036. Yâsin - (Y.S.) Ya Seen—يس

 
00:00

veâyetül lehüm ennâ ḥamelnâ ẕürriyyetehüm fi-lfülki-lmeşḥûn.

Arapça:

وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ

Türkçe:

Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar için bir ayettir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.

Diyanet Vakfı:

Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir.

İngilizce:

And a Sign for them is that We bore their race (through the Flood) in the loaded Ark;

Fransızca:

Et un (autre) signe pour eux est que Nous avons transporté leur descendance sur le bateau chargé ;

Almanca:

Auch eine Aya für sie ist, daß WIR ihre Nachkommenschaft auf dem voll beladenen Schiff tragen.

Rusça:

Знамением для них является то, что Мы перенесли их потомство в переполненном ковчеге.

Açıklama:
 
00:00

veḫalaḳnâ lehüm mim miŝlihî mâ yerkebûn.

Arapça:

وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ

Türkçe:

Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır.

Diyanet Vakfı:

Onlar için, bunun gibi binecekleri başka şeyler de yarattık.

İngilizce:

And We have created for them similar (vessels) on which they ride.

Fransızca:

et Nous leur créâmes des semblables sur lesquels ils montent.

Almanca:

Und WIR erschufen ihnen Gleiches wie dies, worauf sie steigen.

Rusça:

Мы создали для них по его подобию то, на что они садятся.

Açıklama:
 
00:00

vein neşe' nugriḳhüm felâ ṣarîḫa lehüm velâ hüm yünḳaẕûn.

Arapça:

وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ

Türkçe:

Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat eden olur ne de kurtarılırlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.

Diyanet Vakfı:

Dilesek onları suda boğarız. O zaman ne onların imdadına koşan olur, ne de onlar kurtarılırlar.

İngilizce:

If it were Our Will, We could drown them: then would there be no helper (to hear their cry), nor could they be delivered,

Fransızca:

Et si Nous le voulons, Nous les noyons; pour eux alors, pas de secoureur et ils ne seront pas sauvés,

Almanca:

Und wenn WIR wollten, ertränken WIR sie, so gibt es für sie dann weder einen Helfer, noch werden sie errettet,

Rusça:

Если Мы пожелаем, то потопим их, и тогда никто не спасет их, и сами они не спасутся,

Açıklama:
 
00:00

illâ raḥmetem minnâ vemetâ`an ilâ ḥîn.

Arapça:

إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ

Türkçe:

Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka.

Diyanet Vakfı:

Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamana kadar dünyadan faydalandırmamız müstesnadır.

İngilizce:

Except by way of Mercy from Us, and by way of (world) convenience (to serve them) for a time.

Fransızca:

sauf par une miséricorde de Notre part, et à titre de jouissance pour un temps.

Almanca:

außer durch Gnade von Uns und als Genießen-Lassen bis zu einer Frist.

Rusça:

если только Мы не окажем им милость и не позволим им пользоваться благами до определенного времени.

Açıklama:
 
00:00

veiẕâ ḳîle lehümü-tteḳû mâ beyne eydîküm vemâ ḫalfeküm le`alleküm türḥamûn.

Arapça:

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Türkçe:

Onlara, "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size merhamet edilebilsin!" denildiğinde, hiç aldırmazlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Durum böyle iken onlara: "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin" denildiği zaman,

Diyanet Vakfı:

Onlara yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız işlerde Allah'tan korkun; umulur ki size merhamet olunur denildiğinde (aldırmazlar).

İngilizce:

When they are told, "Fear ye that which is before you and that which will be after you, in order that ye may receive Mercy," (they turn back).

Fransızca:

Et quand on leur dit : "Craignez ce qu'il y a devant vous et ce qu'il y a derrière vous afin que vous ayez la miséricorde" ! ...

Almanca:

Und als ihnen gesagt wurde: "Handelt Taqwa gemäß dem gegenüber, was vor euch und was hinter euch ist, damit euch Gnade erwiesen wird, (wandten sie sich ab).

Rusça:

Когда им говорят: "Бойтесь того, что перед вами, и того, что после вас, чтобы вы были помилованы", - они не отвечают.

Açıklama:
 
00:00

vemâ te'tîhim min âyetim min âyâti rabbihim illâ kânû `anhâ mü`riḍîn.

Arapça:

وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ

Türkçe:

Çünkü Rablerinin ayetlerinden kendilerine bir ayet gelince, ondan mutlaka yüz çevirmişlerdir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.

Diyanet Vakfı:

Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyedursun, ille de ondan yüz çevirmişlerdir.

İngilizce:

Not a Sign comes to them from among the Signs of their Lord, but they turn away therefrom.

Fransızca:

Or, pas une preuve ne leur vient, parmi les preuves de leur Seigneur sans qu'ils ne s'en détournent.

Almanca:

Und niemals kam zu ihnen irgendeine Aya von den Ayat ihres HERRN, ohne daß sie sich von ihr abwandten.

Rusça:

Какое бы знамение из знамений их Господа не явилось к ним, они непременно отворачиваются от него.

Açıklama:
 
00:00

veiẕâ ḳîle lehüm enfiḳû mimmâ razeḳakümü-llâhü ḳâle-lleẕîne keferû lilleẕîne âmenû enuṭ`imü mel lev yeşâü-llâhü aṭ`ameh. in entüm illâ fî ḍalâlim mübîn.

Arapça:

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

Türkçe:

Onlara, "Allah'ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın!" dendiğinde, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler: "Allah'ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın" dendiği zaman, o kâfirler, müminler için: "Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?" dediler.

Diyanet Vakfı:

Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kafirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.

İngilizce:

And when they are told, "Spend ye of (the bounties) with which Allah has provided you," the Unbelievers say to those who believe: "Shall we then feed those whom, if Allah had so willed, He would have fed, (Himself)?- Ye are in nothing but manifest error."

Fransızca:

Et quand on leur dit : "Dépensez de ce qu'Allah vous a attribué", ceux qui ont mécru disent à ceux qui ont cru : "Nourrirons-nous quelqu'un qu'Allah aurait nourri s'Il avait voulu ? Vous n'êtes que dans un égarement évident".

Almanca:

Und als ihnen gesagt wurde: "Gebt vom Rizq, das ALLAH euch gewährte." Sagten diejenigen, die Kufr betrieben haben, 2 zu denjenigen, die den Iman verinnerlichten: "Sollen wir etwa denjenigen speisen, welchen ALLAH gespeist hätte, wenn ER wollte?! Ihr befindet euch doch nur in einem eindeutigen Irrtum."

Rusça:

Когда им говорят: "Расходуйте из того, чем вас наделил Аллах", - неверующие говорят верующим: "Неужели мы будем кормить того, кого накормил бы Аллах, если бы пожелал? Воистину, вы лишь находитесь в очевидном заблуждении".

Açıklama:
 
00:00

veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.

Arapça:

وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Türkçe:

Bir de şöyle derler: "Eğer doğru sözlüler iseniz, bu tehdit ne zaman?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yine onlar: "Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?" diyorlar.

Diyanet Vakfı:

Onlar: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit ne zaman gerçekleşecektir? derler.

İngilizce:

Further, they say, "When will this promise (come to pass), if what ye say is true?"

Fransızca:

Et ils disent : "A quand cette promesse si vous êtes véridiques ? "

Almanca:

Und sie sagen: "Wann ist diese Androhung, solltet ihr wahrhaftig sein?"

Rusça:

Они говорят: "Когда сбудется это обещание, если вы говорите правду?"

Açıklama:
 
00:00

mâ yenżurûne illâ ṣayḥatev vâḥideten te'ḫuẕühüm vehüm yeḫiṣṣimûn.

Arapça:

مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ

Türkçe:

Sadece korkunç titreşimli bir sesi bekliyorlar. Onlar çekişip dururlarken, o ses kendilerini enseleyecektir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir.

Diyanet Vakfı:

Onlar, birbirleriyle çekişip dururken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar.

İngilizce:

They will not (have to) wait for aught but a single Blast: it will seize them while they are yet disputing among themselves!

Fransızca:

Ils n'attendent qu'un seul Cri qui les saisira alors qu'ils seront en train de disputer.

Almanca:

Sie warten nur auf einen einzigen Schrei, der sie zugrunde richtet, während sie noch disputieren.

Rusça:

Им нечего ожидать, кроме одного только гласа, который поразит их тогда, когда они будут препираться.

Açıklama:
 
00:00

felâ yesteṭî`ûne tevṣiyetev velâ ilâ ehlihim yerci`ûn.

Arapça:

فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَىٰ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ

Türkçe:

O zaman ne bir tavsiyede bulunmaya güçleri yetecek ne de ailelerine dönebilecekler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.

Diyanet Vakfı:

İşte o anda onlar ne bir vasiyyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

İngilizce:

No (chance) will they then have, by will, to dispose (of their affairs), nor to return to their own people!

Fransızca:

Ils ne pourront donc ni faire de testament, ni retourner chez leurs familles.

Almanca:

Dann können sie weder ein Vermächtnis machen, noch zu ihren Nahverwandten zurückkehren.

Rusça:

Они не смогут ни оставить завещание, ни вернуться к своим семьям.

Açıklama:

Sayfalar

036. Yâsin - (Y.S.) Ya Seen—يس beslemesine abone olun.