Sayfa 381

veleḳad erselnâ ilâ ŝemûde eḫâhüm ṣâliḥan eni-`büdü-llâhe feiẕâ hüm ferîḳâni yaḫteṣimûn.

Türkçe:
Yemin olsun, Semûd'a da kardeşleri Sâlih'i, şunu tebliğ etmek üzere gönderdik: "Allah'a kulluk/ibadet edin." Bir de ne görelim, onlar birbiriyle boğuşan iki fırka oluvermişler.
İngilizce:
We sent (aforetime), to the Thamud, their brother Salih, saying, "Serve Allah": But behold, they became two factions quarrelling with each other.
Fransızca:
Nous envoyâmes effectivement vers les Tamud leur frère. Salih. [qui leur dit]: "Adorez Allah". Et voilà qu'ils se divisèrent en deux groupes qui se disputèrent.
Almanca:
Und gewiß, bereits entsandten WIR zu Thamud ihren Bruder Salih: "Dient ALLAH!" Dann wurden sie aber zwei Gruppen, die stritten.
Rusça:
Мы послали к самудянам их брата Салиха, чтобы они поклонялись Аллаху, но они стали двумя препирающимися группами.
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki, Allah'a ibadet edin diye Semud'a da kardeşleri Salih'i gönderdik. Hemen birbirleriyle çekişen iki zümre oluverdiler.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki, "Allah'a kulluk edin!" (demesi için) Semud kavmine kardeşleri Salih'i gönderdik. Hemen birbiriyle çekişen iki zümre oluverdiler.

ḳâle yâ ḳavmi lime testa`cilûne bisseyyieti ḳable-lḥaseneh. levlâ testagfirûne-llâhe le`alleküm türḥamûn.

Türkçe:
Sâlih dedi: "Ey toplumum! İyilikten önce kötülüğü istemede aceleniz niye? Merhamet görebilmeniz için Allah'tan af dileseniz olmaz mı?"
İngilizce:
He said: "O my people! why ask ye to hasten on the evil in preference to the good? If only ye ask Allah for forgiveness, ye may hope to receive mercy.
Fransızca:
Il dit : "ô mon peuple, pourquoi cherchez-vous à hâter le mal plutôt que le bien ? Si seulement vous demandiez pardon à Allah ? Peut-être vous serait-il fait miséricorde.
Almanca:
Er sagte: "Meine Leute! Weshalb fordert ihr zur Eile mit dem Bösen vor dem Guten auf?! Würdet ihr doch ALLAH um Vergebung bitten, damit euch Gnade erwiesen wird!"
Rusça:
Он сказал: "О мой народ! Почему вы торопите зло прежде добра? Почему вы не просите прощения у Аллаха? Быть может, вы будете помилованы".
Arapça:
قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ ۖ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Salih dedi ki: "Ey benim kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz? Ne olur Allah'a istiğfar etseniz, belki rahmetine ulaşırdınız."
Diyanet Vakfı:
Salih dedi ki: Ey kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz? Allah'tan mağfiret dileseniz olmaz mı? Belki size merhamet edilir.

ḳâlu-ṭṭayyernâ bike vebimem me`ak. ḳâle ṭâiruküm `inde-llâhi bel entüm ḳavmün tüftenûn.

Türkçe:
Dediler: "Sen ve beraberindekiler yüzünden başımıza uğursuzluk geldi/sen ve beraberindekileri uğursuzluk belirtisi sayıyoruz." Dedi: "Uğursuzluk kuşunuz Allah katındadır. Daha doğrusu siz, imtihana çekilen bir topluluksunuz.
İngilizce:
They said: "Ill omen do we augur from thee and those that are with thee". He said: "Your ill omen is with Allah; yea, ye are a people under trial."
Fransızca:
Ils dirent : "Nous voyons en toi et en ceux qui sont avec toi. des porteurs de malheur". Il dit : "Votre sort dépend d'Allah. Mais vous êtes plutôt des gens qu'on soumet à la tentation.
Almanca:
Sie sagten: "Wir prophezeien etwas Unheilvolles mit dir und mit allen, die mit dir sind." Er sagte: "Das von euch (prophezeite) Unheilvolle kommt von ALLAH. Nein, sondern ihr seid Leute, die geprüft werden."
Rusça:
Они сказали: "Мы видим дурное предзнаменование в тебе и тех, кто с тобой". Он сказал: "Ваше дурное предзнаменование - у Аллаха, но вы являетесь народом, который подвергают искушению".
Arapça:
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَ ۚ قَالَ طَائِرُكُمْ عِندَ اللَّهِ ۖ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Cevap verdiler: "Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık." Salih: "Size çöken uğursuzluk (sebebi) Allah katında (yazılı)dır. Belki siz imtihana çekilen bir kavimsiniz" dedi.
Diyanet Vakfı:
Şöyle dediler: Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık. Salih: Size çöken uğursuzluk (sebebi), Allah katında (yazılı) dır. Hayır, siz imtihana çekilen bir kavimsiniz, dedi.

vekâne fi-lmedîneti tis`atü rahṭiy yüfsidûne fi-l'arḍi velâ yuṣliḥûn.

Türkçe:
O kentte, hep bozgun çıkarıp barışa hiç yanaşmayan dokuz çete vardı.
İngilizce:
There were in the city nine men of a family, who made mischief in the land, and would not reform.
Fransızca:
Et il y avait dans la vide un groupe de neuf individus qui semaient le désordre sur terre et ne faisaient rien de bon.
Almanca:
Und in der Stadt waren neun Menschen, die im Lande Verderben anrichteten und nichts gottgefällig Gutes taten.
Rusça:
В городе было девять человек, которые распространяли на земле нечестие и ничего не улучшали.
Arapça:
وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O şehirde dokuz çete vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı.
Diyanet Vakfı:
O şehirde dokuz kişi (elebaşı) vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı.

ḳâlû teḳâsemû billâhi lenübeyyitennehû veehlehû ŝümme leneḳûlenne liveliyyihî mâ şehidnâ mehlike ehlihî veinnâ leṣâdiḳûn.

Türkçe:
Allah adına yeminleşerek şöyle dediler: "Ona ve ailesine bir gece baskını yapalım, sonra da velisine şöyle diyelim: Biz onların ailesinin öldürülüşüne tanık olmadık. Vallahi, doğru söyleyenleriz."
İngilizce:
They said: "Swear a mutual oath by Allah that we shall make a secret night attack on him and his people, and that we shall then say to his heir (when he seeks vengeance): 'We were not present at the slaughter of his people, and we are positively telling the truth.'"
Fransızca:
Ils dirent : "Jurons par Allah que nous l'attaquerons de nuit, lui et sa famille. Ensuite nous dirons à celui qui est chargé de le venger : "Nous n'avons pas assisté à l'assassinat de sa famille, et nous sommes sincères".
Almanca:
Sie sagten: "Legt einen Schwur bei ALLAH ab, daß wir ihn und seine Familie nachts überfallen. Dann sagen doch wir seinem Wali: "Wir waren bei der Ermordung seiner Familie nicht anwesend, und gewiß, wir sind doch wahrhaftig!"
Rusça:
Они сказали: "Поклянитесь друг другу Аллахом, что ночью мы обязательно нападем на Салиха и его семью, а потом скажем его близкому родственнику, что мы не присутствовали при убийстве его семьи и что мы говорим правду".
Arapça:
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a and içerek birbirlerine şöyle dediler: "Gece ona ve ailesine baskın yapalım; sonra da velisine, 'Biz o ailenin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz' diyelim."
Diyanet Vakfı:
Allah'a and içerek birbirlerine şöyle dediler: Gece ona ve ailesine baskın yapalım (hepsini öldürelim); sonra da velisine: "Biz (Salih) ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz" diyelim.

vemekerû mekrav vemekernâ mekrav vehüm lâ yeş`urûn.

Türkçe:
Onlar bir tuzak kurdular, biz de bir tuzak kurduk, ama şuursuzluk eden onlardı.
İngilizce:
They plotted and planned, but We too planned, even while they perceived it not.
Fransızca:
Ils ourdirent une ruse et Nous ourdîmes une ruse sans qu'ils s'en rendent compte.
Almanca:
Und sie planten eine Intrige und WIR entgegneten ihre Intrige, während sie nicht merkten.
Rusça:
Они замыслили хитрость, и Мы замыслили хитрость, но они не ощущали этого.
Arapça:
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar böyle bir tuzak kurdular, biz de kendileri farkında olmadan onların planlarını altüst ettik.
Diyanet Vakfı:
Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında olmadan, onların planlarını altüst ettik.

fenżur keyfe kâne `âḳibetü mekrihim ennâ demmernâhüm veḳavmehüm ecme`în.

Türkçe:
Bir baksana nasıl oldu tuzaklarının sonu! İşte, onları da topluluklarını da hep birlikte yere geçirdik.
İngilizce:
Then see what was the end of their plot!- this, that We destroyed them and their people, all (of them).
Fransızca:
Regarde donc ce qu'a été la conséquence de leur stratagème : Nous les fîmes périr, eux et tout leur peuple.
Almanca:
Also siehe, wie das Anschließende von ihrer Intrige war, daß WIR sie und ihre Leute, allesamt vernichteten.
Rusça:
Посмотри же, каким был конец их хитрости! Мы уничтожили их вместе со всем их народом.
Arapça:
فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte bak! Tuzaklarının akibeti nice oldu: Onları da, kavimlerini de toptan helak ettik.
Diyanet Vakfı:
Bak işte, tuzaklarının akıbeti nice oldu: Onları da; (kendilerine uyan) kavimlerini de (nasıl) toptan helak ettik!

fetilke büyûtühüm ḫâviyetem bimâ żalemû. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy ya`lemûn.

Türkçe:
İşte sana onların, işledikleri zulümler yüzünden çöküp ıpıssız kalmış evleri. Hiç kuşkusuz bunda, ilmi kullanan bir topluluk için kesin bir ibret vardır.
İngilizce:
Now such were their houses, - in utter ruin, - because they practised wrong-doing. Verily in this is a Sign for people of knowledge.
Fransızca:
Voilà donc leurs maisons désertes à cause de leurs méfaits. C'est bien là un avertissement pour des gens qui savent.
Almanca:
Und diese ihre Wohnstätten sind leer wegen dem, womit sie Unrecht begingen. Gewiß, darin ist doch eine Aya für Leute, die wissen.
Rusça:
Вот их дома, разрушенные за то, что они поступали несправедливо. Воистину, в этом - знамения для людей знающих.
Arapça:
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Bilen bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.
Diyanet Vakfı:
İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Anlayan bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.

veenceyne-lleẕîne âmenû vekânû yetteḳûn.

Türkçe:
Biz inananları, korunup sakınanları kurtardık.
İngilizce:
And We saved those who believed and practised righteousness.
Fransızca:
Et Nous sauvâmes ceux qui avaient cru et étaient pieux.
Almanca:
Und WIR erretteten diejenigen, die den Iman verinnerlichten und Taqwa gemäß zu handeln pflegten.
Rusça:
А тех, которые уверовали и были богобоязненны, Мы спасли.
Arapça:
وَأَنجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları da kurtardık.
Diyanet Vakfı:
İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları ise kurtardık.

velûṭan iẕ ḳâle liḳavmihî ete'tûne-lfâḥişete veentüm tübṣirûn.

Türkçe:
Lût'u da resul olarak gönderdik. Toplumuna şöyle dedi: "Gözünüz göre göre şu iğrençliği yapıyorsunuz ha!"
İngilizce:
(We also sent) Lut (as a messenger): behold, He said to his people, "Do ye do what is shameful though ye see (its iniquity)?
Fransızca:
[Et rappelle-leur] Lot, quand il dit à son peuple : "Vous livrez-vous à la turpitude [I'homosexualité] alors que vous voyez clair".
Almanca:
Auch Lut, als er seinen Leuten sagte: "Begeht ihr das Abscheuliche, während ihr Einblick habt?
Rusça:
Вот Лут (Лот) сказал своему народу: "Неужели вы будете совершать мерзость, видя это?
Arapça:
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Lût'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik). O, kavmine şöyle demişti: "Göz göre göre hala o hayasızlığı yapacak mısınız?"
Diyanet Vakfı:
Lut'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik.) Kavmine şöyle demişti: Göz göre göre hala o hayasızlığı yapacak mısınız?

Sayfalar

Sayfa 381 beslemesine abone olun.