
leḳad eḍallenî `ani-ẕẕikri ba`de iẕ câenî. vekâne-şşeyṭânü lil'insâni ḫaẕûlâ.
Arapça:
لَّقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي ۗ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا
Türkçe:
"Zikir/Kur'an bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. Şeytan, insan için bir rezil edicidir."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü zikir (Kur'ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.
Diyanet Vakfı:
Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.
İngilizce:
He did lead me astray from the Message (of Allah) after it had come to me! Ah! the Evil One is but a traitor to man!
Fransızca:
Il m'a, en effet, égaré loin du rappel [le Coran], après qu'il me soit parvenu". Et le Diable déserte l'homme (après l'avoir tenté).
Almanca:
Gewiß, bereits ließ er mich vom Gedenken (ALLAHs) abirren, nachdem es mir zuteil wurde." Und der Satan läßt den Menschen immer wieder im Stich.
Rusça:
Это он отвратил меня от Напоминания (Корана) после того, как оно дошло до меня". Воистину, сатана оставляет человека без поддержки.
Açıklama:

veḳâle-rrasûlü yâ rabbi inne ḳavmi-tteḫaẕû hâẕe-lḳur'âne mehcûrâ.
Arapça:
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا
Türkçe:
Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamber dedi ki: "Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'ân'ı terkedilmiş (bir şey yerinde) tuttular."
Diyanet Vakfı:
Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terkettiler.
İngilizce:
Then the Messenger will say: "O my Lord! Truly my people took this Qur'an for just foolish nonsense."
Fransızca:
Et le Messager dit : "Seigneur, mon peuple a vraiment pris ce Coran pour une chose délaissée ! "
Almanca:
Und der Gesandte sagte: "Mein HERR! Gewiß, meine Leute vernachlässigen den Quran."
Rusça:
Посланник сказал: "Господи! Мой народ забросил этот Коран".
Açıklama:

vekeẕâlike ce`alnâ likülli nebiyyin `adüvvem mine-lmücrimîn. vekefâ birabbike hâdiyev veneṣîrâ.
Arapça:
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِّنَ الْمُجْرِمِينَ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا
Türkçe:
Biz böylece her peygambere, suçlulardan bir düşman musallat ettik. Kılavuz ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) Ve işte biz böyle her peygamber için günahkarlardan bir düşman yapmışızdır. Bununla beraber hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peyda ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
İngilizce:
Thus have We made for every prophet an enemy among the sinners: but enough is thy Lord to guide and to help.
Fransızca:
C'est ainsi que Nous fîmes à chaque prophète un ennemi parmi les criminels. Mais ton Seigneur suffit comme guide et comme soutien.
Almanca:
Und solcherart machten WIR für jeden Propheten Erzfeinde von den schwer Verfehlenden. Und dein HERR genügt als Rechtleitender und als Beistehender.
Rusça:
Так для каждого пророка Мы создали врагов из числа грешников, но довольно того, что твой Господь наставляет на прямой путь и помогает.
Açıklama:

veḳâle-lleẕîne keferû levlâ nüzzile `aleyhi-lḳur'ânü cümletev vâḥideh. keẕâlike linüŝebbite bihî füâdeke verattelnâhü tertîlâ.
Arapça:
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً ۚ كَذَٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ ۖ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا
Türkçe:
Gerçeği örten nankörler/inkârcılar dediler ki: "Kur'an ona toptan, bir kerede indirilsedi ya!" Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça/ayet ayet okuduk.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine o inkâr edenler dediler ki: "O Kur'ân ona, hepsi birden indirilseydi ya"! Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.
Diyanet Vakfı:
İnkar edenler: Kur'an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.
İngilizce:
Those who reject Faith say: "Why is not the Qur'an revealed to him all at once? Thus (is it revealed), that We may strengthen thy heart thereby, and We have rehearsed it to thee in slow, well-arranged stages, gradually.
Fransızca:
Et ceux qui ne croient pas disent : "Pourquoi n'a-t-on pas fait descendre sur lui le Coran en une seule fois ? " Nous l'avons révélé ainsi pour raffermir ton cur. Et Nous l'avons récité soigneusement .
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagten: "Würde ihm der Quran doch auf einmal hinabgesandt!" Es ist so, damit WIR mit ihm dein Herz festigen. Und WIR haben ihn doch in Tartil-Form vorgetragen.
Rusça:
Неверующие сказали: "Почему Коран не ниспослан ему целиком за один раз?" Мы поступили так, чтобы укрепить им твое сердце, и разъяснили его самым прекрасным образом.
Açıklama:

velâ ye'tûneke bimeŝelin illâ ci'nâke bilḥaḳḳi veaḥsene tefsîrâ.
Arapça:
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا
Türkçe:
Onlar sana bir mesel getirdikçe,biz sana hakkı ve en güzel yorumu getiririz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem onlar sana karşı herhangi bir mesel ile gelmezler ki, biz sana (onun karşılığında) doğrusunu ve tefsirin daha güzelini getirmiş olmayalım.
Diyanet Vakfı:
Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını getirmeyelim.
İngilizce:
And no question do they bring to thee but We reveal to thee the truth and the best explanation (thereof).
Fransızca:
Ils ne t'apporteront aucune parabole, sans que Nous ne t'apportions la vérité avec la meilleure interprétation.
Almanca:
Und sie bringen dir kein Gleichnis, ohne daß WIR dir die Wahrheit und eine bessere Erläuterung zukommen ließen.
Rusça:
Какую бы притчу они ни приводили тебе, Мы открывали тебе истину и наилучшее толкование.
Açıklama:

elleẕîne yuḥşerûne `alâ vucûhihim ilâ cehenneme ülâike şerrum mekânev veeḍallü sebîlâ.
Arapça:
الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا
Türkçe:
O yüzleri üstü cehenneme sevk edilecek olanlar, mekân bakımından en şerli, yol bakımından en sapık kişilerdir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O yüzleri üstü cehenneme toplanacaklar var ya! işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.
Diyanet Vakfı:
Yüzükoyun cehenneme (sürülüp) toplanacak olanlar; işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.
İngilizce:
Those who will be gathered to Hell (prone) on their faces,- they will be in an evil plight, and, as to Path, most astray.
Fransızca:
Ceux qui seront traînés [ensemble] sur leurs visages vers l'Enfer, ceux-là seront dans la pire des situations et les plus égarés hors du chemin droit.
Almanca:
Es sind diejenigen, die auf ihren Gesichtern vor Dschahannam versammelt werden, diese haben einen schlimmeren Ort und sind vom Weg weit abgeirrt.
Rusça:
Тем, которые будут собраны в Геенну ничком, уготовано наихудшее место, и они более других сбились с пути.
Açıklama:

veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe vece`alnâ me`ahû eḫâhü hârûne vezîrâ.
Arapça:
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا
Türkçe:
Yemin olsun ki, biz Mûsa'ya Kitap verdik. Kardeşi Hârun'u da onun yanında vezir yaptık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki Musa'ya kitap verdik, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yaptık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yaptık.
İngilizce:
(Before this,) We sent Moses The Book, and appointed his brother Aaron with him as minister;
Fransızca:
En effet, Nous avons apporté à Moïse le Livre et lui avons assigné son frère Aaron comme assistant.
Almanca:
Und gewiß, bereits ließen WIR Musa die Schrift zuteil werden und machten mit ihm seinen Bruder Harun als einen Assistenten.
Rusça:
Воистину, Мы даровали Мусе (Моисею) Писание и сделали его брата Харуна (Аарона) его помощником.
Açıklama:

feḳulne-ẕhebâ ile-lḳavmi-lleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ. fedemmernâhüm tedmîrâ.
Arapça:
فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا
Türkçe:
Ardından şöyle dedik: "Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin." Biraz sonra da o topluluğu yerle bir ettik.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Haydi âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin dedik. Sonunda (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ettik.
Diyanet Vakfı:
"Ayetlerimizi yalan sayan kavme gidin" dedik. Sonunda, (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.
İngilizce:
And We command: "Go ye both, to the people who have rejected our Signs:" And those (people) We destroyed with utter destruction.
Fransızca:
Puis Nous avons dit : "Allez tous deux vers les gens qui ont traité de mensonge Nos preuves". Nous les avons ensuite détruits complètement.
Almanca:
Dann sagten WIR : "Geht beide zu den Leuten, die Unsere Ayat ableugneten." Dann vernichteten WIR sie in kompletter Vernichtung.
Rusça:
Мы повелели: "Ступайте вдвоем к народу, который счел ложью Наши знамения". А потом Мы уничтожили его до основания.
Açıklama:

veḳavme nûḥil lemmâ keẕẕebü-rrusüle agraḳnâhüm vece`alnâhüm linnâsi âyeh. vea`tednâ liżżâlimîne `aẕâben elîmâ.
Arapça:
وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً ۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا
Türkçe:
Ve Nûh kavmi... Resulleri yalanladıklarında hepsini boğup, insanlara bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nuh kavmine gelince, Peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde, onları suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Biz zalimler için acıklı bir azab hazırlamışızdır.
Diyanet Vakfı:
Nuh kavmine gelince, peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
İngilizce:
And the people of Noah,- when they rejected the messengers, We drowned them, and We made them as a Sign for mankind; and We have prepared for (all) wrong-doers a grievous Penalty;-
Fransızca:
Et le peuple de Noé, quand ils eurent démenti les messagers, Nous les noyâmes et en fîmes pour les gens un signe d'avertissement. Et Nous avons préparé pour les injustes un châtiment douloureux.
Almanca:
Und die Leute von Nuh, als sie den Gesandten der Lüge bezichtigten, ertränkten WIR sie und machten sie zu einer Aya für die Menschen. Und WIR bereiteten für die Unrecht-Begehenden eine qualvolle Peinigung.
Rusça:
Мы потопили народ Нуха (Ноя), когда они сочли лжецами посланников, и сделали их знамением для людей. Мы приготовили беззаконникам мучительные страдания.
Açıklama:

ve`âdev veŝemûde veaṣḥâbe-rrassi veḳurûnem beyne ẕâlike keŝîrâ.
Arapça:
وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًا
Türkçe:
Âd'ı, Semûd'u, Ress, halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri yere batırdık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha bir çok nesilleri de (inkârcılıkları yüzünden helak ettik)
Diyanet Vakfı:
Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok nesilleri de (inkarcılıklarından ötürü helak ettik).
İngilizce:
As also 'Ad and Thamud, and the Companions of the Rass, and many a generation between them.
Fransızca:
Et les Aad, les Tamud, les gens d'Ar-Rass et de nombreuses générations intermédiaires !
Almanca:
Sowie 'Aad, Thamud, die Weggenossen von Ar-rass und viele Generationen zwischen diesen.
Rusça:
А также адитов, самудян, жителей Расса и многие поколения, которые были между ними.
Açıklama:
Sayfalar
