
em ḫaleḳu-ssemâvâti vel'arḍ. bel lâ yûḳinûn.
Arapça:
أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۚ بَل لَّا يُوقِنُونَ
Türkçe:
Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır, onlar gerekli bilgiye ulaşamıyorlar!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar düşünüp hakikati anlamazlar.
Diyanet Vakfı:
Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır! Onlar bir türlü anlayıp inanmazlar.
İngilizce:
Or did they create the heavens and the earth? Nay, they have no firm belief.
Fransızca:
Ou ont-ils créé les cieux et la terre ? Mais ils n'ont plutôt aucune conviction.
Almanca:
Oder erschufen sie etwa die Himmel und die Erde?! Nein, sondern sie verfügen über keine Gewißheit.
Rusça:
Или же это они сотворили небеса и землю? О нет! Просто они лишены убежденности.

em `indehüm ḫazâinü rabbike em hümü-lmüṣayṭirûn.
Arapça:
أَمْ عِندَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ
Türkçe:
Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Yoksa güç ve egemenlik sahibi onlar mı?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yahut hâkim (her şeyin yöneticisi) kendileri midir?
Diyanet Vakfı:
Yahut Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hakim olan kendileri midir?
İngilizce:
Or are the Treasures of thy Lord with them, or are they the managers (of affairs)?
Fransızca:
Possèdent-ils les trésors de ton Seigneur ? Ou sont-ils eux les maîtres souverains ?
Almanca:
Oder sind bei ihnen etwa die Magazine deines HERRN?! Oder sind sie etwa die Kontrollierenden?!
Rusça:
Неужели у них находятся сокровищницы твоего Господа? Или же они сами являются владыками?

em lehüm süllemüy yestemi`ûne fîh. felye'ti müstemi`uhüm bisülṭânim mübîn.
Arapça:
أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ ۖ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُم بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
Türkçe:
Yoksa onlara özgü bir merdiven var da onun üzerinde mi dinliyorlar? Eğer böyleyse, dinleyenleri açık bir kanıt getirsin.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa kendilerine mahsus (üzerine çıkıp sırları) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsin.
Diyanet Vakfı:
Yoksa onların, üzerine çıkıp gizli sırları dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsinler.
İngilizce:
Or have they a ladder, by which they can (climb up to heaven and) listen (to its secrets)? Then let (such a) listener of theirs produce a manifest proof.
Fransızca:
Ont-ils une échelle d'où ils écoutent ? Que celui des leurs qui reste à l'écoute apporte une preuve évidente !
Almanca:
Oder gibt es für sie etwa eine Leiter, über die sie zuhören?! So soll ihr Zuhörer mit einem deutlichen Beweis kommen.
Rusça:
Или же у них есть лестница, на которой они подслушивают разговоры ангелов? Пусть тот из них, кто подслушивал, приведет ясное доказательство.

em lehü-lbenâtü velekümü-lbenûn.
Arapça:
أَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ
Türkçe:
Yoksa kızlar O'na, oğullar size mi?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Demek kızlar O'na, oğullar size öyle mi?
Diyanet Vakfı:
Yoksa kızlar O'nun, oğullar da sizin mi?
İngilizce:
Or has He only daughters and ye have sons?
Fransızca:
[Allah]: aurait-Il les filles, tandis que vous, les fils ?
Almanca:
Oder gehören Ihm etwa die Töchter und euch die Söhne?!
Rusça:
Неужели у Него - дочери, а у вас - сыновья?

em tes'elühüm ecran fehüm mim magramim müŝḳalûn.
Arapça:
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ
Türkçe:
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bir borç yüzünden onlar, yük altına mı giriyorlar?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır bir borç altında eziliyorlar mı?
İngilizce:
Or is it that thou dost ask for a reward, so that they are burdened with a load of debt?-
Fransızca:
Ou leur demandes-tu un salaire, de sorte qu'ils soient grevés d'une lourde dette ?
Almanca:
Oder verlangst du etwa von ihnen Lohn, so sie durch ihre Verpflichtung belastet sind?!
Rusça:
Или же ты просишь у них вознаграждения, и они обременены обязательствами?

em `indehümü-lgaybü fehüm yektübûn.
Arapça:
أَمْ عِندَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
Türkçe:
Yoksa gayb yanlarında da yazıp duruyorlar mı?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa gayb kendilerinin yanında da onlar mı yazıyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa gayba ait bilgiler kendi yanlarında da, onlar mı yazıyorlar?
İngilizce:
Or that the Unseen in it their hands, and they write it down?
Fransızca:
Ou bien détiennent-ils l'Inconnaissable pour le mentionner par écrit ?
Almanca:
Oder ist bei ihnen etwa das Verborgene, so sie es niederschreiben?!
Rusça:
Или же они владеют сокровенным и записывают его?

em yürîdûne keydâ. felleẕîne keferû hümü-lmekîdûn.
Arapça:
أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا ۖ فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ
Türkçe:
Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Doğrusu şu ki, o inkâr edenlerin kendileri tuzağa yakalanmışlardır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat o küfredenlerin kendileri tuzağa düşeceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Yahut bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar, inkar edenlerdir.
İngilizce:
Or do they intend a plot (against thee)? But those who defy Allah are themselves involved in a Plot!
Fransızca:
Ou cherchent-ils un stratagème ? Mais ce sont ceux qui ont mécru qui sont victimes de leur propre stratagème.
Almanca:
Oder wollen sie etwa List planen?! So sind diejenigen, die Kufr betrieben haben, diejenigen, gegen die List geplant wird.
Rusça:
Или же они желают замыслить козни? Но ведь неверующие сами станут жертвой козней.

em lehüm ilâhün gayru-llâh. sübḥâne-llâhi `ammâ yüşrikûn.
Arapça:
أَمْ لَهُمْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Türkçe:
Yoksa Allah'tan başka bir ilahları mı var? Uzaktır Allah, onların ortak koştuklarından.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.
Diyanet Vakfı:
Veya onların Allah'tan başka bir tanrısı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.
İngilizce:
Or have they a god other than Allah? Exalted is Allah far above the things they associate with Him!
Fransızca:
Ou ont-ils une autre divinité à part Allah ? Qu'Allah soit glorifié et purifié de tout ce qu'ils associent !
Almanca:
Oder gibt es für sie etwa eine Gottheit außer ALLAH?! Subhanallah über das, was sie an Schirk betreiben.
Rusça:
Или же у них есть другой бог наряду с Аллахом? Аллах пречист и далек от тех, кого они приобщают в сотоварищи!

veiy yerav kisfem mine-ssemâi sâḳiṭay yeḳûlû seḥâbüm merkûm.
Arapça:
وَإِن يَرَوْا كِسْفًا مِّنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَّرْكُومٌ
Türkçe:
Gökten bir parçanın düştüğünü görseler şöyle derler: "Üstüste yığılmış bulutlar!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, "Üst üste yığılmış bulutlardır." derler.
Diyanet Vakfı:
Gökten düşen bir kütle görseler "Üst üste yığılmış bulutlardır" derler.
İngilizce:
Were they to see a piece of the sky falling (on them), they would (only) say: "Clouds gathered in heaps!"
Fransızca:
Et s'ils voient tomber des fragments du ciel, ils disent : "Ce sont des nuages superposés".
Almanca:
Und wenn sie Bruchstücke vom Himmel fallend sehen, sagen sie: "Dies sind übereinandergeschichtete Wolken."
Rusça:
Даже если они увидят куски неба падающими, они скажут: "Это скопились облака!"

feẕerhüm ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî fîhi yuṣ`aḳûn.
Arapça:
فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ
Türkçe:
Bayılıp yere serilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak.
Diyanet Vakfı:
Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları kendi hallerine bırak.
İngilizce:
So leave them alone until they encounter that Day of theirs, wherein they shall (perforce) swoon (with terror),-
Fransızca:
Laisse-les donc, jusqu'à ce qu'ils rencontrent leur jour où ils seront foudroyés,
Almanca:
Dann laß sie, bis sie ihrem Tag begegnen, an dem sie erschlagen werden.
Rusça:
Оставь же их, пока они не встретят тот день их, когда их постигнет погибель.
Sayfalar
