Sad—ص

 
00:00

ṣâd. velḳur'âni ẕi-ẕẕikr.

Arapça:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ ص ۚ وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ

Türkçe:

Sâd. Zikir/öğüt/uyarı dolu Kur'an'a yemin olsun ki,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sâd. Bu zikirle dolu Kur'ân'a bak!

Diyanet Vakfı:

Sad. Öğüt veren Kur'an'a yemin ederim ki,

İngilizce:

Sad: By the Qur'an, Full of Admonition: (This is the Truth).

Fransızca:

Sad. Par le Coran, au renom glorieux (Zikr) !

Almanca:

Sad. Bei dem Quran mit der Ermahnung!

Rusça:

Сад. Клянусь Кораном, содержащим напоминание!

 
00:00

beli-lleẕîne keferû fî `izzetiv veşiḳâḳ.

Arapça:

بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ

Türkçe:

İş hiç de onların sandığı gibi değil! O küfre sapanlar bir gurur, ayrılık ve bütünden kopuş içindedirler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O inkâr edenler bir gurur ve ayrılık içindedirler.

Diyanet Vakfı:

Küfredenler, (iddia ettiklerinin) aksine, birgurur ve tefrika içindedirler.

İngilizce:

But the Unbelievers (are steeped) in self-glory and Separatism.

Fransızca:

Ceux qui ont mécru sont plutôt dans l'orgueil et le schisme !

Almanca:

Nein, sondern diejenigen, die Kufr betrieben haben, sind in Arroganz und Widerspenstigkeit.

Rusça:

Однако те, которые не веруют, пребывают в гордыне и разладе с истиной.

 
00:00

kem ehleknâ min ḳablihim min ḳarnin fenâdev velâte ḥîne menâṣ.

Arapça:

كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ فَنَادَوا وَّلَاتَ حِينَ مَنَاصٍ

Türkçe:

Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik biz, bağrıştılar onlar, fakat kurtuluş yoktu; geçmişti zaman.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kendilerinden önce nicelerini helak ettik. Onlar çağrıştılar. Ama artık kurtuluş vakti değildi.

Diyanet Vakfı:

Onlardan önce nice nesilleri helak ettik. O zaman feryat ettiler. Halbuki artık kurtulma zamanı değildi.

İngilizce:

How many generations before them did We destroy? In the end they cried (for mercy)- when there was no longer time for being saved!

Fransızca:

Que de générations avant eux avons-Nous fait périr, qui ont crié, hélas, quand il n'était plus temps d'échapper ?

Almanca:

Wie manche Generation haben WIR vor ihnen zugrunde gerichtet, dann riefen sie (um Hilfe). Doch gäbe es zu der Zeit noch Errettung!

Rusça:

Как же много поколений погубили Мы до них! Они взывали, но уже было поздно для того, чтобы уклониться.

 
00:00

ve`acibû en câehüm münẕirum minhüm. veḳâle-lkâfirûne hâẕâ sâḥirun keẕẕâb.

Arapça:

وَعَجِبُوا أَن جَاءَهُم مُّنذِرٌ مِّنْهُمْ ۖ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

Türkçe:

Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: "Bu adam yalanlar düzen bir büyücü..."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İçlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da kâfirler: "Bu bir sihirbazdır, yalancıdır" dediler.

Diyanet Vakfı:

Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kafirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır!

İngilizce:

So they wonder that a Warner has come to them from among themselves! and the Unbelievers say, "This is a sorcerer telling lies!

Fransızca:

Et ils (les Mecquois) s'étonnèrent qu'un avertisseur parmi eux leur soit venu, et les infidèles disent : "C'est un magicien et un grand menteur,

Almanca:

Und sie wunderten sich darüber, daß zu ihnen ein Warner von ihnen kam, und die Kafir sagten: "Dieser ist ein lügnerischer Magier.

Rusça:

Они удивились тому, что к ним явился предостерегающий увещеватель из них самих, и неверующие сказали: "Это - лживый колдун!

 
00:00

ece`ale-l'âlihete ilâhev vâḥidâ. inne hâẕâ leşey'ün `ucâb.

Arapça:

أَجَعَلَ الْآلِهَةَ إِلَٰهًا وَاحِدًا ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ

Türkçe:

"İlahları bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gerçekten hayret edilecek bir şey!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İlâhları, bir tek ilâh mı kılmış? Bu gerçekten şaşılacak bir şey, çok tuhaf!

Diyanet Vakfı:

Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler.

İngilizce:

Has he made the gods (all) into one Allah? Truly this is a wonderful thing!

Fransızca:

Réduira-t-il les divinités à un Seul Dieu ? Voilà une chose vraiment étonnante".

Almanca:

Machte er etwa die Gottheiten zu einer einzigen Gottheit?! Gewiß, dies ist doch eine sehr erstaunliche Sache."

Rusça:

Неужели он обратил богов в Единственного Бога? Воистину, это - нечто удивительное!"

 
00:00

venṭaleḳa-lmeleü minhüm eni-mşû vaṣbirû `alâ âlihetiküm. inne hâẕâ leşey'üy yürâd.

Arapça:

وَانطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ أَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلَىٰ آلِهَتِكُمْ ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ يُرَادُ

Türkçe:

İçlerinden kodaman bir grup öne çıktı: "Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada kararlı davranın! Gerçek şu ki, istenip beklenen şey budur."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İçlerinden ileri gelenler fırladılar ve dediler ki: "İlâhlarınız üzerinde sabır ve sebat edin. Bu, gerçekten arzu edilen bir murad!"

Diyanet Vakfı:

Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur.

İngilizce:

And the leader among them go away (impatiently), (saying), "Walk ye away, and remain constant to your gods! For this is truly a thing designed (against you)!

Fransızca:

Et leurs notables partirent en disant : "Allez-vous en, et restez constants à vos dieux : c'est là vraiment une chose souhaitable.

Almanca:

Und die Entscheidungsträger von ihnen gingen los: "Geht weiter so, und seid duldsam in eurer Gottheiten Sache! Gewiß, dies ist eine Sache, die doch erstrebt wird.

Rusça:

Знатные люди из их числа удалились со словами: "Ступайте и терпите за ваших богов. Воистину, это - некий замысел (или нечто желанное).

 
00:00

mâ semi`nâ bihâẕâ fi-lmilleti-l'âḫirah. in hâẕâ ille-ḫtilâḳ.

Arapça:

مَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي الْمِلَّةِ الْآخِرَةِ إِنْ هَٰذَا إِلَّا اخْتِلَاقٌ

Türkçe:

"Öteki millette işitmedik böyle bir şey. Bu bir uydurmadan başka şey değildir."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz bunu başka bir dinde işitmedik, bu mutlaka bir uydurmadır.

Diyanet Vakfı:

Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır.

İngilizce:

We never heard (the like) of this among the people of these latter days: this is nothing but a made-up tale!

Fransızca:

Nous n'avons pas entendu cela dans la dernière religion (le Christianisme); ce n'est en vérité que pure invention !

Almanca:

Wir hörten davon nicht von der letzten Gemeinschaft. Dies ist doch nichts anderes als eine Erfindung!

Rusça:

Мы не слышали об этом в последней религии. Это - не что иное, как вымысел.

 
00:00

eünzile `aleyhi-ẕẕikru mim beyninâ. bel hüm fî şekkim min ẕikrî. bel lemmâ yeẕûḳû `aẕâb.

Arapça:

أَأُنزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِن بَيْنِنَا ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّن ذِكْرِي ۖ بَل لَّمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ

Türkçe:

"Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim zikrimden/Kur'an'ımdan kuşkulandılar. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kur'ân aramızdan ona mı indirilmiş? dediler. Doğrusu onlar benim Kur'ân'ımdan bir kuşku içindeler. Ve doğrusu onlar henüz azabımı tatmadılar.

Diyanet Vakfı:

Kur'an aramızdan Muhammed'e mi indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Belki, bunlar Kur'an'ım hakkında şüphe içine düştüler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar.

İngilizce:

What! has the Message been sent to him - (Of all persons) among us?...but they are in doubt concerning My (Own) Message! Nay, they have not yet tasted My Punishment!

Fransızca:

Quoi ! C'est sur lui, parmi nous, qu'on aurait fait descendre le Rappel [le Coran] ? " Plutôt ils sont dans le doute au sujet de Mon message. Ou plutôt ils n'ont pas encore goûté à Mon châtiment !

Almanca:

Wurde etwa die Ermahnung (ausgerechnet) ihm unter uns hinabgesandt?" Nein, sondern sie haben Zweifel über Meine Erinnerung! Nein, sondern sie erfuhren noch nicht Meine Peinigung!

Rusça:

Неужели среди нас Напоминание ниспослано только ему одному?" О нет! Они сомневаются в Моем Напоминании (Коране). О нет! Они еще не вкусили мучений.

 
00:00

em `indehüm ḫazâinü raḥmeti rabbike-l`azîzi-lvehhâb.

Arapça:

أَمْ عِندَهُمْ خَزَائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَزِيزِ الْوَهَّابِ

Türkçe:

Yoksa Azîz, Vahhâb olan Rabbinin rahmetinin hazineleri onların katında mı?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa sana o Kur'ân'ı veren çok güçlü ve ihsan sahibi Rabbinin hazineleri onların yanında mı?

Diyanet Vakfı:

Yoksa aziz ve lütufkar olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır!

İngilizce:

Or have they the treasures of the mercy of thy Lord,- the Exalted in Power, the Grantor of Bounties without measure?

Fransızca:

Ou bien détiennent-ils les trésors de la miséricorde de ton Seigneur, le Puissant, le Dispensateur par excellence.

Almanca:

Oder verfügen sie etwa über die Magazine der Gnade deines HERRN, Des Allwürdigen, Des Schenkenden?!

Rusça:

Или же у них есть сокровищницы милости твоего Господа, Могущественного, Дарующего?

 
00:00

em lehüm mülkü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. felyerteḳû fi-l'esbâb.

Arapça:

أَمْ لَهُم مُّلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ

Türkçe:

Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülk ve saltanatı onların mı? Eğer öyleyse sebepler içinde yükselsinler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa bütün o göklerin, yerin ve aralarındakilerin mülkü onların mı? Öyle ise bütün imkanlarını seferber ederek yükselsinler de görelim!

Diyanet Vakfı:

Yahut göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir? Öyleyse (göklerin) yollarında yükselsinler (görelim)!

İngilizce:

Or have they the dominion of the heavens and the earth and all between? If so, let them mount up with the ropes and means (to reach that end)!

Fransızca:

Ou bien ont-ils le royaume des cieux et de la terre et de ce qui existe entre eux ? Eh bien, qu'ils y montent par n'importe quel moyen !

Almanca:

Oder gehört ihnen etwa die Herrschaft der Himmel, der Erde und dessen, was zwischen ihnen ist?! Also, dann sollen sie mit ihren Verbindungen hochsteigen!

Rusça:

Или же им принадлежит власть над небесами, землей и тем, что между ними? Пусть же они поднимутся на небеса по путям (или веревкам).

Sayfalar

Sad—ص beslemesine abone olun.