3223 |
383 |
27 |
64 |
20 |
أَمَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ |
emmey yebdeü-lḫalḳa ŝümme yü`îdühû vemey yerzüḳuküm mine-ssemâi vel'arḍ. eilâhüm me`a-llâh. ḳul hâtû bürhâneküm in küntüm ṣâdiḳîn. |
Yoksa, önce yaratan, sonra da yaratmayı tekrar edecek olan; size gökten ve yerden rızık veren mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? De ki: "Eğer doğru sözlülerden iseniz, açık delilinizi getirin." |
Is He [not best] who begins creation and then repeats it and who provides for you from the heaven and earth? Is there a deity with Allah? Say, "Produce your proof, if you should be truthful." |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3224 |
383 |
27 |
65 |
20 |
قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ |
ḳul lâ ya`lemü men fi-ssemâvâti vel'arḍi-lgaybe ille-llâh. vemâ yeş`urûne eyyâne yüb`aŝûn. |
De ki: "Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur." Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler. |
Say, "None in the heavens and earth knows the unseen except Allah, and they do not perceive when they will be resurrected." |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3225 |
383 |
27 |
66 |
20 |
بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّنْهَا ۖ بَلْ هُم مِّنْهَا عَمُونَ |
beli-ddârake `ilmühüm fi-l'âḫirah. bel hüm fî şekkim minhâ. bel hüm minhâ `amûn. |
Ahirete dair bilgileri yeterli midir? Hayır; ondan şüphe etmektedirler. Hayır; ona karşı kördürler. |
Rather, their knowledge is arrested concerning the Hereafter. Rather, they are in doubt about it. Rather, they are, concerning it, blind. |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3226 |
383 |
27 |
67 |
20 |
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ |
veḳâle-lleẕîne keferû eiẕâ künnâ türâbev veâbâünâ einnâ lemuḫracûn. |
İnkar edenler: "Biz ve babalarımız toprak olduğumuzda mı, doğrusu bizler mi tekrar çıkarılacağız? Bununla biz de, daha önce babalarımız da, and olsun ki, tehdit edilmiştik. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" dediler. |
And those who disbelieve say, "When we have become dust as well as our forefathers, will we indeed be brought out [of the graves]? |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3227 |
383 |
27 |
68 |
20 |
لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
leḳad vu`idnâ hâẕâ naḥnü veâbâünâ min ḳablü in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn. |
İnkar edenler: "Biz ve babalarımız toprak olduğumuzda mı, doğrusu bizler mi tekrar çıkarılacağız? Bununla biz de, daha önce babalarımız da, and olsun ki, tehdit edilmiştik. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" dediler. |
We have been promised this, we and our forefathers, before. This is not but legends of the former peoples." |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3228 |
383 |
27 |
69 |
20 |
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ |
ḳul sîrû fi-l'arḍi fenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lmücrimîn. |
De ki: "Yeryüzünde gezin, suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın." |
Say, [O Muhammad], "Travel through the land and observe how was the end of the criminals." |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3229 |
383 |
27 |
70 |
20 |
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُن فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ |
velâ taḥzen `aleyhim velâ tekün fî ḍayḳim mimmâ yemkürûn. |
Onlara üzülme. Hilelerine karşı da sıkılma. |
And grieve not over them or be in distress from what they conspire. |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3230 |
383 |
27 |
71 |
20 |
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ |
veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn. |
Onlar: "Eğer doğru söylüyorsanız, bildirin, bu sözünüz ne zaman yerine gelecektir?" derler. |
And they say, "When is [the fulfillment of] this promise, if you should be truthful?" |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3231 |
383 |
27 |
72 |
20 |
قُلْ عَسَىٰ أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَ |
ḳul `asâ ey yekûne radife leküm ba`ḍu-lleẕî testa`cilûn. |
De ki: "Acele ettiğiniz şeyin bir kısmı belki hemen başınıza gelir." |
Say, "Perhaps it is close behind you - some of that for which you are impatient. |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3232 |
383 |
27 |
73 |
20 |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ |
veinne rabbeke leẕû faḍlin `ale-nnâsi velâkinne ekŝerahüm lâ yeşkürûn. |
Doğrusu Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat onların çoğu şükretmezler. |
And indeed, your Lord is full of bounty for the people, but most of them do not show gratitude." |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3233 |
383 |
27 |
74 |
20 |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ |
veinne rabbeke leya`lemü mâ tükinnü ṣudûruhüm vemâ yü`linûn. |
Şüphesiz Rabbin onların gönüllerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. |
And indeed, your Lord knows what their breasts conceal and what they declare. |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3234 |
383 |
27 |
75 |
20 |
وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ |
vemâ min gâibetin fi-ssemâi vel'arḍi illâ fî kitâbim mübîn. |
Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın. |
And there is nothing concealed within the heaven and the earth except that it is in a clear Register. |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3235 |
383 |
27 |
76 |
20 |
إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَكْثَرَ الَّذِي هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
inne hâẕe-lḳur'âne yeḳuṣṣu `alâ benî isrâîle ekŝera-lleẕî hüm fîhi yaḫtelifûn. |
Doğrusu bu Kuran, İsrailoğullarına, ayrılığa düştükleri şeyin çoğunu anlatmaktadır. |
Indeed, this Qur'an relates to the Children of Israel most of that over which they disagree. |
Sayfa 383, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |