Cuz 19

 
00:00

emeddeküm bien`âmiv vebenîn.

Arapça:

أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ

Türkçe:

"Size bir yığın nimet lütfetti: Davarlar, oğullar,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Davarlar, oğullar,

Diyanet Vakfı:

"O size verdi: davarlar, oğullar".

İngilizce:

Freely has He bestowed on you cattle and sons,-

Fransızca:

qui vous a pourvus de bestiaux et d'enfants,

Almanca:

Er versorgte euch mit An'am , Kindern,

Rusça:

Он помог вам домашней скотиной и сыновьями,

Açıklama:
 
00:00

vecennâtiv ve`uyûn.

Arapça:

وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

Türkçe:

Bahçeler, pınarlar."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir.

Diyanet Vakfı:

"Bahçeler çeşmeler." (Allah'a karşı gelmek) den sakının.

İngilizce:

And Gardens and Springs.

Fransızca:

de jardins et de sources.

Almanca:

Dschannat und Quellen.

Rusça:

садами и источниками.

Açıklama:
 
00:00

innî eḫâfü `aleyküm `aẕâbe yevmin `ażîm.

Arapça:

إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Türkçe:

"Büyük bir günün azabı üstünüzedir diye korkuyorum."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.

Diyanet Vakfı:

Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum.

İngilizce:

Truly I fear for you the Penalty of a Great Day.

Fransızca:

Je crains pour vous le châtiment d'un Jour terrible.

Almanca:

Gewiß, ich fürchte um euch die Peinigung eines gewaltigen Tages."

Rusça:

Я боюсь того, что вас постигнут мучения в Великий день".

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû sevâün `aleynâ eve`ażte em lem teküm mine-lvâ`iżîn.

Arapça:

قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ

Türkçe:

Dediler: "Sen ha öğüt vermişsin ha öğüt verenlerden olmamışsın. Bizim için fark etmez."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Dediler ki: Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir."

Diyanet Vakfı:

(Onlar) şöyle dediler: Sen öğüt versen de, vermesen de bizce birdir.

İngilizce:

They said: "It is the same to us whether thou admonish us or be not among (our) admonishers!

Fransızca:

Ils dirent : "Que tu nous exhortes ou pas, cela nous est parfaitement égal !

Almanca:

Sie sagten: "Uns ist es gleich, ob du uns ermahnst, oder ob du nicht von den Ermahnern wärst.

Rusça:

Они сказали: "Нам все равно, будешь ты увещевать или не будешь в числе тех, которые увещевают.

Açıklama:
 
00:00

in hâẕâ illâ ḫulüḳu-l'evvelîn.

Arapça:

إِنْ هَٰذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ

Türkçe:

"Bu, öncekilerin uydurmalarından başka şey değil."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bu sırf eskilerin âdetidir.

Diyanet Vakfı:

Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir.

İngilizce:

This is no other than a customary device of the ancients,

Fransızca:

Ce ne sont là que des moeurs des anciens :

Almanca:

Dies ist nichts anderes als die Moral der Früheren!

Rusça:

Это - всего лишь обычаи (или измышления) первых поколений,

Açıklama:
 
00:00

vemâ naḥnü bimü`aẕẕebîn.

Arapça:

وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ

Türkçe:

"Biz azaba uğratılacak değiliz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz azaba uğratılacak da değiliz.

Diyanet Vakfı:

Biz azaba uğratılacak da değiliz.

İngilizce:

And we are not the ones to receive Pains and Penalties!

Fransızca:

Nous ne serons nullement châtiés".

Almanca:

Und wir werden sicherlich nicht gepeinigt."

Rusça:

и мы не будем наказаны".

Açıklama:
 
00:00

fekeẕẕebûhü feehleknâhüm. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.

Arapça:

فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

Türkçe:

Onu bu şekilde yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminlerden değildi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

Diyanet Vakfı:

Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini helak ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler.

İngilizce:

So they rejected him, and We destroyed them. Verily in this is a Sign: but most of them do not believe.

Fransızca:

Ils le traitèrent donc de menteur. Et nous les fîmes périr. Voilà bien là un signe ! Cependant, la plupart d'entre eux ne croient pas.

Almanca:

Dann bezichtigten sie ihn der Lüge, dann richteten WIR sie zugrunde. Gewiß, darin ist doch eine Aya. Und viele von ihnen waren keineMumin.

Rusça:

Они сочли его лжецом, а Мы погубили их. Воистину, в этом - знамение, но большинство их не стали верующими.

Açıklama:
 
00:00

veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.

Arapça:

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Türkçe:

Kuşkusuz, senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

Diyanet Vakfı:

Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

İngilizce:

And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.

Fransızca:

Et Ton Seigneur, c'est Lui vraiment le Puissant, le Très Miséricordieux.

Almanca:

Und gewiß, dein HERR ist doch Der Allwürdige, Der Allgnädige.

Rusça:

Воистину, твой Господь - Могущественный, Милосердный.

Açıklama:
 
00:00

keẕẕebet ŝemûdü-lmürselîn.

Arapça:

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ

Türkçe:

Semûd da peygamlerleri yalanladı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

Diyanet Vakfı:

Semud (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı.

İngilizce:

The Thamud (people) rejected the messengers.

Fransızca:

Les Tamud traitèrent de menteurs les Messagers.

Almanca:

Thamud hat den Gesandten der Lüge bezichtigt.

Rusça:

Самудяне сочли лжецами посланников.

Açıklama:
 
00:00

iẕ ḳâle lehüm eḫûhüm ṣâliḥun elâ tetteḳûn.

Arapça:

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ

Türkçe:

Kardeşleri Sâlih onlara demişti ki: "Siz hiç sakınmıyor musunuz?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"

Diyanet Vakfı:

Kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

İngilizce:

Behold, their brother Salih said to them: "Will you not fear (Allah)?

Fransızca:

Quand Salih, leur frère (contribule), leur dit : "Ne craindrez-vous pas [Allah] ? "

Almanca:

Als ihnen ihr Bruder Salih sagte: "Wollt ihr nicht Taqwa gemäß handeln?

Rusça:

Вот их брат Салих сказал им: "Неужели вы не устрашитесь?

Açıklama:

Sayfalar

Cuz 19 beslemesine abone olun.