3081 |
373 |
26 |
149 |
19 |
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ |
vetenḥitûne mine-lcibâli büyûten fârihîn. |
Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi. |
And you carve out of the mountains, homes, with skill. |
Sayfa 373, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3082 |
373 |
26 |
150 |
19 |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ |
fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn. |
Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi. |
So fear Allah and obey me. |
Sayfa 373, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3083 |
373 |
26 |
151 |
19 |
وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ |
velâ tüṭî`û emra-lmüsrifîn. |
Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi. |
And do not obey the order of the transgressors, |
Sayfa 373, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3084 |
373 |
26 |
152 |
19 |
الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ |
elleẕîne yüfsidûne fi-l'arḍi velâ yuṣliḥûn. |
Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi. |
Who cause corruption in the land and do not amend." |
Sayfa 373, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3085 |
373 |
26 |
153 |
19 |
قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ |
ḳâlû innemâ ente mine-lmüseḥḥarîn. |
Sen şüphesiz büyülenmişin birisin; bizim gibi bir insandan başka birşey değilsin. Eğer doğru sözlü isen bir belge getir dediler. |
They said, "You are only of those affected by magic. |
Sayfa 373, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3086 |
373 |
26 |
154 |
19 |
مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
mâ ente illâ beşerum miŝlünâ. fe'ti biâyetin in künte mine-ṣṣâdiḳîn. |
Sen şüphesiz büyülenmişin birisin; bizim gibi bir insandan başka birşey değilsin. Eğer doğru sözlü isen bir belge getir dediler. |
You are but a man like ourselves, so bring a sign, if you should be of the truthful." |
Sayfa 373, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3087 |
373 |
26 |
155 |
19 |
قَالَ هَٰذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ |
ḳâle hâẕihî nâḳatül lehâ şirbüv veleküm şirbü yevmim ma`lûm. |
Salih: " İşte belge bu devedir. Kuyudan su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa sizi büyük günün azabı yakalar" dedi. |
He said, "This is a she-camel. For her is a [time of] drink, and for you is a [time of] drink, [each] on a known day. |
Sayfa 373, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3088 |
373 |
26 |
156 |
19 |
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
velâ temessûhâ bisûin feye'ḫuẕeküm `aẕâbü yevmin `ażîm. |
Salih: " İşte belge bu devedir. Kuyudan su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa sizi büyük günün azabı yakalar" dedi. |
And do not touch her with harm, lest you be seized by the punishment of a terrible day." |
Sayfa 373, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3089 |
373 |
26 |
157 |
19 |
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ |
fe`aḳarûhâ feaṣbeḥû nâdimîn. |
Onlar ise deveyi kestiler; ama pişman da oldular. |
But they hamstrung her and so became regretful. |
Sayfa 373, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3090 |
373 |
26 |
158 |
19 |
فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
feeḫaẕehümü-l`aẕâb. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn. |
Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda bir ders vardır, fakat çoğu inanmamıştır. |
And the punishment seized them. Indeed in that is a sign, but most of them were not to be believers. |
Sayfa 373, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |
3091 |
373 |
26 |
159 |
19 |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm. |
Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir. |
And indeed, your Lord - He is the Exalted in Might, the Merciful. |
Sayfa 373, Cuz 19, الشعراء, Ash-Shuara—الشعراء |