
ḳâle rabbi innî eḫâfü ey yükeẕẕibûn.
Arapça:
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
Türkçe:
Demişti ki Mûsa: "Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Musa) şöyle seslendi: "Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar."
Diyanet Vakfı:
Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu, beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum.
İngilizce:
He said: "O my Lord! I do fear that they will charge me with falsehood:
Fransızca:
Il dit : "Seigneur, je crains qu'ils ne me traitent de menteur;
Almanca:
Er sagte: "Mein HERR! Ich fürchte, daß sie mich der Lüge bezichtigen werden,
Rusça:
Он сказал: "Господи! Я боюсь, что они сочтут меня лжецом,
Açıklama:

veyeḍîḳu ṣadrî velâ yenṭaliḳu lisânî feersil ilâ hârûn.
Arapça:
وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَارُونَ
Türkçe:
"Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun'a gönder."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun'a da elçilik ver.
Diyanet Vakfı:
(Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun'a da elçilik ver.
İngilizce:
My breast will be straitened. And my speech may not go (smoothly): so send unto Aaron.
Fransızca:
que ma poitrine ne se serre, et que ma langue ne soit embarrassée : Mande donc Aaron.
Almanca:
daß meine Brust bedrückt wird und meine Zunge sich nicht löst, so mache aus Harun einen Gesandten!
Rusça:
что стеснится моя грудь и не развяжется мой язык. Пошли же за Харуном (Аароном).
Açıklama:

velehüm `aleyye ẕembün feeḫâfü ey yaḳtülûn.
Arapça:
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
Türkçe:
"Hem, benim üzerimde onlar aleyhine işlenmiş bir suç var; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.
Diyanet Vakfı:
Onların bana isnad ettikleri bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum.
İngilizce:
And (further), they have a charge of crime against me; and I fear they may slay me.
Fransızca:
Ils ont un crime à me reprocher; je crains donc qu'ils ne me tuent" .
Almanca:
Auch schulde ich ihnen noch (die Sühne) einer Verfehlung, so fürchte ich, daß sie mich töten!
Rusça:
Я несу перед ними ответственность за грех и боюсь, что они убьют меня".
Açıklama:

ḳâle kellâ. feẕhebâ biâyâtinâ innâ me`aküm müstemi`ûn.
Arapça:
قَالَ كَلَّا ۖ فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا ۖ إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ
Türkçe:
"Hayır, olmaz!" dediler. "Ayetlerimizi götürün. Biz sizinleyiz, herşeyi dinlemekteyiz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Allah): "Hayır hayır" buyurdu, "haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz."
Diyanet Vakfı:
Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.
İngilizce:
Allah said: "By no means! proceed then, both of you, with Our Signs; We are with you, and will listen (to your call).
Fransızca:
Mais [Allah lui] dit : "Jamais ! Allez tous deux avec Nos prodiges. Nous resterons avec vous et Nous écouterons.
Almanca:
ER sagte: "Nein, sicher nicht! Dann geht beide mit Unseren Ayat! Gewiß, WIR sind mit euch allhörend,
Rusça:
Он сказал: "Нет! Ступайте вдвоем с Моими знамениями. Мы будем вместе с вами и будем слушать.
Açıklama:

fe'tiyâ fir`avne feḳûlâ innâ rasûlü rabbi-l`âlemîn.
Arapça:
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Türkçe:
"Hemen Firavun'a gidin, şöyle deyin: 'Âlemlerin Rabbi'nin resulleriyiz biz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Haydin Firavun'a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.
Diyanet Vakfı:
Haydi Firavun'a gidip deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbi'nin elçisiyiz;
İngilizce:
So go forth, both of you, to Pharaoh, and say: 'We have been sent by the Lord and Cherisher of the worlds;
Fransızca:
Rendez-vous donc tous deux auprès de Pharaon, puis dites : "Nous sommes les messagers du Seigneur de l'univers,
Almanca:
dann kommt bei Pharao an und sagt: "Wir sind ein Gesandter Des HERRN aller Schöpfung!
Rusça:
Придите вдвоем к Фараону и скажите: "Мы посланы Господом миров.
Açıklama:

en ersil me`anâ benî isrâîl.
Arapça:
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
Türkçe:
"İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İsrail oğullarını bizimle beraber gönder."
Diyanet Vakfı:
İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.
İngilizce:
Send thou with us the Children of Israel.'
Fransızca:
pour que tu renvoies les Enfants d'Israël avec nous".
Almanca:
Schicke mit uns die Kinder Israils!"
Rusça:
Посему отпусти с нами сынов Исраила (Израиля)"".
Açıklama:

ḳâle elem nürabbike fînâ velîdev velebiŝte fînâ min `umürike sinîn.
Arapça:
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ
Türkçe:
Firavun dedi: "Biz seni aramızda, bir çocuk olarak koruyup beslemedik mi? Ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?
Diyanet Vakfı:
(Kendisine Allah'ın emri tebliğ edilince Firavun) dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?
İngilizce:
(Pharaoh) said: "Did we not cherish thee as a child among us, and didst thou not stay in our midst many years of thy life?
Fransızca:
"Ne t'avons-nous pas, dit Pharaon, élevé chez nous tout enfant ? Et n'as-tu pas demeuré parmi nous des années de ta vie ?
Almanca:
Er Pharao sagte: "Haben wir dich etwa nicht unter uns als Neugeborenes erzogen?! Auch verweiltest du unter uns Jahre von deinem Leben,
Rusça:
Он сказал: "Разве мы не воспитывали тебя среди нас с младенческих лет? Разве ты не оставался среди нас многие годы своей жизни.
Açıklama:

vefe`alte fa`leteke-lletî fe`alte veente mine-lkâfirîn.
Arapça:
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Türkçe:
"Ve sonunda o yaptığını da yaptın. Nankörlerden birisin sen."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!
Diyanet Vakfı:
Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!
İngilizce:
And thou didst a deed of thine which (thou knowest) thou didst, and thou art an ungrateful (wretch)!
Fransızca:
Puis tu as commis le méfait que tu as fait, en dépit de toute reconnaissance".
Almanca:
dann vollbrachtest du deine Tat, die du getan hast, und du bist von den Undankbaren."
Rusça:
Разве ты не совершил тот поступок, который ты совершил? Воистину, ты являешься одним из неблагодарных".
Açıklama:

ḳâle fe`altühâ iẕev veenâ mine-ḍḍâllîn.
Arapça:
قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ
Türkçe:
Mûsa dedi: "Onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa, "Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım."
Diyanet Vakfı:
Musa: Ben, dedi, o işi o anda sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım
İngilizce:
Moses said: "I did it then, when I was in error.
Fransızca:
"Je l'ai fait, dit Moïse, alors que j'étais encore du nombre des égarés.
Almanca:
Er sagte: "Ich beging sie damals, während ich von den Irrenden war,
Rusça:
Он сказал: "Я совершил это, когда был в числе заблудших,
Açıklama:

feferartü minküm lemmâ ḫiftüküm fevehebe lî rabbî ḥukmev vece`alenî mine-lmürselîn.
Arapça:
فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ
Türkçe:
"Sizden korkunca aranızdan kaçtım. Daha sonra Rabbim bana hükmetme gücü bağışladı ve beni peygamberlerden biri yaptı."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.
Diyanet Vakfı:
Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.
İngilizce:
So I fled from you (all) when I feared you; but my Lord has (since) invested me with judgment (and wisdom) and appointed me as one of the messengers.
Fransızca:
Je me suis donc enfui de vous quand j'ai eu peur de vous : puis, mon Seigneur m'a donné la sagesse et m'a désigné parmi Ses messagers.
Almanca:
dann flüchtete ich vor euch, als ich euch fürchtete, dann schenkte mir mein HERRWeisheit und machte mich zu einem der Gesandten.
Rusça:
Я сбежал от вас, когда испугался вас, но мой Господь даровал мне власть (пророчество или знание) и сделал меня одним из посланников.
Açıklama:
Sayfalar
