Hizb 53

 
00:00

em ḫaleḳu-ssemâvâti vel'arḍ. bel lâ yûḳinûn.

Arapça:

أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۚ بَل لَّا يُوقِنُونَ

Türkçe:

Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır, onlar gerekli bilgiye ulaşamıyorlar!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar düşünüp hakikati anlamazlar.

Diyanet Vakfı:

Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır! Onlar bir türlü anlayıp inanmazlar.

İngilizce:

Or did they create the heavens and the earth? Nay, they have no firm belief.

Fransızca:

Ou ont-ils créé les cieux et la terre ? Mais ils n'ont plutôt aucune conviction.

Almanca:

Oder erschufen sie etwa die Himmel und die Erde?! Nein, sondern sie verfügen über keine Gewißheit.

Rusça:

Или же это они сотворили небеса и землю? О нет! Просто они лишены убежденности.

 
00:00

em `indehüm ḫazâinü rabbike em hümü-lmüṣayṭirûn.

Arapça:

أَمْ عِندَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ

Türkçe:

Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Yoksa güç ve egemenlik sahibi onlar mı?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yahut hâkim (her şeyin yöneticisi) kendileri midir?

Diyanet Vakfı:

Yahut Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hakim olan kendileri midir?

İngilizce:

Or are the Treasures of thy Lord with them, or are they the managers (of affairs)?

Fransızca:

Possèdent-ils les trésors de ton Seigneur ? Ou sont-ils eux les maîtres souverains ?

Almanca:

Oder sind bei ihnen etwa die Magazine deines HERRN?! Oder sind sie etwa die Kontrollierenden?!

Rusça:

Неужели у них находятся сокровищницы твоего Господа? Или же они сами являются владыками?

 
00:00

em lehüm süllemüy yestemi`ûne fîh. felye'ti müstemi`uhüm bisülṭânim mübîn.

Arapça:

أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ ۖ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُم بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ

Türkçe:

Yoksa onlara özgü bir merdiven var da onun üzerinde mi dinliyorlar? Eğer böyleyse, dinleyenleri açık bir kanıt getirsin.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa kendilerine mahsus (üzerine çıkıp sırları) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsin.

Diyanet Vakfı:

Yoksa onların, üzerine çıkıp gizli sırları dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsinler.

İngilizce:

Or have they a ladder, by which they can (climb up to heaven and) listen (to its secrets)? Then let (such a) listener of theirs produce a manifest proof.

Fransızca:

Ont-ils une échelle d'où ils écoutent ? Que celui des leurs qui reste à l'écoute apporte une preuve évidente !

Almanca:

Oder gibt es für sie etwa eine Leiter, über die sie zuhören?! So soll ihr Zuhörer mit einem deutlichen Beweis kommen.

Rusça:

Или же у них есть лестница, на которой они подслушивают разговоры ангелов? Пусть тот из них, кто подслушивал, приведет ясное доказательство.

 
00:00

em lehü-lbenâtü velekümü-lbenûn.

Arapça:

أَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ

Türkçe:

Yoksa kızlar O'na, oğullar size mi?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Demek kızlar O'na, oğullar size öyle mi?

Diyanet Vakfı:

Yoksa kızlar O'nun, oğullar da sizin mi?

İngilizce:

Or has He only daughters and ye have sons?

Fransızca:

[Allah]: aurait-Il les filles, tandis que vous, les fils ?

Almanca:

Oder gehören Ihm etwa die Töchter und euch die Söhne?!

Rusça:

Неужели у Него - дочери, а у вас - сыновья?

 
00:00

em tes'elühüm ecran fehüm mim magramim müŝḳalûn.

Arapça:

أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ

Türkçe:

Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bir borç yüzünden onlar, yük altına mı giriyorlar?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

Diyanet Vakfı:

Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır bir borç altında eziliyorlar mı?

İngilizce:

Or is it that thou dost ask for a reward, so that they are burdened with a load of debt?-

Fransızca:

Ou leur demandes-tu un salaire, de sorte qu'ils soient grevés d'une lourde dette ?

Almanca:

Oder verlangst du etwa von ihnen Lohn, so sie durch ihre Verpflichtung belastet sind?!

Rusça:

Или же ты просишь у них вознаграждения, и они обременены обязательствами?

 
00:00

em `indehümü-lgaybü fehüm yektübûn.

Arapça:

أَمْ عِندَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ

Türkçe:

Yoksa gayb yanlarında da yazıp duruyorlar mı?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa gayb kendilerinin yanında da onlar mı yazıyorlar?

Diyanet Vakfı:

Yoksa gayba ait bilgiler kendi yanlarında da, onlar mı yazıyorlar?

İngilizce:

Or that the Unseen in it their hands, and they write it down?

Fransızca:

Ou bien détiennent-ils l'Inconnaissable pour le mentionner par écrit ?

Almanca:

Oder ist bei ihnen etwa das Verborgene, so sie es niederschreiben?!

Rusça:

Или же они владеют сокровенным и записывают его?

 
00:00

em yürîdûne keydâ. felleẕîne keferû hümü-lmekîdûn.

Arapça:

أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا ۖ فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ

Türkçe:

Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Doğrusu şu ki, o inkâr edenlerin kendileri tuzağa yakalanmışlardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat o küfredenlerin kendileri tuzağa düşeceklerdir.

Diyanet Vakfı:

Yahut bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar, inkar edenlerdir.

İngilizce:

Or do they intend a plot (against thee)? But those who defy Allah are themselves involved in a Plot!

Fransızca:

Ou cherchent-ils un stratagème ? Mais ce sont ceux qui ont mécru qui sont victimes de leur propre stratagème.

Almanca:

Oder wollen sie etwa List planen?! So sind diejenigen, die Kufr betrieben haben, diejenigen, gegen die List geplant wird.

Rusça:

Или же они желают замыслить козни? Но ведь неверующие сами станут жертвой козней.

 
00:00

em lehüm ilâhün gayru-llâh. sübḥâne-llâhi `ammâ yüşrikûn.

Arapça:

أَمْ لَهُمْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Türkçe:

Yoksa Allah'tan başka bir ilahları mı var? Uzaktır Allah, onların ortak koştuklarından.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

Diyanet Vakfı:

Veya onların Allah'tan başka bir tanrısı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

İngilizce:

Or have they a god other than Allah? Exalted is Allah far above the things they associate with Him!

Fransızca:

Ou ont-ils une autre divinité à part Allah ? Qu'Allah soit glorifié et purifié de tout ce qu'ils associent !

Almanca:

Oder gibt es für sie etwa eine Gottheit außer ALLAH?! Subhanallah über das, was sie an Schirk betreiben.

Rusça:

Или же у них есть другой бог наряду с Аллахом? Аллах пречист и далек от тех, кого они приобщают в сотоварищи!

 
00:00

veiy yerav kisfem mine-ssemâi sâḳiṭay yeḳûlû seḥâbüm merkûm.

Arapça:

وَإِن يَرَوْا كِسْفًا مِّنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَّرْكُومٌ

Türkçe:

Gökten bir parçanın düştüğünü görseler şöyle derler: "Üstüste yığılmış bulutlar!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, "Üst üste yığılmış bulutlardır." derler.

Diyanet Vakfı:

Gökten düşen bir kütle görseler "Üst üste yığılmış bulutlardır" derler.

İngilizce:

Were they to see a piece of the sky falling (on them), they would (only) say: "Clouds gathered in heaps!"

Fransızca:

Et s'ils voient tomber des fragments du ciel, ils disent : "Ce sont des nuages superposés".

Almanca:

Und wenn sie Bruchstücke vom Himmel fallend sehen, sagen sie: "Dies sind übereinandergeschichtete Wolken."

Rusça:

Даже если они увидят куски неба падающими, они скажут: "Это скопились облака!"

 
00:00

feẕerhüm ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî fîhi yuṣ`aḳûn.

Arapça:

فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ

Türkçe:

Bayılıp yere serilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak.

Diyanet Vakfı:

Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları kendi hallerine bırak.

İngilizce:

So leave them alone until they encounter that Day of theirs, wherein they shall (perforce) swoon (with terror),-

Fransızca:

Laisse-les donc, jusqu'à ce qu'ils rencontrent leur jour où ils seront foudroyés,

Almanca:

Dann laß sie, bis sie ihrem Tag begegnen, an dem sie erschlagen werden.

Rusça:

Оставь же их, пока они не встретят тот день их, когда их постигнет погибель.

Sayfalar

Hizb 53 beslemesine abone olun.