ihrem HERRN die Rechtleitung.
Rusça:
Они - всего лишь имена, которыми нарекли их вы и ваши отцы, относительно которых Аллах не ниспослал никакого доказательства. Они следуют только предположениям и тому, чего желают души, хотя верное руководство от их Господа уже явилось к ним.

em lil'insâni mâ temennâ.
Arapça:
أَمْ لِلْإِنسَانِ مَا تَمَنَّىٰ
Türkçe:
İnsan için, her özleyip hayal ettiği var mı acaba?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa her arzu ettiği şey, insanın kendisinin mi (olacak) dir?
Diyanet Vakfı:
Yoksa insan, her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır?
İngilizce:
Nay, shall man have (just) anything he hankers after?
Fransızca:
Ou bien l'homme aura-t-il tout ce qu'il désire ?
Almanca:
Oder gehört dem Menschen etwa das, was er sich wünscht?!
Rusça:
Или же для человека уготовано то, чего он желает?

felillâhi-l'âḫiratü vel'ûlâ.
Arapça:
فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَىٰ
Türkçe:
Sonrası da öncesi de/âhiret de dünya da Allah'ındır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Son da ilk de (ahiret de dünya da) Allah'ındır.
Diyanet Vakfı:
Ahiret de dünya da Allah'ındır.
İngilizce:
But it is to Allah that the End and the Beginning (of all things) belong.
Fransızca:
A Allah appartiennent la vie future et la vie d'ici-bas.
Almanca:
So gehört ALLAH das Letzte und das Erste.
Rusça:
Аллаху принадлежит Последняя жизнь и жизнь первая.

vekem mim melekin fi-ssemâvâti lâ tugnî şefâ`atühüm şey'en illâ mim ba`di ey ye'ẕene-llâhü limey yeşâü veyerḍâ.
Arapça:
۞ وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاءُ وَيَرْضَىٰ
Türkçe:
Göklerde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir işe yaramaz. Allah'ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerde nice melek var ki Allah'ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiç bir işe yaramaz.
Diyanet Vakfı:
Göklerde nice melek var ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah'ın izin vermesi dışında, bir işe yaramaz.
İngilizce:
How many-so-ever be the angels in the heavens, their intercession will avail nothing except after Allah has given leave for whom He pleases and that he is acceptable to Him.
Fransızca:
Et que d'Anges dans les cieux dont l'intercession ne sert à rien, sinon qu'après qu'Allah l'aura permis, en faveur de qui Il veut et qu'Il agrée.
Almanca:
Und wie viele Engel gibt es in den Himmeln, deren Fürbitte nichts nützt, es sei denn, nachdem ALLAH zustimmt, wem ER will und an dem ER Wohlgefallen hat.
Rusça:
Сколько же на небесах ангелов, заступничество которых не принесет никакой пользы, пока Аллах не позволит заступиться за тех, за кого Он пожелает и кем Он доволен!
Sayfalar
