036. Yâsin - (Y.S.) Ya Seen—يس

 
00:00

veeni-`büdûnî. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.

Arapça:

وَأَنِ اعْبُدُونِي ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ

Türkçe:

"Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!" demedim mi?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi? (buyurulacak)

Diyanet Vakfı:

"Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur" demedim mi?

İngilizce:

And that ye should worship Me, (for that) this was the Straight Way?

Fransızca:

et [ne vous ai-Je pas engagés] à M'adorer ? Voilà un chemin bien droit.

Almanca:

und daß ihr Mir dient, dies ist ein geradliniger Weg?!

Rusça:

и поклоняться Мне? Это - прямой путь.

Açıklama:
 
00:00

veleḳad eḍalle minküm cibillen keŝîrâ. efelem tekûnû ta`ḳilûn.

Arapça:

وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

Türkçe:

Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?

Diyanet Vakfı:

Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hala akıl erdiremiyor musunuz?

İngilizce:

But he did lead astray a great multitude of you. Did ye not, then, understand?

Fransızca:

Et il a très certainement égaré un grand nombre d'entre vous. Ne raisonniez-vous donc pas ?

Almanca:

Und gewiß, bereits verleitete er von euch eine Riesenmenge. Habt ihr euch damals nicht besinnen können?!

Rusça:

Он уже ввел в заблуждение многих из вас. Неужели вы не разумеете?

Açıklama:
 
00:00

hâẕihî cehennemü-lletî küntüm tû`adûn.

Arapça:

هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ

Türkçe:

Alın size, tehdit edildiğiniz cehennem!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte bu size vaad edilen cehennemdir.

Diyanet Vakfı:

İşte, bu size vadedilen cehennemdir.

İngilizce:

This is the Hell of which ye were (repeatedly) warned!

Fransızca:

Voici l'Enfer qu'on vous promettait.

Almanca:

Dies ist Dschahannam, die euch stets angedroht wurde.

Rusça:

Вот Геенна, которая была вам обещана.

Açıklama:
 
00:00

iṣlevhe-lyevme bimâ küntüm tekfürûn.

Arapça:

اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ

Türkçe:

İnkâr edip durmanız yüzünden dalın oraya bugün!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bugün yaslanın ona bakalım inkâr ettiğiniz için.

Diyanet Vakfı:

İnkarınız sebebiyle bugün oraya girin!

İngilizce:

Embrace ye the (fire) this Day, for that ye (persistently) rejected (Truth).

Fransızca:

Brûlez-y aujourd'hui, pour avoir mécru".

Almanca:

Tretet in es heute hinein für das, was ihr an Kufr zu betreiben pflegtet!"

Rusça:

Горите в ней сегодня за то, что вы не веровали".

Açıklama:
 
00:00

elyevme naḫtimü `alâ efvâhihim vetükellimünâ eydîhim veteşhedü ercülühüm bimâ kânû yeksibûn.

Arapça:

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰ أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Türkçe:

O gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder.

Diyanet Vakfı:

O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.

İngilizce:

That Day shall We set a seal on their mouths. But their hands will speak to us, and their feet bear witness, to all that they did.

Fransızca:

Ce jour-là, Nous scellerons leurs bouches, tandis que leurs mains Nous parleront et que leurs jambes témoigneront de ce qu'ils avaient accompli.

Almanca:

Heute versiegeln WIR ihnen ihre Münder, und zu Uns sprechen dann ihre Hände, auch ihre Beine legen Zeugnis ab für das, was sie zu erwerben pflegten.

Rusça:

Сегодня Мы запечатаем их уста. Их руки будут говорить с Нами, а их ноги будут свидетельствовать о том, что они приобретали.

Açıklama:
 
00:00

velev neşâü leṭamesnâ `alâ a`yünihim festebeḳu-ṣṣirâṭa feennâ yübṣirûn.

Arapça:

وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ

Türkçe:

Dilesek, gözlerini siler, onları elbette kör ederiz. O zaman yola koyulmak isterler ama nasıl görecekler?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecekler?

Diyanet Vakfı:

Dilesek onların gözlerini büsbütün kör ederdik. O zaman doğru yolu bulmaya koşuşurlar, ama nasıl göreceklerdi?

İngilizce:

If it had been our Will, We could surely have blotted out their eyes; then should they have run about groping for the Path, but how could they have seen?

Fransızca:

Et si Nous voulions, Nous effacerions leurs yeux et ils courront vers le chemin. Mais comment alors pourront-ils voir ?

Almanca:

Und wollten WIR es, würden WIR ihr Augenlicht auslöschen, dann eilen sie zum Weg, doch wie sähen sie denn?!

Rusça:

Если Мы пожелаем, то лишим их зрения, и тогда они бросятся к Пути. Но как они будут видеть?

Açıklama:
 
00:00

velev neşâü lemesaḫnâhüm `alâ mekânetihim feme-steṭâ`û müḍiyyev velâ yerci`ûn.

Arapça:

وَلَوْ نَشَاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ

Türkçe:

Dilesek, onları oldukları yerde hayvana çeviririz. O zaman ne ileri gitmeye güçleri yeter ne de geri dönebilirler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yine dileseydik oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi, ne de geri dönebilirlerdi.

Diyanet Vakfı:

Eğer dilesek oldukları yerde onların şekillerini değiştirirdik de ne ileriye gitmeye güçleri yeterdi ne de geri gelmeye!

İngilizce:

And if it had been Our Will, We could have transformed them (to remain) in their places; then should they have been unable to move about, nor could they have returned (after error).

Fransızca:

Et si Nous voulions, Nous les métamorphoserions sur place; alors ils ne sauront ni avancer ni revenir.

Almanca:

Und wollten WIR es, würden WIR sie auf ihrer Stelle (in eine andere Schöpfung) doch verwandeln, so würden sie weder weitergehen, noch zurückkehren können.

Rusça:

Если Мы пожелаем, то обезобразим их на их местах, и тогда они не смогут ни двинуться вперед, ни вернуться.

Açıklama:
 
00:00

vemen nü`ammirhü nünekkishü fi-lḫalḳ. efelâ ya`ḳilûn.

Arapça:

وَمَن نُّعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ ۖ أَفَلَا يَعْقِلُونَ

Türkçe:

Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güç ve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı?

Diyanet Vakfı:

Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı?

İngilizce:

If We grant long life to any, We cause him to be reversed in nature: Will they not then understand?

Fransızca:

A quiconque Nous accordons une longue vie, Nous faisons baisser sa forme. Ne comprendront-ils donc pas ?

Almanca:

Und wem WIR langes Lebensalter gewähren, den kehren WIR in der (Entwicklung der) Schöpfung um. Besinnen sie sich nicht?!

Rusça:

Тому, кому Мы даруем долгую жизнь, Мы придаем противоположный облик. Неужели они не разумеют?

Açıklama:
 
00:00

vemâ `allemnâhü-şşi`ra vemâ yembegî leh. in hüve illâ ẕikruv veḳur'ânüm mübîn.

Arapça:

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ

Türkçe:

Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur'an'dan başka şey değildir;

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.

Diyanet Vakfı:

Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

İngilizce:

We have not instructed the (Prophet) in Poetry, nor is it meet for him: this is no less than a Message and a Qur'an making things clear:

Fransızca:

Nous ne lui (à Muhammad) avons pas enseigné la poésie; cela ne lui convient pas non plus. Ceci n'est qu'un rappel et une Lecture [Coran] claire,

Almanca:

Und WIR lehrten ihn nicht das Dichten und dies gebührt ihm nicht! Er ist doch nichts anderes außer Ermahnung und ein klarer Quran,

Rusça:

Мы не учили его (Мухаммада) поэзии, и не подобает ему это. Это - не что иное, как Напоминание и ясный Коран,

Açıklama:
 
00:00

liyünẕira men kâne ḥayyev veyeḥiḳḳa-lḳavlü `ale-lkâfirîn.

Arapça:

لِّيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ

Türkçe:

Diri olanı uyarsın ve gerçeği örten nankörler/inkârcılar aleyhine söz hak olsun diye indirilmiştir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir.

Diyanet Vakfı:

Diri olanları uyarsın ve kafirler cezayı hak etsinler diye.

İngilizce:

That it may give admonition to any (who are) alive, and that the charge may be proved against those who reject (Truth).

Fransızca:

pour qu'ils avertisse celui qui est vivant et que la Parole se réalise contre les mécréants.

Almanca:

damit er diejenigen warnt, die lebendig sind, und das Gesagte über die Kafir sich verwirklicht.

Rusça:

чтобы он предостерегал тех, кто жив, и чтобы сбылось Слово относительно неверующих.

Açıklama:

Sayfalar

036. Yâsin - (Y.S.) Ya Seen—يس beslemesine abone olun.