ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
3201 | 380 | 27 | 42 | 19 | فَلَمَّا جَاءَتْ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرْشُكِ ۖ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ ۚ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِن قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ | felemmâ câet ḳîle ehâkeẕâ `arşük. ḳâlet keennehû hû. veûtîne-l`ilme min ḳablihâ vekünnâ müslimîn. | Melike geldiğinde "Senin tahtın böyle miydi?" denildi. O da "Sanki odur, daha önce bize bilgi verilmişti ve teslim olmuştuk" dedi. | So when she arrived, it was said [to her], "Is your throne like this?" She said, "[It is] as though it was it." [Solomon said], "And we were given knowledge before her, and we have been Muslims [in submission to Allah]. | Sayfa 380, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3202 | 380 | 27 | 43 | 19 | وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعْبُدُ مِن دُونِ اللَّهِ ۖ إِنَّهَا كَانَتْ مِن قَوْمٍ كَافِرِينَ | veṣaddehâ mâ kânet ta`büdü min dûni-llâh. innehâ kânet min ḳavmin kâfirîn. | Melikeyi o zamana kadar alıkoyan, Allah'tan başka taptığı şeylerdi; çünkü kendisi inkarcı bir millettendi. | And that which she was worshipping other than Allah had averted her [from submission to Him]. Indeed, she was from a disbelieving people." | Sayfa 380, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3203 | 380 | 27 | 44 | 19 | قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ ۖ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَن سَاقَيْهَا ۚ قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُّمَرَّدٌ مِّن قَوَارِيرَ ۗ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ | ḳîle lehe-dḫuli-ṣṣarḥ. felemmâ raethü ḥasibethü lüccetev vekeşefet `an sâḳayhâ. ḳâle innehû ṣarḥum mümerradüm min ḳavârîr. ḳâlet rabbi innî żalemtü nefsî veeslemtü me`a süleymâne lillâhi rabbi-l`âlemîn. | Ona: "Köşke gir" dendi; salonu görünce, onu derin bir su zannetti, eteğini çekti. Süleyman: "Doğrusu bu camdan yapılmış mücella bir salondur" dedi. Melike: "Rabbim! Şüphesiz ben kendime yazık etmişim. Süleyman'la beraber, Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" dedi. | She was told, "Enter the palace." But when she saw it, she thought it was a body of water and uncovered her shins [to wade through]. He said, "Indeed, it is a palace [whose floor is] made smooth with glass." She said, "My Lord, indeed I have wronged myself, and I submit with Solomon to Allah, Lord of the worlds." | Sayfa 380, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
3204 | 381 | 27 | 45 | 19 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ | veleḳad erselnâ ilâ ŝemûde eḫâhüm ṣâliḥan eni-`büdü-llâhe feiẕâ hüm ferîḳâni yaḫteṣimûn. | And olsun ki, Semud milletine kardeşleri Salih'i "Allah'a kulluk ediniz" desin diye gönderdik. Hemen birbiriyle çekişen iki zümreye ayrıldılar. | And We had certainly sent to Thamud their brother Salih, [saying], "Worship Allah," and at once they were two parties conflicting. | Sayfa 381, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3205 | 381 | 27 | 46 | 19 | قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ ۖ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ | ḳâle yâ ḳavmi lime testa`cilûne bisseyyieti ḳable-lḥaseneh. levlâ testagfirûne-llâhe le`alleküm türḥamûn. | Salih: "Ey milletim! Niye iyilikten önce, acele kötülük istiyorsunuz? Merhamet olunasınız diye Allah'tan mağfiret dileseniz olmaz mı?" dedi. | He said, "O my people, why are you impatient for evil instead of good? Why do you not seek forgiveness of Allah that you may receive mercy?" | Sayfa 381, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3206 | 381 | 27 | 47 | 19 | قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَ ۚ قَالَ طَائِرُكُمْ عِندَ اللَّهِ ۖ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ | ḳâlu-ṭṭayyernâ bike vebimem me`ak. ḳâle ṭâiruküm `inde-llâhi bel entüm ḳavmün tüftenûn. | Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık dediler. Salih: "Uğursuzluğunuz Allah katındandır; belki imtihana çekilen bir milletsiniz" dedi. | They said, "We consider you a bad omen, you and those with you." He said, "Your omen is with Allah. Rather, you are a people being tested." | Sayfa 381, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3207 | 381 | 27 | 48 | 19 | وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ | vekâne fi-lmedîneti tis`atü rahṭiy yüfsidûne fi-l'arḍi velâ yuṣliḥûn. | O şehirde, yeryüzünde bozgunculuk yapan, düzeltmeye uğraşmayan dokuz kişi (çete) vardı. | And there were in the city nine family heads causing corruption in the land and not amending [its affairs]. | Sayfa 381, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3208 | 381 | 27 | 49 | 19 | قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ | ḳâlû teḳâsemû billâhi lenübeyyitennehû veehlehû ŝümme leneḳûlenne liveliyyihî mâ şehidnâ mehlike ehlihî veinnâ leṣâdiḳûn. | Biz gece ona ve ailesine baskın verelim, sonra da onun dostuna, ailesinin yok edilişinde bulunmadık, şüphesiz biz doğru söylüyoruz, diyelim diye aralarında Allah'a yemin ettiler. | They said, "Take a mutual oath by Allah that we will kill him by night, he and his family. Then we will say to his executor, 'We did not witness the destruction of his family, and indeed, we are truthful.' " | Sayfa 381, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3209 | 381 | 27 | 50 | 19 | وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ | vemekerû mekrav vemekernâ mekrav vehüm lâ yeş`urûn. | Onlar bir düzen kurdular. Biz farkettirmeden düzenlerini bozduk. | And they planned a plan, and We planned a plan, while they perceived not. | Sayfa 381, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3210 | 381 | 27 | 51 | 19 | فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ | fenżur keyfe kâne `âḳibetü mekrihim ennâ demmernâhüm veḳavmehüm ecme`în. | Hilelerinin sonunun nasıl olduğuna bir bak! Biz onları ve milletlerini, hepsini, yerle bir ettik. | Then look how was the outcome of their plan - that We destroyed them and their people, all. | Sayfa 381, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3211 | 381 | 27 | 52 | 19 | فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ | fetilke büyûtühüm ḫâviyetem bimâ żalemû. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy ya`lemûn. | İşte, haksızlıklarına karşılık çökmüş bulunan evleri! Bunda, bilen bir millet için şüphesiz, ders vardır. | So those are their houses, desolate because of the wrong they had done. Indeed in that is a sign for people who know. | Sayfa 381, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3212 | 381 | 27 | 53 | 19 | وَأَنجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ | veenceyne-lleẕîne âmenû vekânû yetteḳûn. | İnanıp Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtardık. | And We saved those who believed and used to fear Allah. | Sayfa 381, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3213 | 381 | 27 | 54 | 19 | وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ | velûṭan iẕ ḳâle liḳavmihî ete'tûne-lfâḥişete veentüm tübṣirûn. | Lut'u da gönderdik; milletine şöyle dedi: "Göz göre göre bir hayasızlık mı yapıyorsunuz?" | And [mention] Lot, when he said to his people, "Do you commit immorality while you are seeing? | Sayfa 381, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
3214 | 381 | 27 | 55 | 19 | أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ | einneküm lete'tûne-rricâle şehvetem min dûni-nnisâi. bel entüm ḳavmün techelûn. | Kadınları bırakıp, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz; evet, siz cahil bir milletsiniz. | Do you indeed approach men with desire instead of women? Rather, you are a people behaving ignorantly." | Sayfa 381, Cuz 19, النمل, An-Naml—النمل |
ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
3215 | 382 | 27 | 56 | 20 | ۞ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِّن قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ | femâ kâne cevâbe ḳavmihî illâ en ḳâlû aḫricû âle lûṭim min ḳaryetiküm. innehüm ünâsüy yeteṭahherûn. | Milletinin cevabı sadece: "Lut'un ailesini kasabanızdan çıkarın, güya onlar temiz kalmaya çalışan insanlarmış" demek oldu. | But the answer of his people was not except that they said, "Expel the family of Lot from your city. Indeed, they are people who keep themselves pure." | Sayfa 382, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3216 | 382 | 27 | 57 | 20 | فَأَنجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ | feenceynâhü veehlehû ille-mraeteh. ḳaddernâhâ mine-lgâbirîn. | Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık, yalnız karısının geride kalanlardan olmasını gerekli bulduk. | So We saved him and his family, except for his wife; We destined her to be of those who remained behind. | Sayfa 382, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3217 | 382 | 27 | 58 | 20 | وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنذَرِينَ | veemṭarnâ `aleyhim meṭarâ. fesâe meṭaru-lmünẕerîn. | Geride kalanların üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılan fakat yola gelmeyenlerin yağmuru ne kötü idi! | And We rained upon them a rain [of stones], and evil was the rain of those who were warned. | Sayfa 382, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3218 | 382 | 27 | 59 | 20 | قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَىٰ عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَىٰ ۗ آللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ | ḳuli-lḥamdü lillâhi veselâmün `alâ `ibâdihi-lleẕîne-ṣṭafâ. ellâhü ḫayrun emmâ yüşrikûn. | De ki: "Hamd Allah'a mahsustur, seçtiği kullarına selam olsun. Allah mı daha iyidir, yoksa O'na koştukları ortaklar mı?" | Say, [O Muhammad], "Praise be to Allah, and peace upon His servants whom He has chosen. Is Allah better or what they associate with Him?" | Sayfa 382, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3219 | 382 | 27 | 60 | 20 | أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنزَلَ لَكُم مِّنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَّا كَانَ لَكُمْ أَن تُنبِتُوا شَجَرَهَا ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ | emmen ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa veenzele leküm mine-ssemâi mââ. feembetnâ bihî ḥadâiḳa ẕâte behceh. mâ kâne leküm en tümbitû şecerahâ. eilâhüm me`a-llâh. bel hüm ḳavmüy ya`dilûn. | Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indirip onunla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği, güzel güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? Hayır; onlar taptıklarını Allah'a eşit tutan bir millettir. | [More precisely], is He [not best] who created the heavens and the earth and sent down for you rain from the sky, causing to grow thereby gardens of joyful beauty which you could not [otherwise] have grown the trees thereof? Is there a deity with Allah? [No], but they are a people who ascribe equals [to Him]. | Sayfa 382, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |
3220 | 382 | 27 | 61 | 20 | أَمَّن جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ | emmen ce`ale-l'arḍa ḳarârav vece`ale ḫilâlehâ enhârav vece`ale lehâ ravâsiye vece`ale beyne-lbaḥrayni ḥâcizâ. eilâhüm me`a-llâh. bel ekŝeruhüm lâ ya`lemûn. | Yoksa yeri, yaratıklarının oturmasına elverişli kılan ve aralarında ırmaklar meydana getiren, yeryüzüne sabit dağlar yerleştiren, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? Hayır; çoğu bilmezler. | Is He [not best] who made the earth a stable ground and placed within it rivers and made for it firmly set mountains and placed between the two seas a barrier? Is there a deity with Allah? [No], but most of them do not know. | Sayfa 382, Cuz 20, النمل, An-Naml—النمل |