3182 |
379 |
27 |
23 |
19 |
إِنِّي وَجَدتُّ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِن كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ |
innî vecettü-mraeten temlikühüm veûtiyet min külli şey'iv velehâ `arşün `ażîm. |
Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi. |
Indeed, I found [there] a woman ruling them, and she has been given of all things, and she has a great throne. |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3183 |
379 |
27 |
24 |
19 |
وَجَدتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِن دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ |
vecettühâ veḳavmehâ yescüdûne lişşemsi min dûni-llâhi vezeyyene lehümü-şşeyṭânü a`mâlehüm feṣaddehüm `ani-ssebîli fehüm lâ yehtedûn. |
Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi. |
I found her and her people prostrating to the sun instead of Allah, and Satan has made their deeds pleasing to them and averted them from [His] way, so they are not guided, |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3184 |
379 |
27 |
25 |
19 |
أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ |
ellâ yescüdû lillâhi-lleẕî yuḫricü-lḫab'e fi-ssemâvâti vel'arḍi veya`lemü mâ tuḫfûne vemâ tü`linûn. |
Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi. |
[And] so they do not prostrate to Allah, who brings forth what is hidden within the heavens and the earth and knows what you conceal and what you declare - |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3185 |
379 |
27 |
26 |
19 |
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ ۩ |
allâhü lâ ilâhe illâ hüve rabbü-l`arşi-l`ażîm. |
Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi. |
Allah - there is no deity except Him, Lord of the Great Throne." |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3186 |
379 |
27 |
27 |
19 |
۞ قَالَ سَنَنظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ |
ḳâle senenżuru eṣadaḳte em künte mine-lkâẕibîn. |
Süleyman şöyle söyledi: "Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız." |
[Solomon] said, "We will see whether you were truthful or were of the liars. |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3187 |
379 |
27 |
28 |
19 |
اذْهَب بِّكِتَابِي هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ |
iẕheb bikitâbî hâẕâ feelḳih ileyhim ŝümme tevelle `anhüm fenżur mâẕâ yerci`ûn. |
Şu yazımı götür, onlara at, sonra bir yana çekil, varacakları sonuca bak. |
Take this letter of mine and deliver it to them. Then leave them and see what [answer] they will return." |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3188 |
379 |
27 |
29 |
19 |
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ |
ḳâlet yâ eyyühe-lmeleü innî ülḳiye ileyye kitâbün kerîm. |
Sebe melikesi: "Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve 'sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı" dedi. |
She said, "O eminent ones, indeed, to me has been delivered a noble letter. |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3189 |
379 |
27 |
30 |
19 |
إِنَّهُ مِن سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ |
innehû min süleymâne veinnehû bismi-llâhi-rraḥmâni-rraḥîm. |
Sebe melikesi: "Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve 'sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı" dedi. |
Indeed, it is from Solomon, and indeed, it reads: 'In the name of Allah, the Entirely Merciful, the Especially Merciful, |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3190 |
379 |
27 |
31 |
19 |
أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ |
ellâ ta`lû `aleyye ve'tûnî müslimîn. |
Sebe melikesi: "Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve 'sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı" dedi. |
Be not haughty with me but come to me in submission [as Muslims].' " |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3191 |
379 |
27 |
32 |
19 |
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ |
ḳâlet yâ eyyühe-lmeleü eftûnî fî emrî. mâ küntü ḳâṭi`aten emran ḥattâ teşhedûn. |
Ey ileri gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin bir hüküm vermem dedi. |
She said, "O eminent ones, advise me in my affair. I would not decide a matter until you witness [for] me." |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3192 |
379 |
27 |
33 |
19 |
قَالُوا نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ |
ḳâlû naḥnü ülû ḳuvvetiv veülû be'sin şedîdiv vel'emru ileyki fenżurî mâẕâ te'mürîn. |
Biz güçlü kimseler ve zorlu savaş adamlarıyız, emir senindir, sen emretmene bak. |
They said, "We are men of strength and of great military might, but the command is yours, so see what you will command." |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3193 |
379 |
27 |
34 |
19 |
قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً ۖ وَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ |
ḳâlet inne-lmülûke iẕâ deḫalû ḳaryeten efsedûhâ vece`alû e`izzete ehlihâ eẕilleh. vekeẕâlike yef`alûn. |
Melike: "Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar. Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım" dedi. |
She said, "Indeed kings - when they enter a city, they ruin it and render the honored of its people humbled. And thus do they do. |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3194 |
379 |
27 |
35 |
19 |
وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِم بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ |
veinnî mürsiletün ileyhim bihediyyetin fenâżiratüm bime yerci`u-lmürselûn. |
Melike: "Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar. Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım" dedi. |
But indeed, I will send to them a gift and see with what [reply] the messengers will return." |
Sayfa 379, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |