Rubu 180

 
00:00

uḥşürü-lleẕîne żalemû veezvâcehüm vemâ kânû ya`büdûn.

Arapça:

۞ احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ

Türkçe:

Toplayın o zulmedenleri; eşlerini de. O tapınıp durmuş olduklarını da toplayın:

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.

Diyanet Vakfı:

(Allah, meleklerine emreder:) "Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve tapmış olduklarını toplayın".

İngilizce:

Bring ye up, it shall be said, "The wrong-doers and their wives, and the things they worshipped-

Fransızca:

"Rassemblez les injustes et leurs épouses et tout ce qu'ils adoraient,

Almanca:

Versammelt diejenigen, die Unrecht begingen, ihre Ehepartner und das, dem sie dienten

Rusça:

Соберите беззаконников и им подобных и тех, кому они поклонялись

Açıklama:
 
00:00

min dûni-llâhi fehdûhüm ilâ ṣirâṭi-lceḥîm.

Arapça:

مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطِ الْجَحِيمِ

Türkçe:

Allah'tan başka tapınmış olduklarını. Sürün onları cehennemin yoluna.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.

Diyanet Vakfı:

"Allah'tan başka. Onlara cehennemin yolunu gösterin".

İngilizce:

Besides Allah, and lead them to the Way to the (Fierce) Fire!

Fransızca:

en dehors d'Allah. Puis conduisez-les au chemin de la Fournaise.

Almanca:

anstelle von ALLAH. Dann führt sie auf den Weg der Hölle.

Rusça:

вместо Аллаха, и укажите им на путь в Ад.

Açıklama:
 
00:00

veḳifûhüm innehüm mes'ûlûn.

Arapça:

وَقِفُوهُمْ ۖ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ

Türkçe:

Durdurun onları, çünkü hepsi sorguya çekilecekler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler.

Diyanet Vakfı:

"Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!

İngilizce:

But stop them, for they must be asked:

Fransızca:

Et arrêtez-les : car ils doivent être interrogés".

Almanca:

Und sperrt sie ein! Sie werden zur Rechenschaft gezogen.

Rusça:

Остановите их, и они будут спрошены:

Açıklama:
 
00:00

mâ leküm lâ tenâṣarûn.

Arapça:

مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ

Türkçe:

Neniz var da birbirinize yardım etmiyorsunuz?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Onlara): "Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?" (denilir.)

Diyanet Vakfı:

Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?

İngilizce:

What is the matter with you that ye help not each other?'

Fransızca:

"Pourquoi ne vous portez-vous pas secours mutuellement" ?

Almanca:

Weshalb steht ihr einander nicht bei?!

Rusça:

"Что с вами? Почему вы не помогаете друг другу?"

Açıklama:
 
00:00

bel hümü-lyevme müsteslimûn.

Arapça:

بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ

Türkçe:

Edemezler! Bugün hepsi teslim bayrağını çekmiş durumdadır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.

Diyanet Vakfı:

Evet, onlar o gün zilletle boyun eğeceklerdir.

İngilizce:

Nay, but that day they shall submit (to Judgment);

Fransızca:

Mais ce jour-là, ils seront complètement soumis,

Almanca:

Nein, sondern sie sind heute Kapitulanten."

Rusça:

О нет! Сегодня они будут покорны.

Açıklama:
 
00:00

veaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetesâelûn.

Arapça:

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ

Türkçe:

Birbirlerine dönerek bir şeyler sorup duruyorlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar, birbirine dönmüş soruşuyorlar.

Diyanet Vakfı:

(İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı, diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar.

İngilizce:

And they will turn to one another, and question one another.

Fransızca:

et les uns se tourneront vers les autres s'interrogeant mutuellement;

Almanca:

Und die einen von ihnen wandten sich zu den anderen hin und fragten,

Rusça:

Они будут обращаться друг к другу с вопросами.

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû inneküm küntüm te'tûnenâ `ani-lyemîn.

Arapça:

قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ

Türkçe:

Dediler: "Siz bize sağ taraftan geliyordunuz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar: "Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz" derler.

Diyanet Vakfı:

(Uyanlar, uydukları adamlara:) Siz bize sağdan gelirdiniz (sureti haktan görünürdünüz) derler.

İngilizce:

They will say: "It was ye who used to come to us from the right hand (of power and authority)!"

Fransızca:

Ils diront : "C'est vous qui nous forciez (à la mécréance)" .

Almanca:

sie sagten: "Gewiß, ihr pflegtet an uns von der Rechten heranzukommen."

Rusça:

Они скажут: "Вы приходили к нам справа".

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû bel lem tekûnû mü'minîn.

Arapça:

قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ

Türkçe:

Ötekiler dediler: "Hayır, siz zaten inanmıyordunuz?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(İleri gelenler de) derler ki: "Hayır, siz inanmamıştınız."

Diyanet Vakfı:

(Ötekiler de:) "Bilakis, derler, siz inanan kimseler değildiniz".

İngilizce:

They will reply: "Nay, ye yourselves had no Faith!

Fransızca:

"C'est vous plutôt (diront les chefs) qui ne vouliez pas croire.

Almanca:

Sie sagten: "Nein, sondern ihr wart keine Mumin!

Rusça:

Они ответят: "О нет! Вы сами не были верующими.

Açıklama:
 
00:00

vemâ kâne lenâ `aleyküm min sülṭân. bel küntüm ḳavmen ṭâgîn.

Arapça:

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ ۖ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ

Türkçe:

"Bizim size karşı bir sultamız yoktu. İşin esası şu ki siz azmış bir topluluktunuz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz.

Diyanet Vakfı:

"Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Fakat siz kendiniz azgın bir toplum idiniz."

İngilizce:

Nor had we any authority over you. Nay, it was ye who were a people in obstinate rebellion!

Fransızca:

Et nous n'avions aucun pouvoir sur vous. C'est vous plutôt qui étiez des gens transgresseurs.

Almanca:

Und wir hatten über euch keine Verfügung. Nein, sondern ihr wart übertretende Leute!

Rusça:

Мы не обладали властью над вами. Вы сами были людьми, преступавшими границы дозволенного.

Açıklama:
 
00:00

feḥaḳḳa `aleynâ ḳavlü rabbinâ. innâ leẕâiḳûn.

Arapça:

فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا ۖ إِنَّا لَذَائِقُونَ

Türkçe:

"Rabbimizin sözü üzerimize hak oldu. Tadacağımızı elbette tadacağız."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onun için üzerimize Rabbimizin azab sözü hak oldu. Şüphesiz azabımızı tadacağız.

Diyanet Vakfı:

"Onun için Rabbimizin hükmü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezayı) mutlaka tadacağız."

İngilizce:

So now has been proved true, against us, the word of our Lord that we shall indeed (have to) taste (the punishment of our sins).

Fransızca:

La parole de notre Seigneur s'est donc réalisée contre nous; certes, nous allons goûter [au châtiment].

Almanca:

So war Rechtens das Gesagte gegen uns von unserem HERRN. Gewiß, wir werden es doch erfahren!

Rusça:

Относительно нас сбылось Слово нашего Господа. Воистину, мы будем вкушать наказание.

Açıklama:

Sayfalar

Rubu 180 beslemesine abone olun.