Sayfa 383

emmey yebdeü-lḫalḳa ŝümme yü`îdühû vemey yerzüḳuküm mine-ssemâi vel'arḍ. eilâhüm me`a-llâh. ḳul hâtû bürhâneküm in küntüm ṣâdiḳîn.

Türkçe:
Yoksa yaratmaya başlayıp sonra tekrar tekrar yaratan ve sizi gözeten ve yerden rızıklandıran mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah mı var? De ki: "Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru sözlüler iseniz."
İngilizce:
Or, Who originates creation, then repeats it, and who gives you sustenance from heaven and earth? (Can there be another) god besides Allah? Say, "Bring forth your argument, if ye are telling the truth!"
Fransızca:
N'est-ce pas Lui qui commence la création, puis la refait, et qui vous nourrit du ciel et de la terre. Y a-t-il donc une divinité avec Allah ? Dis : "Apportez votre preuve, si vous êtes véridiques ! "
Almanca:
Ist Derjenige, Der das Erschaffen beginnt, dann es wiederholt, und Der euch Rizq von dem Himmel und der Erde gewährt, (besser oder euer Schirk)?! Gibt es etwa eine Gottheit neben ALLAH?! Sag: "Bringt euren Beweis, solltet ihr wahrhaftig sein."
Rusça:
Кто создает творение изначально, а затем воссоздает его и обеспечивает вас пропитанием с неба и земли? Есть ли бог, кроме Аллаха? Скажи: "Приведите ваше доказательство, если вы говорите правду".
Arapça:
أَمَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlar mı hayırlı) yoksa, önce yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten, hem yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız, siz kesin delilinizi getirin haydi!
Diyanet Vakfı:
(Onlar mı hayırlı) yoksa ilk baştan yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten hem yerden rızıklandıran mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! De ki: Eğer doğru söylüyorsanız siz kesin delilinizi getirin!

ḳul lâ ya`lemü men fi-ssemâvâti vel'arḍi-lgaybe ille-llâh. vemâ yeş`urûne eyyâne yüb`aŝûn.

Türkçe:
De ki: "Göklerde ve yerde, Allah'tan başka hiç kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler."
İngilizce:
Say: None in the heavens or on earth, except Allah, knows what is hidden: nor can they perceive when they shall be raised up (for Judgment).
Fransızca:
Dis : "Nul de ceux qui sont dans les cieux et sur la terre ne connaît l'Inconnaissable, à part Allah". Et ils ne savent pas quand ils seront ressuscités !
Almanca:
Sag: "Diejenigen in den Himmeln und auf Erden kennen das Verborgene nicht, nur ALLAH (kennt es)!" Und sie merken nicht, wann sie erweckt werden.
Rusça:
Скажи: "Никто из тех, кто на небесах и на земле, не ведает сокровенное, кроме Аллаха, а они даже не подозревают, когда их воскресят.
Arapça:
قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
Diyanet Vakfı:
De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

beli-ddârake `ilmühüm fi-l'âḫirah. bel hüm fî şekkim minhâ. bel hüm minhâ `amûn.

Türkçe:
Hayır, onların bilgileri âhiret konusunda yetersiz kalmıştı. Daha doğrusu onlar ondan kuşku duymaktadırlar. Hayır, hayır! Onlar, onu göremeyecek kadar kördürler.
İngilizce:
Still less can their knowledge comprehend the Hereafter: Nay, they are in doubt and uncertainty thereanent; nay, they are blind thereunto!
Fransızca:
Mais leurs sciences se sont rejointes au sujet de l'autre monde. Ils doutent plutôt là-dessus. Ou plutôt ils sont aveugles à son sujet.
Almanca:
Nein, sondern ihr Wissen erfaßte auch noch das Jenseits?! Nein, sondern sie sind darüber im Zweifel! Nein, sondern sie sind ihm (dem Jenseits) gegenüber blind!
Rusça:
Более того, они не знают о Последней жизни (или Но их знание станет совершенным в Последней жизни). Более того, они сомневаются в ней и даже слепы к ней".
Arapça:
بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّنْهَا ۖ بَلْ هُم مِّنْهَا عَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat ahiret hakkında bilgiler onlara ardarda gelmektedir. Ama onlar bundan bir şüphe içindedirler. Çünkü onlar bundan yana kördürler.
Diyanet Vakfı:
Hayır; onların ahiret hakkındaki bilgileri yetersiz kalmıştır. Dahası, bu hususta şüphe içindedirler. Bunun da ötesinde, onlar ahiretten yana kördürler.

veḳâle-lleẕîne keferû eiẕâ künnâ türâbev veâbâünâ einnâ lemuḫracûn.

Türkçe:
İnkârcılar dediler ki: "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gerçekten biz bundan sonra ortaya mı çıkarılacağız?"
İngilizce:
The Unbelievers say: "What! when we become dust,- we and our fathers,- shall we really be raised (from the dead)?
Fransızca:
Et ceux qui ne croient pas disent : "Est-ce que, quand nous seront poussière, nous et nos pères, est-ce que vraiment on nous fera sortir (de nos tombes) ?
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagten: "Wenn wir auch noch zu Erde wurden, so wie unsere Ahnen, werden wir etwa herausgebracht?!
Rusça:
Неверующие говорят: "Неужели после того, как мы и наши отцы превратимся в прах, мы будем выведены из могил?
Arapça:
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnkârcılar dediler ki: "Sahi biz ve atalarımız toprak olduktan sonra gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?"
Diyanet Vakfı:
İnkarcılar dediler ki: Sahi, biz ve atalarımız, toprak olduktan sonra, gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?

leḳad vu`idnâ hâẕâ naḥnü veâbâünâ min ḳablü in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn.

Türkçe:
"Yemin olsun, bununla şimdi biz, önceden de atalarımız tehdit edildi. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil."
İngilizce:
It is true we were promised this,- we and our fathers before (us): these are nothing but tales of the ancients.
Fransızca:
Certes, on nous l'a promis à nous et à nos pères, auparavant. Ce ne sont que des contes d'anciens ! ".
Almanca:
Gewiß, bereits wurde uns dies angedroht sowie unseren Ahnen vorher. Dies ist nichts anderes außer Legenden der Früheren."
Rusça:
Это было обещано нам и еще раньше - нашим отцам. Но это - всего лишь сказки древних народов".
Arapça:
لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.

ḳul sîrû fi-l'arḍi fenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lmücrimîn.

Türkçe:
De ki: "Yeryüzünde dolaşın da bir bakın nice olmuştur günahkârların sonu!"
İngilizce:
Say: "Go ye through the earth and see what has been the end of those guilty (of sin)."
Fransızca:
Dis : "Parcourez la terre et voyez ce qu'il est advenu des criminels".
Almanca:
Sag: "Zieht auf der Erde umher, dann seht, wie das Anschließende von den schwer Verfehlenden war."
Rusça:
Скажи: "Постранствуйте по земле и посмотрите, каким был конец грешников".
Arapça:
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Hele bir yeryüzünde gezin de, günahkarların sonu nice oldu, bir bakın!"
Diyanet Vakfı:
De ki: Yeryüzünde gezin de, günahkarların akıbeti nice oldu, görün!

velâ taḥzen `aleyhim velâ tekün fî ḍayḳim mimmâ yemkürûn.

Türkçe:
Onlar yüzünden tasalanma. Kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme.
İngilizce:
But grieve not over them, nor distress thyself because of their plots.
Fransızca:
Et ne t'afflige pas sur eux et ne sois pas angoissé à cause de leur complot.
Almanca:
Und trauere ihnen nicht nach und sei nicht bedrückt wegen dem, was sie an List planen.
Rusça:
Не печалься о них и не будь стеснен тем, что они замышляют.
Arapça:
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُن فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Habibim!) Onlara karşı mahzun olma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntı duyma!
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Onların yüzünden tasalanma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü sıkıntı duyma.

veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.

Türkçe:
"Eğer doğru sözlülerseniz, bu vaat ne zaman?" derler.
İngilizce:
They also say: "When will this promise (come to pass)? (Say) if ye are truthful."
Fransızca:
Et ils disent : "Pour quand cette promesse si vous êtes véridiques ? "
Almanca:
Und sie sagen: "Wann erfüllt sich diese Androhung, solltet ihr wahrhaftig sein?"
Rusça:
Они говорят: "Когда же сбудется это обещание, если вы говорите правду?"
Arapça:
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir de, "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad (ettiğiniz azab) hani, ne zaman?" derler.
Diyanet Vakfı:
Onlar: Eğer doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım) bu tehdit ne zaman gerçekleşecek? derler.

ḳul `asâ ey yekûne radife leküm ba`ḍu-lleẕî testa`cilûn.

Türkçe:
De ki: "Acele isteyip durduğunuzun bir kısmı belki de arkanıza takılmıştır."
İngilizce:
Say: "It may be that some of the events which ye wish to hasten on may be (close) in your pursuit!"
Fransızca:
Dis : "Il se peut qu'une partie de ce que vous cherchez à hâter soit déjà sur vos talons".
Almanca:
Sag: "Vielleicht nähert sich euch etwas von dem, womit ihr zur Eile fordert?"
Rusça:
Скажи: "Возможно, некоторое из того, что вы торопите, уже находится позади вас".
Arapça:
قُلْ عَسَىٰ أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı herhalde yakında ensenize binecektir."
Diyanet Vakfı:
De ki: Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı herhalde yakında başınıza gelecektir.

veinne rabbeke leẕû faḍlin `ale-nnâsi velâkinne ekŝerahüm lâ yeşkürûn.

Türkçe:
Senin Rabbin, insanlara karşı gerçekten lütufkârdır; fakat çokları şükretmezler.
İngilizce:
But verily thy Lord is full of grace to mankind: Yet most of them are ungrateful.
Fransızca:
Certes, ton Seigneur est pourvoyeur de grâce aux hommes, mais la plupart d'entre eux ne sont pas reconnaissants.
Almanca:
Und gewiß, dein HERR erweist den Menschen Gunst! Doch die meisten erweisen sich nicht dankbar.
Rusça:
Воистину, твой Господь оказывает милость людям, но большинство их неблагодарны.
Arapça:
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmezler.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmezler.

Sayfalar

Sayfa 383 beslemesine abone olun.