Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

26

Sûredeki Ayet No: 

139

Ayet No: 

3071

Sayfa No: 

373

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

Çeviriyazı: 

fekeẕẕebûhü feehleknâhüm. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

Diyanet İşleri: 

Böylece onu yalanladılar; Biz de kendilerini yok ettik. Bunda şüphesiz ki ders vardır; ama çoğu inanmamıştır.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Derken onu yalanladılar, biz de onları helak ettik. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.

Şaban Piriş: 

Hûd’u yalanladılar. Biz de onları yok ettik. İşte bunda bir ibret vardır. Buna rağmen onların çoğu mümin değillerdir.

Edip Yüksel: 

Böylece onu yalanladılar. Nihayet biz de onları yok ettik. Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz.

Ali Bulaç: 

Böylelikle onu yalanladılar, Biz de onları yıkıma uğrattık. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

Suat Yıldırım: 

Neticede onu yalancı saydılar, Biz de onları imha ettik. Elbette bunda, alınacak ibret var, fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Artık O´nu tekzîp ettiler, Biz de onları helâk ettik. Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır ve onların ekserisi imân etmiş olmadılar.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Onu bu şekilde yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminlerden değildi.

Bekir Sadak: 

26:142

İbni Kesir: 

Böylece onu yalanladılar. Ve Biz, onları yok ettik. Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü´minler olmadı.

Adem Uğur: 

Böylece onu yalancılıkla suçladılar

İskender Ali Mihr: 

Böylece onu tekzip ettiler (yalanladılar). Biz de bu sebeple onları helâk ettik. Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu, mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler).

Celal Yıldırım: 

Böylece Hûd Peygamber´i yalanladılar. Biz de onları yok ettik. Şüphesiz ki bunda öğüt ve ibret vardır

Tefhim ul Kuran: 

Böylelikle onu yalanladılar, biz de onları yıkıma uğrattık. Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

Fransızca: 

Ils le traitèrent donc de menteur. Et nous les fîmes périr. Voilà bien là un signe ! Cependant, la plupart d'entre eux ne croient pas.

İspanyolca: 

Le desmintieron y les aniquilamos. Ciertamente, hay en ello un signo, pero la mayoría no creen.

İtalyanca: 

Lo trattarono da bugiardo e Noi li facemmo perire. Questo è certo un segno, ma la maggior parte di loro non crede.

Almanca: 

Dann bezichtigten sie ihn der Lüge, dann richteten WIR sie zugrunde. Gewiß, darin ist doch eine Aya. Und viele von ihnen waren keineMumin.

Çince: 

他们否认他,我就毁灭了他们。此中的确有一个迹象,但他们大半不是信道的。

Hollandaca: 

En zij beschuldigden hem van bedrog, en daarom verdelgden wij hen. Waarlijk, hierin was een teeken; maar het grootste deel hunner geloofde niet.

Rusça: 

Они сочли его лжецом, а Мы погубили их. Воистину, в этом - знамение, но большинство их не стали верующими.

Somalice: 

Wayna Beeniyeen, markasaan Halaagnay. Taasina waxaa ku Sugan Calaamad, mana aha Badankoodu kuwo Rumayn.

Swahilice: 

Wakamkanusha; nasi tukawaangamiza. Hakika bila ya shaka katika haya ipo Ishara. Lakini hawakuwa wengi wao wenye kuamini.

Uygurca: 

ئۇلار ئۇنى (يەنى ھۇدنى) ئىنكار قىلدى، ئۇلارنى بىز ھالاك قىلدۇق، بۇنىڭدا ئەلۋەتتە (چوڭ) ئىبرەت بار، ئۇلارنىڭ تولىسى ئىمان ئېيتقۇچى بولمىدى

Japonca: 

かれらは,かれを嘘付きであるとした。そこでわれはかれらを滅ぼした。本当にこの中には,一つの印がある。だがかれらの多くは信じない。

Arapça (Ürdün): 

«فكذبوه» بالعذاب «فأهلكناهم» في الدنيا بالريح «إن في ذلك لآية وما كان أكثرهم مؤمنين».

Hintçe: 

ग़रज़ उन लोगों ने हूद को झुठला दिया तो हमने भी उनको हलाक कर डाला बेशक इस वाक़िये में यक़ीनी एक बड़ी इबरत है आर उनमें से बहुतेरे ईमान लाने वाले भी न थे

Tayca: 

พวกเขาได้ปฏิเสธไม่เชื่อฟังเขา ดังนั้นเราจึงทำลายล้างพวกเขา แท้จริงในการนี้ย่อมเป็นสัญญาณหนึ่งอย่างแน่นอน แต่ส่วนมากของพวกเขาไม่เป็นผู้ศรัทธา

İbranice: 

הם התכחשו להתראותיו ואנו הכחדנו אותם. אכן יש בזה אות, אף רובם לא יאמינו

Hırvatça: 

I oni su nastavili da ga u laž utjeruju, pa smo ih Mi uništili. U tome je, zaista, znak, ali većina njih nisu vjernici,

Rumence: 

Ei l-au socotit mincinos şi Noi, atunci, i-am nimicit. Întru aceasta este un semn, însă cei mai mulţi nu sunt credincioşi.

Transliteration: 

Fakaththaboohu faahlaknahum inna fee thalika laayatan wama kana aktharuhum mumineena

Türkçe: 

Onu bu şekilde yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminlerden değildi.

Sahih International: 

And they denied him, so We destroyed them. Indeed in that is a sign, but most of them were not to be believers.

İngilizce: 

So they rejected him, and We destroyed them. Verily in this is a Sign: but most of them do not believe.

Azerbaycanca: 

Onu (Hudu) yalançı saydılar. Biz də onları məhv etdik. Şübhəsiz ki, bunda (Hudun bu hekayətində) bir ibrət vardır. Halbuki onların əksəriyyəti iman gətirmədi.

Süleyman Ateş: 

(Böylece) onu yalanladılar. Biz de onları helak ettik. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar.

Diyanet Vakfı: 

Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini helak ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler.

Erhan Aktaş: 

Onu(1) yalanladılar. Bunun üzerine onları helâk ettik. Bunda bir âyet(2) vardır. Buna rağmen İnsanların pek çoğu inanmamaktadırlar.

Kral Fahd: 

Böylece onu yalancılıkla suçladılar biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır ama çokları iman etmezler.

Hasan Basri Çantay: 

Hulâsa: Onu yalan saydılar da biz de kendilerini helak etdik. Şübhesiz bunda bir ibret vardır elbet. (Fakat) onların çoğu îman ediciler değildir.

Muhammed Esed: 

İşte o´nu böyle yalanladılar; ve bunun üzerine Biz de onları yok ettik. Bu (kıssada da insanlar için) mutlaka, bir ders vardır, onlardan çoğu (buna) inanmasa da...

Gültekin Onan: 

Böylelikle onu yalanladılar, biz de onları yıkıma uğrattık. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu inançlı olmamıştır.

Ali Fikri Yavuz: 

Böylece onu (Hûd peygamberi) tekzib ettiler. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak ki, onlara yaptığımız bu işte, sonrakiler için bir ibret vardır

Portekizce: 

E o desmentiram. Por conseguinte, exterminamo-los. Sabei que nisto há um sinal; porém, a maioria deles não crê.

İsveççe: 

Och när de kallade honom lögnare, lät Vi dem gå under. I detta ligger förvisso ett budskap [till människorna], men de flesta av dem vill inte tro.

Farsça: 

پس او را تکذیب کردند، و در نتیجه هلاکشان کردیم. بی تردید در این سرگذشت عبرتی بزرگ وجود دارد و [قوم هود] بیشترشان مؤمن نبودند،

Kürtçe: 

ئیتر باوەڕیان پێ نەھێنا بۆیە ئێمەش لەناومان بردن بێگومان لەوەدا (باسکرا) نیشانەی گەورە ھەیە بەڵام زۆربەیان باوەڕدار نەبوون

Özbekçe: 

Улар у(Ҳуд)ни ёлғончи қилдилар. Бас, Биз уларни ҳалок қилдик. Албатта, бунда оят-белги бор. Лекин кўплари мўмин бўлмадилар.

Malayca: 

Akhirnya mereka mendustakan Rasul itu, lalu Kami binasakan mereka. Sesungguhnya pada peristiwa yang demikian, terdapat satu tanda (yang membuktikan kekuasaan Allah); dan dalam pada itu, kebanyakan mereka tidak juga mahu beriman.

Arnavutça: 

Ata – e konsideruan gënjeshtar atë (Hudin), andaj Ne i shkatërruam ata. Me të vërtetë, në këtë ka argument (këshillë), por shumica e tyre nuk janë besimtarë,

Bulgarca: 

И го взеха за лъжец, и ги погубихме. В това има знамение, но повечето от тях не вярват.

Sırpça: 

И они су наставили да га утерују у лаж, па смо их Ми уништили. То је поука, али већина ових неће да верује.

Çekçe: 

A za lháře ho prohlásili a my jsme je zahubili. Věru je v tomto znamení, však většina z nich nevěří.

Urduca: 

آخرکار انہوں نے اُسے جھٹلا دیا اور ہم نے ان کو ہلاک کر دیا یقیناً اس میں ایک نشانی ہے، مگر ان میں سے اکثر لوگ ماننے والے نہیں ہیں

Tacikçe: 

Пас дурӯғаш бароварданд ва Мо ононро ҳалок кардем. Албатта дар ин ибратест ва бештаринашон имон наёварданд!

Tatarca: 

Бәс алар Һуд пәйгамбәрне ялганга тоттылар, Без аларны дөньяда ук ґәзаб кыйлып һәлак иттек, боларның һәлак булуында да гыйбрәт бардыр, аларның күбрәге ышанучы булмадылар.

Endonezyaca: 

Maka mereka mendustakan Hud, lalu Kami binasakan mereka. Sesungguhnya pada yang demikian itu benar-benar terdapat tanda (kekuasaan Allah), tetapi kebanyakan mereka tidak beriman.

Amharca: 

አስተባበሉትም፡፡ አጠፋናቸውም፡፡ በዚህም ውስጥ እርግጠኛ ግሳጼ አለበት፡፡ አብዛኞቻቸውም ምእመናን አልነበሩም፡፡

Tamilce: 

ஆக, அவர்கள் அவரைப் பொய்ப்பித்தனர். ஆகவே, அவர்களை நாம் அழித்தோம். நிச்சயமாக இதில் ஓர் அத்தாட்சி இருக்கிறது. இன்னும், அவர்களில் அதிகமானவர்கள் நம்பிக்கையாளர்களாக இல்லை.

Korece: 

이렇게 그들이 그를 부정 하매 하나님은 그들을 멸망시켰노 라 그 안에는 예증이 있으나 그들 대다수는 믿지 아니 하더라

Vietnamca: 

Thế là họ chối bỏ Y nên đã bị tiêu diệt. Quả thật, trong sự việc đó là một dấu hiệu, nhưng đa số bọn họ không có đức tin.