3121 |
375 |
26 |
189 |
19 |
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
fekeẕẕebûhü feeḫaẕehüm `aẕâbü yevmi-żżulleh. innehû kâne `aẕâbe yevmin `ażîm. |
Ama onu yalanladılar. Bunun üzerine onları bulutlu bir günün azabı yakaladı. Gerçekten o gün, azabı büyük bir gündü. |
And they denied him, so the punishment of the day of the black cloud seized them. Indeed, it was the punishment of a terrible day. |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3122 |
375 |
26 |
190 |
19 |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn. |
Doğrusu bunda bir ders vardır. Fakat çoğu inanmamıştır. |
Indeed in that is a sign, but most of them were not to be believers. |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3123 |
375 |
26 |
191 |
19 |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. |
Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir. |
And indeed, your Lord - He is the Exalted in Might, the Merciful. |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3124 |
375 |
26 |
192 |
19 |
وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
veinnehû letenzîlü rabbi-l`âlemîn. |
Şüphesiz Kuran Alemlerin Rabbinin indirmesidir. |
And indeed, the Qur'an is the revelation of the Lord of the worlds. |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3125 |
375 |
26 |
193 |
19 |
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ |
nezele bihi-rrûḥu-l'emîn. |
Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir. |
The Trustworthy Spirit has brought it down |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3126 |
375 |
26 |
194 |
19 |
عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ |
`alâ ḳalbike litekûne mine-lmünẕirîn. |
Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir. |
Upon your heart, [O Muhammad] - that you may be of the warners - |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3127 |
375 |
26 |
195 |
19 |
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ |
bilisânin `arabiyyim mübîn. |
Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir. |
In a clear Arabic language. |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3128 |
375 |
26 |
196 |
19 |
وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ |
veinnehû lefî zübüri-l'evvelîn. |
O, daha öncekilerin kitabında da zikredilmiştir. |
And indeed, it is [mentioned] in the scriptures of former peoples. |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3129 |
375 |
26 |
197 |
19 |
أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
evelem yekül lehüm âyeten ey ya`lemehû `ulemâü benî isrâîl. |
İsrailoğulları bilginlerinin bunu bilmeye bir delilleri yok muydu? |
And has it not been a sign to them that it is recognized by the scholars of the Children of Israel? |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3130 |
375 |
26 |
198 |
19 |
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَىٰ بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ |
velev nezzelnâhü `alâ ba`ḍi-l'a`cemîn. |
Biz Kuran'ı Arapça bilmeyen kimselerden birine indirseydik de o bunları okusaydı yine de ona inanmazlardı. |
And even if We had revealed it to one among the foreigners |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3131 |
375 |
26 |
199 |
19 |
فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ |
feḳara'ehû `aleyhim mâ kânû bihî mü'minîn. |
Biz Kuran'ı Arapça bilmeyen kimselerden birine indirseydik de o bunları okusaydı yine de ona inanmazlardı. |
And he had recited it to them [perfectly], they would [still] not have been believers in it. |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3132 |
375 |
26 |
200 |
19 |
كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ |
keẕâlike seleknâhü fî ḳulûbi-lmücrimîn. |
Suçluların kalblerine Kuran'ı böylece sokarız da, can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir. |
Thus have We inserted disbelief into the hearts of the criminals. |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3133 |
375 |
26 |
201 |
19 |
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
lâ yü'minûne bihî ḥattâ yeravu-l`aẕâbe-l'elîm. |
Suçluların kalblerine Kuran'ı böylece sokarız da, can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir. |
They will not believe in it until they see the painful punishment. |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3134 |
375 |
26 |
202 |
19 |
فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
feye'tiyehüm bagtetev vehüm lâ yeş`urûn. |
Suçluların kalblerine Kuran'ı böylece sokarız da, can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir. |
And it will come to them suddenly while they perceive [it] not. |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3135 |
375 |
26 |
203 |
19 |
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ |
feyeḳûlû hel naḥnü münżarûn. |
O zaman "Erteye bırakılmaz mıyız?" derler. |
And they will say, "May we be reprieved?" |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3136 |
375 |
26 |
204 |
19 |
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ |
efebi`aẕâbinâ yesta`cilûn. |
Bizim azabımızı mı acele istiyorlardı? |
So for Our punishment are they impatient? |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3137 |
375 |
26 |
205 |
19 |
أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ |
eferaeyte im metta`nâhüm sinîn. |
Söylesene, Biz onlara yıllar yılı nimetler vermiş olsak, sonra da tehdit edildikleri şey başlarına gelse, kendilerine verilmiş olan nimetler onlara bir fayda sağlar mı? |
Then have you considered if We gave them enjoyment for years |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3138 |
375 |
26 |
206 |
19 |
ثُمَّ جَاءَهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ |
ŝümme câehüm mâ kânû yû`adûn. |
Söylesene, Biz onlara yıllar yılı nimetler vermiş olsak, sonra da tehdit edildikleri şey başlarına gelse, kendilerine verilmiş olan nimetler onlara bir fayda sağlar mı? |
And then there came to them that which they were promised? |
Sayfa 375, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |