
veküllen ḍarabnâ lehü-l'emŝâl. veküllen tebbernâ tetbîrâ.
Arapça:
وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ ۖ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا
Türkçe:
Bunların her birine türlü türlü örnekler verdik. Ve bunların hepsini perişan edip batırdık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların herbirine misaller getirdik; (ama ögüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.
Diyanet Vakfı:
Onların her birine (uymaları için) misaller getirdik; (ama öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.
İngilizce:
To each one We set forth Parables and examples; and each one We broke to utter annihilation (for their sins).
Fransızca:
A tous, cependant, Nous avions fait des paraboles et Nous les avions tous anéantis d'une façon brutale.
Almanca:
Und allen prägten WIR die Gleichnisse. Und alle haben WIR in Stückchen zerstückelt.
Rusça:
Каждому из них Мы приводили притчи, и каждый из них Мы подвергли полному истреблению.
Açıklama:

veleḳad etev `ale-lḳaryeti-lletî ümṭirat meṭara-ssev'. efelem yekûnû yeravnehâ. bel kânû lâ yercûne nüşûrâ.
Arapça:
وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا
Türkçe:
Yemin olsun, onlar o kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) Andolsun ki, (bu Mekke'li putperestler), bela ve fenalık yağmuruna tutulmuş olan beldeye uğramışlardır. Peki onu da görmüyorlar mıydı? Hayır! Onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler), bela ve felaket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.
İngilizce:
And the (Unbelievers) must indeed have passed by the town on which was rained a shower of evil: did they not then see it (with their own eyes)? But they fear not the Resurrection.
Fransızca:
Ils sont passés par la cité sur laquelle est tombée une pluie de malheurs. Ne la voient-ils donc pas ? Mais ils n'espèrent pas de résurrection !
Almanca:
Und gewiß, bereits kamen sie doch zur Ortschaft, die mit dem Regen des Unheils beregnet wurde. Haben sie sie etwa noch nicht gesehen?! Nein, sondern sie pflegten auf keine Erweckung zu hoffen.
Rusça:
Они уже проходили мимо селения, на которое выпал недобрый дождь. Разве они не видели его? О нет! Они не надеялись на то, что будут воскрешены.
Açıklama:

veiẕâ raevke iy yetteḫiẕûneke illâ hüzüvâ. ehâẕe-lleẕî be`aŝe-llâhü rasûâ.
Arapça:
وَإِذَا رَأَوْكَ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا
Türkçe:
Seni gördüklerinde, şu şekilde alaya almaktan başka şey yapmazlar: "Allah, resul olarak şunu mu gönderdi?!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Seni gördükleri zaman "Bu mu Allah'ın Peygamber olarak gönderdiği?" diye hep seni alaya alıyorlar.
Diyanet Vakfı:
Seni gördükleri zaman: "Bu mu Allah'ın peygamber olarak gönderdiği!" diyerek hep seni alaya alıyorlar.
İngilizce:
When they see thee, they treat thee no otherwise than in mockery: "Is this the one whom Allah has sent as a messenger?"
Fransızca:
Et quand ils te voient, ils ne te prennent qu'en raillerie : "Est-ce là celui qu'Allah a envoyé comme Messager ?
Almanca:
Und wenn sie dich sehen, nehmen sie dich zu nichts außer zum Spott: "Ist dieser derjenige, den ALLAH als Gesandten entsandte?
Rusça:
Завидев тебя, они лишь насмехаются над тобой: "Неужели это - тот, кого Аллах отправил посланником?
Açıklama:

in kâde leyüḍillünâ `an âlihetinâ levlâ en ṣabernâ `aleyhâ. vesevfe ya`lemûne ḥîne yeravne-l`aẕâbe men eḍallü sebîlâ.
Arapça:
إِن كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَن صَبَرْنَا عَلَيْهَا ۚ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا
Türkçe:
"Eğer biz kendilerine bağlılıkta sabırlı olmasaydık, bu bizi ilahlarımızdan saptıracaktı." Azabı gördüklerinde, yolca kimin daha sapık olduğunu bilecekler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten de bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı diyorlar. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler!
Diyanet Vakfı:
"Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı" diyorlar. Azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler!
İngilizce:
He indeed would well-nigh have misled us from our gods, had it not been that we were constant to them! - Soon will they know, when they see the Penalty, who it is that is most misled in Path!
Fransızca:
Peu s'en est fallu qu'il ne nous égare de nos divinités, si ce n'était notre attachement patient à elles ! ". Cependant, ils sauront quand ils verront le châtiment, qui est le plus égaré en son chemin.
Almanca:
Beinahe hätte er uns doch von unseren Gottheiten abirren lassen, hätten wir uns nicht in Geduld ihnen gegenüber geübt!" Und sie werden wissen, wenn sie die Peinigung sehen, wer weiter vom Weg abgeirrt ist.
Rusça:
Он готов был отвратить нас от наших богов, если бы мы не проявили терпение". Когда они узреют наказание, они узнают, кто больше других сбился с пути.
Açıklama:

era'eyte meni-tteḫaẕe ilâhehû hevâh. efeente tekûnü `aleyhi vekîlâ.
Arapça:
أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Türkçe:
İğreti arzusunu ilah edinen kişiyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?
Diyanet Vakfı:
Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Sen (Resulüm!) ona koruyucu olabilir misin?
İngilizce:
Seest thou such a one as taketh for his god his own passion (or impulse)? Couldst thou be a disposer of affairs for him?
Fransızca:
Ne vois-tu pas celui qui a fait de sa passion sa divinité ? Est-ce à toi d'être un garant pour lui ?
Almanca:
Wie siehst du denjenigen, der seine Neigung zu seinem Gott machte?! Willst du etwa ein Wakil über ihn sein?!
Rusça:
Видел ли ты того, кто обожествил свою прихоть? Разве ты являешься его попечителем и хранителем?
Açıklama:

em taḥsebü enne ekŝerahüm yesme`ûne ev ya`ḳilûn. in hüm illâ kel'en`âmi bel hüm eḍallü sebîlâ.
Arapça:
أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ ۚ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ ۖ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا
Türkçe:
Yoksa sen bunların çoğunun işittiklerini, aklettiklerini mi sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar.
Diyanet Vakfı:
Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.
İngilizce:
Or thinkest thou that most of them listen or understand? They are only like cattle;- nay, they are worse astray in Path.
Fransızca:
Ou bien penses-tu que la plupart d'entre eux entendent ou comprennent ? Ils ne sont en vérité comparables qu'à des bestiaux. Ou plutôt, ils sont plus égarés encore du sentier.
Almanca:
Oder denkst du etwa, daß die meisten von ihnen zuhören oder nachdenken?! Sie sind doch nur wie die An'am . Nein, sondern sie sind noch weiter vom Weg abgeirrt.
Rusça:
Или ты полагаешь, что большинство их способны слышать или разуметь? Они - всего лишь подобие скотов, но они еще больше сбились пути.
Açıklama:

elem tera ilâ rabbike keyfe medde-żżill. velev şâe lece`alehû sâkinâ. ŝümme ce`alne-şşemse `aleyhi delîlâ.
Arapça:
أَلَمْ تَرَ إِلَىٰ رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا
Türkçe:
Görmedin mi Rabbini, nasıl uzatmıştır gölgeyi? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş'i ona delil yapmışız!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi? Dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra biz güneşi, ona (gölgeye) delil kılmışızdır.
Diyanet Vakfı:
Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi, onu elbet hareketsiz kılardı. Sonra biz güneşi, ona delil kıldık.
İngilizce:
Hast thou not turned thy vision to thy Lord?- How He doth prolong the shadow! If He willed, He could make it stationary! then do We make the sun its guide;
Fransızca:
N'as-tu pas vu comment ton Seigneur étend l'ombre ? S'Il avait voulu, certes, Il l'aurait faite immobile. Puis Nous lui fîmes du soleil son indice,
Almanca:
Siehst du etwa nicht (die Schöpfung) deines HERRN, wie ER den Schatten ausbreiten läßt?! Und hätte ER gewollt, hätte ER ihn stillstehend gemacht. Dann machten WIR die Sonne als Hinweis auf ihn.
Rusça:
Разве ты не видишь, как твой Господь простирает тень? Если бы Он захотел, то сделал бы ее неподвижной. Затем Мы делаем солнце ее путеводителем
Açıklama:

ŝümme ḳabaḍnâhü ileynâ ḳabḍay yesîrâ.
Arapça:
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ إِلَيْنَا قَبْضًا يَسِيرًا
Türkçe:
Sonra nasıl tutup onu ağır ağır kendimize çekmişiz!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra da onu yavaş yavaş kendimize (başka yöne) çekmekteyiz.
Diyanet Vakfı:
Sonra onu (uzayan gölgeyi) yavaş yavaş kendimize çektik (kısalttık).
İngilizce:
Then We draw it in towards Ourselves,- a contraction by easy stages.
Fransızca:
puis Nous la saisissons [pour la ramener] vers Nous avec facilité.
Almanca:
Dann verkürzten WIR ihn zu Uns mit leichter Verkürzung.
Rusça:
и затем постепенно сжимаем ее к Себе.
Açıklama:

vehüve-lleẕî ce`ale lekümü-lleyle libâsev vennevme sübâtev vece`ale-nnehâra nüşûrâ.
Arapça:
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا
Türkçe:
O'dur sizin için geceyi elbise, uykuyu dinlence yapan. Gündüzü, dağılıp yayılma zamanı yapan da O'dur.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma (zamanı) yapan O'dur.
Diyanet Vakfı:
Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) yapan, O'dur.
İngilizce:
And He it is Who makes the Night as a Robe for you, and Sleep as Repose, and makes the Day (as it were) a Resurrection.
Fransızca:
Et c'est Lui qui vous fit de la nuit un vêtement, du sommeil un repos et qui fit du jour un retour à la vie active.
Almanca:
Und ER ist Derjenige, Der für euch die Nacht als Kleidung machte und den Schlaf zum Ausruhen, und ER machte den Tag zur Auferstehung.
Rusça:
Он - Тот, Кто сделал для вас ночь покровом, сон - отдыхом, а день - оживлением.
Açıklama:

vehüve-lleẕî ersele-rriyâḥa büşram beyne yedey raḥmetih. veenzelnâ mine-ssemâi mâen ṭahûrâ.
Arapça:
وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۚ وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً طَهُورًا
Türkçe:
O gönderdi rüzgârı bir müjde olarak rahmetinin önünden. Biz indirdik gökten tertemiz bir su.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen ve gökten tertemiz bir su indiren O'dur.
Diyanet Vakfı:
Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O'dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.
İngilizce:
And He it is Who sends the winds as heralds of glad tidings, going before His mercy, and We send down pure water from the sky,-
Fransızca:
Et c'est Lui qui envoya les vents comme une annonce précédant Sa miséricorde . Nous fîmes descendre du ciel une eau pure et purifiante,
Almanca:
Und ER ist Derjenige, Der die Winde als frohe Botschaft vor Seiner Gnade schickte. Und WIR ließen vom Himmel reines Wasser fallen,
Rusça:
Он - Тот, Кто посылает ветры с доброй вестью о Своей милости. Мы ниспосылаем с неба чистую и очищающую воду,
Açıklama:
Sayfalar
