Arapça:
وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا
Çeviriyazı:
veleḳad etev `ale-lḳaryeti-lletî ümṭirat meṭara-ssev'. efelem yekûnû yeravnehâ. bel kânû lâ yercûne nüşûrâ.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) Andolsun ki, (bu Mekke'li putperestler), bela ve fenalık yağmuruna tutulmuş olan beldeye uğramışlardır. Peki onu da görmüyorlar mıydı? Hayır! Onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.
Diyanet İşleri:
Bu putperestler and olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı. Onu görmediler mi? Hayır; tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Andolsun ki onlar, uğramışlardır kötü bir yağmur yağdırılan o şehre, onu olsun görmüyorlar mı? Görüyorlar, fakat onlar, ölümden sonra dirileceklerini ummuyorlar.
Şaban Piriş:
Andolsun (bu Mekkeli müşrikler) taş yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar yeniden dirilişi ummuyorlar.
Edip Yüksel:
Felaket yağmuruna tutulmuş bulunan ülkenin (Sodom) yanından geçmiş bulunuyorlar. Onu görmediler mi? Aslında onlar yeniden dirilmeye inanmıyorlardı.
Ali Bulaç:
Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.
Suat Yıldırım:
Şu Kureyş müşrikleri, belâ yağmuruna tutulan, üstüne taş yağdırılan şehire de vardılar. Peki, orada olup biteni fark etmediler mi?Doğrusu onlar öldükten sonra diriltileceklerini hiç düşünmezler. [26,174; 37,137-138; 15,76-79]
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ve andolsun ki, felaket yağmuruna tutulmuş olan karyeye varmışlardı. Artık onu görür olmamışlar mı idi? Hayır, öldükten sonra dirilip kalkmayı ummaz olmuşlardır.
Yaşar Nuri Öztürk:
Yemin olsun, onlar o kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı.
Bekir Sadak:
25:45
İbni Kesir:
Andolsun ki
Adem Uğur:
(Resûlüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler), belâ ve felâket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.
İskender Ali Mihr:
Ve andolsun ki onlar, felâket yağmuru yağdırılmış olan kasabaya geldiler. Onu görmediler mi? Hayır, onlar yeniden dirilmeyi ümit etmiyorlardı.
Celal Yıldırım:
And olsun ki onlar (inkarcı sapıklar) âfet yağmuruna tutulup (yok edilen) kasabaya varmışlardı, onu görmediler mi ? Hayır, yeniden dirilip kalkmayı ummazlar.
Tefhim ul Kuran:
Andolsun, onlar üstüne felâket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır
Fransızca:
Ils sont passés par la cité sur laquelle est tombée une pluie de malheurs. Ne la voient-ils donc pas ? Mais ils n'espèrent pas de résurrection !
İspanyolca:
Han pasado por las ruinas de la ciudad sobre la que cayó una lluvia maléfica. Se diría que no la han visto, porque no esperan una resurrección.
İtalyanca:
Certamente quegli altri sono passati nei pressi della città sulla quale cadde una pioggia di sventura. Non l'han forse vista? No, perché ancora non sperano nella Resurrezione!
Almanca:
Und gewiß, bereits kamen sie doch zur Ortschaft, die mit dem Regen des Unheils beregnet wurde. Haben sie sie etwa noch nicht gesehen?! Nein, sondern sie pflegten auf keine Erweckung zu hoffen.
Çince:
他们确已经历那遭恶雨的城市,难道他们没有看见它吗?不然,他们不希望复活。
Hollandaca:
De Koreïshieten zijn de stad dikwijls voorbij getrokken, waarop wij een vreeselijke regen hebben doen nedervallen. Hebben zij niet gezien waar die eens stond? Maar zij hopen niet te worden opgewekt.
Rusça:
Они уже проходили мимо селения, на которое выпал недобрый дождь. Разве они не видели его? О нет! Они не надеялись на то, что будут воскрешены.
Somalice:
Way Tageen Gaaladu Magaaladii lagu soo Daadiyey Roob Xun (Dhagax Cadaab) Miyeyna Arkeyn, waxayse Ahaayeen kuwaan Rajaynayn (ka yaabayn) soo kulmin.
Swahilice:
Na kwa yakini wao wanafika kwenye nchi ilio teremshiwa mvua mbaya. Basi, je, hawakuwa wakiiona? Bali walikuwa hawataraji kufufuliwa.
Uygurca:
ئۇلار ھەقىقەتەن (شامغا بېرىپ كېلىشتە) يامان يامغۇر (يەنى تاش) ياغدۇرۇلغان شەھەردىن ئۆتىدۇ، ئەجەبا ئۇلار ئۇنى كۆرۈپ (ئىبرەت ئالمامدۇ؟) ياق (يەنى ئىبرەت ئالمايدۇ)، ئۇلار (قىيامەت كۈنى) قايتا تىرىلىشنى ئۈمىد قىلمايدۇ
Japonca:
かれら(不信者)は,災の雨をどっと降らされた町を,度々訪れている。かれらはそれを見なかったのか,いや,かれらは復活の日など思いもよらなかったのである。
Arapça (Ürdün):
«ولقد أتوا» أي مرَّ كفار مكة «على القرية التي أمطرت مطر السوء» مصدر ساء أي بالحجارة وهي عظمى قرى قوم لوط فأهلك الله أهلها لفعلهم الفاحشة «أفلم يكونوا يرونَها» في سفرهم إلى الشام فيعتبرون، والاستفهام للتقرير «بل كانوا لا يرجون» يخافون «نشورا» بعثا فلا يؤمنون.
Hintçe:
हमने उनको ख़ूब सत्यानास कर छोड़ा और ये लोग (कुफ्फ़ारे मक्का) उस बस्ती पर (हो) आए हैं जिस पर (पत्थरों की) बुरी बारिश बरसाई गयी तो क्या उन लोगों ने इसको देखा न होगा मगर (बात ये है कि) ये लोग मरने के बाद जी उठने की उम्मीद नहीं रखते (फिर क्यों ईमान लाएँ)
Tayca:
และแน่นอน พวกเขาได้ผ่านมายังหมู่บ้านซึ่งถูกทำลายโดยก้อนหินจากฟากฟ้า แล้วพวกเขาไม่เห็นมันดอกหรือ ? เปล่าหรอก! พวกเขาไม่หวังที่จะกลับคืนชีพอีกต่างหาก
İbranice:
וכבר הם עוברים על-יד העיר, אשר הורדו עליה הגשמים הרעים ביותר (והושמדה,) הלא חזו בה? אבל הם לא היו מייחלים לתחיית-המתים
Hırvatça:
A oni prolaze pored naselja na koje se sručila kobna kiša- zar ga ne vide? Naprotiv, oni ni proživljenje ne očekuju.
Rumence:
Ei au trecut pe lângă cetatea asupra căreia a fost trimisă o ploaie a urgiei. Oare nu or fi văzut-o? Ei nu nădăjduiesc însă într-o înviere!
Transliteration:
Walaqad ataw AAala alqaryati allatee omtirat matara alssawi afalam yakoonoo yarawnaha bal kanoo la yarjoona nushooran
Türkçe:
Yemin olsun, onlar o kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı.
Sahih International:
And they have already come upon the town which was showered with a rain of evil. So have they not seen it? But they are not expecting resurrection.
İngilizce:
And the (Unbelievers) must indeed have passed by the town on which was rained a shower of evil: did they not then see it (with their own eyes)? But they fear not the Resurrection.
Azerbaycanca:
(Qüreyş müşrikləri ticarət üçün Şama gedərkən) fəlakət yağışı yağmış şəhərə (vaxtilə Lut tayfasının yaşadığı Sədum şəhərinə) gəlib çatmışdılar. Məgər onu (o şəhərin başına nələr gəldiyini) görmədilərmi? Xeyr, onlar öldükdən sonra yenidən dirilməyə inanmırlar. (Özlərindən əvvəlki kafirlərin başlarına gətirdiyimiz müsibətlərdən ibrət almayan Məkkə müşrikləri hələ də qiyamət barəsində şəkk-şübhə içindədirlər).
Süleyman Ateş:
(Şu Kureyş müşrikleri) bela yağmuruna tutulan, (üstüne taş yağdırılan) kente vardılar. Onun durumunu görmüyorlar mıydı (ki ibret alsınlar)? Hayır, onlar (öldükten sonra) tekrar dirilip kalkmayı ummuyorlar.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler), bela ve felaket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.
Erhan Aktaş:
Ve ant olsun ki onlar, felaket yağmuru yağdırılmış olan beldeye vardılar. Peki, onu da mı görmediler? Aksine onlar, öldükten sonra dirilmeyi beklemiyorlar.
Kral Fahd:
(Rasûlüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler), belâ ve felâket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar,
Hasan Basri Çantay:
Andolsun ki onlar (Mekkeliler) belâ (ve felâket) yağmuruna tutulan o beldeye uğramışlardır. (Peki) onu da görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar (öldükden sonra tekrar) dirilmeyi ummazlar.
Muhammed Esed:
Bu (Bizim mesajlarımızı inkar edenler) o cezalandırıcı yağmura tutulan şehri görmüş olmalılar; peki orada olup biteni fark etmediler mi? Hayır, bunlar ölümden sonra kalkışı beklemiyorlar!
Gültekin Onan:
Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır
Ali Fikri Yavuz:
Yemin olsun ki, (Kureyş kâfirleri ticaret için Şam’a giderken) fenalık (taş) yağmuruna tutulmuş olan o beldeye (Lut kavminin Sedûm şehrine) defalarca uğradılar
Portekizce:
(Os incrédulos) têm passado, freqüentemente, pela cidade, sobre a qual foi desencadeada a chuva nefasta. Não tem visto,acaso? Sim; porém, não temem a ressurreição.
İsveççe:
[De som inte vill tro] måste ha träffat på den stad över vilken Vi lät ett regn av död och förintelse falla. Har de inte sett något [och inte lärt något]? Nej, de ser ju inte fram mot någon uppståndelse!
Farsça:
یقیناً مشرکان مکه بر شهری که [محل زندگی قوم لوط بود و] بر آن باران عذاب باریده شد، گذر کرده اند، پس آیا آنجا را ندیده اند؟ [چرا! دیده اند] ولی [عبرت نگرفته اند، چون] برانگیخته شدن [مردگان] را [برای رسیدن به پاداش اعمال] امید و انتظار ندارند.
Kürtçe:
سوێند بەخوا بەڕاستی ئەوان (قوڕەیش) تێپەڕبوون بە ئەو شارەدا (سەدوم) کەبارانی شەڕ (بەرد)ی بەسەردا بارێنرابوو ئایا ئەوان ئەو (شارە بەردباران کراوە)یان نەبینیوە (وانیە بینیوویانە) بەڵکو ئەوان بەتەمای زیندوو بوونەوە نین
Özbekçe:
Батаҳқиқ, улар ёмонлик ёмғири ёғдирилган шаҳарга келган эдилар. Уни кўрмаган эдиларми?! Йўқ! Улар қайта тирилишдан умидсиз эдилар. (Ушбу ояти каримадаги «ёмонлик ёмғири ёғдирилган шаҳар»дан мурод Лут алайҳиссалом қавми яшаган шаҳардир. Маълумки, бу шаҳарни Аллоҳ таоло тош ёғдириб ҳалок қилгандир. Оятдаги «Улар»дан мурод эса, Макка кофирлари. Улар Шомга қилган сафарларида Лут алайҳиссалом қавми шаҳри харобалари ёнидан ўтар эдилар. Агар уларда инсоф бўлганида, заррача тафаккур бўлганида, кўрганларидан ибрат олардилар.)
Malayca:
Dan demi sesungguhnya, mereka (yang menentangmu wahai Muhammad) telah melalui bandar yang telah dihujani (dengan) azab yang buruk, maka (mengapa mereka masih berdegil), tidakkah mereka selalu dapat menyaksikannya? (Mereka tidak fikirkan yang demikian itu satu balasan kufur) bahkan mereka adalah orang-orang yang tidak ingatkan adanya kebangkitan hidup semula (untuk menerima balasan).
Arnavutça:
Dhe, ata në të vërtetë, kanë kaluar pranë vendbanimit, që është shkatërruar me shi të tmerrshëm, e vallë, a nuk e panë atë? Jo, ata nuk i frikohen ringjalljes.
Bulgarca:
И минават [неверниците] край селището, над което бе изсипан бедственият дъжд. Нима не го виждат? Да, ала те не се страхуват от възкресението.
Sırpça:
И они пролазе поред насеља на које се сручила кобна киша - зар га не виде?! Напротив, они се не надају проживљењу.
Çekçe:
A procházeli nevěřící kolem města, jež bylo zaplaveno deštěm zhoubným. Což nebyli s to je vidět? Ba věru, a přece nedoufají ve vzkříšení!
Urduca:
اور اُس بستی پر تو اِن کا گزر ہو چکا ہے جس پر بدترین بارش برسائی گئی تھی کیا انہوں نے اس کا حال دیکھا نہ ہو گا؟ مگر یہ موت کے بعد دوسری زندگی کی توقع ہی نہیں رکھتے
Tacikçe:
Ва бар деҳае, ки бар он борони азоб борида будем, гузар мекарданд. Оё онро намедиданд? Оре, ба қиёмат умед надоштанд.
Tatarca:
Тәхкыйк өеләренә таш яудырып һәлак ителгән Лут кавеменең шәһәре яныннан кәферләр үтеп йөриләр, алар шул шәһәр яныннан үткәндә Аллаһуның ґәзаб әсәрен күрмиләрме? Бәлки алар имансыз булулары сәбәпле кабердән кубарылуны көтмиләр.
Endonezyaca:
Dan sesungguhnya mereka (kaum musyrik Mekah) telah melalui sebuah negeri (Sadum) yang (dulu) dihujani dengan hujan yang sejelek-jeleknya (hujan batu). Maka apakah mereka tidak menyaksikan runtuhan itu; bahkan adalah mereka itu tidak mengharapkan akan kebangkitan.
Amharca:
በዚያችም ክፉ ዝናምን በተዘነመችው ከተማ ላይ (የመካ ከሐዲዎች) በእርግጥ መጥተዋል፡፡ የሚያዩዋት አልነበሩምን በእውነቱ መቀስቀስን የማይፈሩ ነበሩ፡፡
Tamilce:
திட்டவட்டமாக மிக மோசமான (கல் மழையால்) மழை பொழியப்பட்ட (லூத் நபியுடைய சமுதாயம் வாழ்ந்த) ஊரின் அருகில் அவர்கள் (சென்று) வந்திருக்கிறார்கள். ஆக, அதை அவர்கள் பார்த்திருக்கவில்லையா? மாறாக, அவர்கள் (மறுமையில்) எழுப்பப்படுவதை எதிர்ப்பார்க்காதவர்களாக (-நம்பாதவர்களாக) இருந்தனர்.
Korece:
그들은 재앙의 비가 내린 고을을 지나갔노라 그런데도 그 들은 그것을 보지 못했느뇨 실로 그들은 부활을 원치 않고 있도다
Vietnamca:
Quả thật họ (những người Quraish) đã đi ngang qua một thị trấn bị tàn phá bởi một trận mưa hiểm ác. Thế, họ đã không từng nhìn thấy nó hay sao? Không, họ không mong được phục sinh trở lại (cho việc xét xử).
Ayet Linkleri: