
vehüve bil'üfüḳi-l'a`lâ.
Arapça:
وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَىٰ
Türkçe:
En yüksek ufuktadır o.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, en yüksek ufukta idi.
Diyanet Vakfı:
Kendisi en yüksek ufukta iken.
İngilizce:
While he was in the highest part of the horizon:
Fransızca:
alors qu'ils se trouvait à l'horizon supérieur.
Almanca:
während er am höchsten Horizont war,
Rusça:
на наивысшем горизонте.

ŝümme denâ fetedellâ.
Arapça:
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّىٰ
Türkçe:
Sonra iyice yaklaştı ve sarktı,
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra (Cebrail ona) yaklaştı ve (aşağıya doğru) sarktı.
Diyanet Vakfı:
Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, (yere doğru)sarktı.
İngilizce:
Then he approached and came closer,
Fransızca:
Puis il se rapprocha et descendit encore plus bas,
Almanca:
dann näherte er sich, dann stieg er hinab,
Rusça:
Потом он приблизился и спустился.

fekâne ḳâbe ḳavseyni ev ednâ.
Arapça:
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ
Türkçe:
İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut daha az kaldı.
Diyanet Vakfı:
O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
İngilizce:
And was at a distance of but two bow-lengths or (even) nearer;
Fransızca:
et fut à deux portées d'arc, ou plus près encore.
Almanca:
so war er (so nahe) wie der Abstand beider Bogenenden oder noch näher,
Rusça:
Он находился от него (Джибриль от Мухаммада или Мухаммад от Аллаха) на расстоянии двух луков или даже ближе.

feevḥâ ilâ `abdihî mâ evḥâ.
Arapça:
فَأَوْحَىٰ إِلَىٰ عَبْدِهِ مَا أَوْحَىٰ
Türkçe:
Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Allah), kuluna verdiği vahyi verdi.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi.
İngilizce:
So did (Allah) convey the inspiration to His Servant- (conveyed) what He (meant) to convey.
Fransızca:
Il révéla à Son serviteur ce qu'Il révéla.
Almanca:
dann ließ er Seinem Diener als Wahy das zuteil werden, was er als Wahy zuteil werden ließ.
Rusça:
Он внушил Его рабу откровение,

mâ keẕebe-lfüâdü mâ raâ.
Arapça:
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَىٰ
Türkçe:
Kalp yalanlamadı gördüğünü.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı.
Diyanet Vakfı:
(Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.
İngilizce:
The (Prophet's) (mind and) heart in no way falsified that which he saw.
Fransızca:
Le cur n'a pas menti en ce qu'il a vu.
Almanca:
Der Verstand erlog nicht, was er sah.
Rusça:
и сердце не солгало о том, что он увидел.

efetümârûnehû `alâ mâ yerâ.
Arapça:
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَىٰ مَا يَرَىٰ
Türkçe:
Onun gördüğü şey hakkında kuşkuya düşüp onunla çekişiyor musunuz?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız.
Diyanet Vakfı:
Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
İngilizce:
Will ye then dispute with him concerning what he saw?
Fransızca:
Lui contestez-vous donc ce qu'il voit ?
Almanca:
Zweifelt ihr etwa an ihm das an, was er sieht?!
Rusça:
Неужели вы будете спорить с ним о том, что он увидел?

veleḳad raâhü nezleten uḫrâ.
Arapça:
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَىٰ
Türkçe:
Yemin olsun ki onu bir başka inişte de görmüştü.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun onu bir kez daha görmüştü.
Diyanet Vakfı:
Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,
İngilizce:
For indeed he saw him at a second descent,
Fransızca:
Il l'a pourtant vu, lors d'une autre descente,
Almanca:
Und gewiß, bereits sah er ihn gewiß schon einmal
Rusça:
Он уже видел его другое нисхождение

`inde sidrati-lmüntehâ.
Arapça:
عِندَ سِدْرَةِ الْمُنتَهَىٰ
Türkçe:
Son sınır ağacı, Sidretül Münteha yanında.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sidretü'lMüntehâ'nın yanında.
Diyanet Vakfı:
Sidretü'l-Münteha'nın yanında.
İngilizce:
Near the Lote-tree beyond which none may pass:
Fransızca:
près de la Sidrat-ul-Muntaha ,
Almanca:
bei der äußersten Sidra ,
Rusça:
у Лотоса крайнего предела,

`indehâ cennetü-lme'vâ.
Arapça:
عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَىٰ
Türkçe:
O ağacın yanındadır sığınılacak bahçe.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki Cennetü'lMe'vâ onun yanındadır.
Diyanet Vakfı:
Cennetü'l-Me'va da onun yanındadır.
İngilizce:
Near it is the Garden of Abode.
Fransızca:
près d'elle se trouve le jardin de Maawa :
Almanca:
bei dieser ist die Dschanna der Unterkunft,
Rusça:
возле которого находится Сад пристанища.

iẕ yagşe-ssidrate mâ yagşâ.
Arapça:
إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَىٰ
Türkçe:
O vakit kuşatıp sarıyordu Sidre'yi kuşatıp saran,
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sidre'yi kaplayan kaplıyordu.
Diyanet Vakfı:
Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.
İngilizce:
Behold, the Lote-tree was shrouded (in mystery unspeakable!)
Fransızca:
au moment où le lotus était couvert de ce qui le couvrait.
Almanca:
da zur Sidra die kommen, die kommen.
Rusça:
Лотос покрыло то, что его покрыло (золотая саранча, или группы ангелов, или повеление Аллаха).
Sayfalar
