Sad—ص

 
00:00

cündüm mâ hünâlike mehzûmüm mine-l'aḥzâb.

Arapça:

جُندٌ مَّا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِّنَ الْأَحْزَابِ

Türkçe:

Kabilelerden oluşmuş, sözüm ona bir ordudur bu; şurada bozguna uğratılacaktır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar burada çeşitli partilerden (gruplardan) bozguna uğramış bir ordudur.

Diyanet Vakfı:

Onlar, çeşitli guruplardan oluşmuş bir ordudur; işte şurada bozguna uğratılacaklardır.

İngilizce:

But there - will be put to flight even a host of confederates.

Fransızca:

Une armée de coalisés qui, ici-même, sera mise en déroute !

Almanca:

Die Soldaten von Al-ahzab werden dort besiegt.

Rusça:

Это войско будет разбито, подобно прежним соумышленникам.

 
00:00

keẕẕebet ḳablehüm ḳavmü nûḥiv ve`âdüv vefir`avnü ẕü-l'evtâd.

Arapça:

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ

Türkçe:

Onlardan önce Nûh kavmi ve Âd da yalanlamıştı. Kazıklar sahibi Firavun da...

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi ve saltanat sahibi Firavun da yalanlamışlardı.

Diyanet Vakfı:

Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun da, yalanladılar.

İngilizce:

Before them (were many who) rejected messengers,- the people of Noah, and 'Ad, and Pharaoh, the Lord of Stakes,

Fransızca:

Avant eux, le peuple de Noé, les Aad et Pharaon l'homme aux pals (ou aux Pyramides),

Almanca:

Vor ihnen leugneten ab die Leute Nuhs, 'Aads und Pharaos von den Pyramiden,

Rusça:

До них посланников сочли лжецами народ Нуха (Ноя), адиты и Фараон, владыка кольев,

 
00:00

veŝemûdü veḳavmü lûṭiv veaṣḥâbü-l'eykeh. ülâike-l'aḥzâb.

Arapça:

وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ ۚ أُولَٰئِكَ الْأَحْزَابُ

Türkçe:

Semûd, Lût kavmi, o sık ağaçları besleyen su kaynağının sahipleri Eykeliler de. İşte onlar da böyle hiziplerdi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Semûd kavmi, Lut kavmi ve Eykeliler (Şuayb kavmi) de yalanlamışlardı. İşte o çeşitli partiler bunlardır.

Diyanet Vakfı:

Semud, Lut kavmi ve Eyke halkı da (peygamberleri) yalanladılar. İşte bunlar da (peygamberlere karşı) birleşen topluluklardır.

İngilizce:

And Thamud, and the people of Lut, and the Companions of the Wood; - such were the Confederates.

Fransızca:

et les Tamud, le peuple de Lot, et les gens d'Al-Aïka , (ont tous démenti leurs Messagers). Voilà les coalisés.

Almanca:

sowie Thamuds und die Leute Luts und die Bewohner von Al-aika. Diese sind Al-ahzab.

Rusça:

самудяне, народ Лута (Лота) и жители Айки. Это были соумышленники.

 
00:00

in küllün illâ keẕẕebe-rrusüle feḥaḳḳa `iḳâb.

Arapça:

إِن كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ

Türkçe:

Bunların hepsi, resulleri yalanlamaktan başka bir şey yapmadılar. Sonunda azabım hak oldu.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hepsi de gönderilen peygamberleri yalanladılar da azabım böyle hak oldu.

Diyanet Vakfı:

Onların her biri gönderilen peygamberleri yalanladılar da bu yüzden (kendilerine) azabım hak oldu.

İngilizce:

Not one (of them) but rejected the messengers, but My punishment came justly and inevitably (on them).

Fransızca:

Il n'en est aucun qui n'ait traité les Messagers de menteurs. Et bien, Ma punition s'est avérée contre eux !

Almanca:

Doch alle bezichtigten die Gesandten der Lüge, also verdient ist die Bestrafung.

Rusça:

Все они сочли лжецами посланников, и истинным было Мое наказание.

 
00:00

vemâ yenżuru hâülâi illâ ṣayḥatev vâḥidetem mâ lehâ min fevâḳ.

Arapça:

وَمَا يَنظُرُ هَٰؤُلَاءِ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَّا لَهَا مِن فَوَاقٍ

Türkçe:

Bunların beklediği de sadece, en küçük bir gecikmesi olmayan o müthiş titreşimli tek sestir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar da bir tek haykırışa bakıyorlar. Öyle ki onun gecikmesi de yoktur.

Diyanet Vakfı:

Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan korkunç bir ses beklemektedirler.

İngilizce:

These (today) only wait for a single mighty Blast, which (when it comes) will brook no delay.

Fransızca:

Ceux-ci n'attendant qu'un seul Cri, sans répétition.

Almanca:

Und diese warten auf nichts anderes außer auf einen einzigen Schrei, der keine Wiederholung hat.

Rusça:

Им нечего ждать, кроме одного лишь гласа, для которого нет возврата.

 
00:00

veḳâlû rabbenâ `accil lenâ ḳiṭṭanâ ḳable yevmi-lḥisâb.

Arapça:

وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّل لَّنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ

Türkçe:

Şöyle dediler: "Rabbimiz, bizim payımızı/hesap defterimizi, hesap gününden önce çabucak ver!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bir de: "Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce bizim azabdan payımızı acele ver" dediler.

Diyanet Vakfı:

Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce ver, dediler.

İngilizce:

They say: "Our Lord! hasten to us our sentence (even) before the Day of Account!"

Fransızca:

Et ils disent : "Seigneur, hâte-nous notre part avant le jour des Comptes" .

Almanca:

Und sie sagten: "Unser HERR! Beschleunige uns doch unseren Anteil vor dem Tag der Abrechnung!"

Rusça:

Они сказали: "Господь наш! Приблизь нашу долю (покажи нам книгу с нашими добрыми и злыми деяниями) до наступления Дня расчета".

 
00:00

iṣbir `alâ mâ yeḳûlûne veẕkür `abdenâ dâvûde ẕe-l'eyd. innehû evvâb.

Arapça:

اصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ ۖ إِنَّهُ أَوَّابٌ

Türkçe:

Onların dediklerine sabret! O kuvvet sahibi kulumuz Davûd'u an! O, tespih nağmeleri döktüren bir kul idi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud'u hatırla. Çünkü o, zikir ve tesbih ile bize yönelmişti.

Diyanet Vakfı:

(Resulüm!) Onların söylediklerine sabret, kulumuz Davud'u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O, hep Allah'a yönelirdi.

İngilizce:

Have patience at what they say, and remember our servant David, the man of strength: for he ever turned (to Allah).

Fransızca:

Endure ce qu'ils disent; et rappelle-toi David, Notre serviteur, doué de force [dans l'adoration] et plein de repentir [à Allah].

Almanca:

Übe dich in Geduld dem gegenüber, was sie sagen, und erinnere dich an Unseren Diener Dawud, den Kräftigen. Er war stets umkehrend.

Rusça:

Терпи то, что они говорят, и помяни Нашего могучего раба Давуда (Давида). Он всегда обращался к Аллаху.

 
00:00

innâ seḫḫarne-lcibâle me`ahû yüsebbiḥne bil`aşiyyi vel'işrâḳ.

Arapça:

إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ

Türkçe:

Dağları onunla birlikte buyruk altına almıştık: Akşam-sabah birlikte tespih ederlerdi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşamsabah onunla birlikte tesbih ederlerdi.

Diyanet Vakfı:

Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla beraber tesbih ederlerdi.

İngilizce:

It was We that made the hills declare, in unison with him, Our Praises, at eventide and at break of day,

Fransızca:

Nous soumîmes les montagnes à glorifier Allah, soir et matin, en sa compagnie,

Almanca:

WIR ließen mit ihm die Felsenberge gratis fügbar sein, sie lobpreisen abends und nach dem Sonnenaufgang.

Rusça:

Мы подчинили горы, и они славословили вместе с ним после полудня и утром.

 
00:00

veṭṭayra maḥşûrah. küllül lehû evvâb.

Arapça:

وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً ۖ كُلٌّ لَّهُ أَوَّابٌ

Türkçe:

Kuşlar da toplu halde onunla beraberdi. Hepsi, onun tespih nağmelerine katılırdı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.

Diyanet Vakfı:

Kuşları da toplu halde onun emri altına vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.

İngilizce:

And the birds gathered (in assemblies): all with him did turn (to Allah).

Fransızca:

de même que les oiseaux assemblés en masse, tous ne faisant qu'obéir à lui [Allah].

Almanca:

Auch die Vögel waren versammelt, alle waren zu Ihm umkehrend.

Rusça:

А также птиц, собранных вместе. Все они обращались к Нему.

 
00:00

veşedednâ mülkehû veâteynâhü-lḥikmete vefaṣle-lḫiṭâb.

Arapça:

وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ

Türkçe:

Mülk ve yönetimini güçlendirmiştik. Kendisine hikmet ve hakla bâtılı ayıran söz etme yeteneği vermiştik.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiş ve kendisine hikmet ve hakkı batıldan ayırt etme kabiliyeti vermiştik.

Diyanet Vakfı:

Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiş; ona hikmet ve güzel konuşma vermiştik.

İngilizce:

We strengthened his kingdom, and gave him wisdom and sound judgment in speech and decision.

Fransızca:

Et Nous renforçâmes son royaume et lui donnâmes les sagesse et la faculté de bien juger .

Almanca:

Und WIR festigten seine Herrschaft und ließen ihm die Weisheit zuteil werden sowie die Sprachgewandtheit.

Rusça:

Мы укрепили его власть и даровали ему мудрость и решающее слово.

Sayfalar

Sad—ص beslemesine abone olun.