Hizb 23

fe`aḳarûhâ feḳâle temette`û fî dâriküm ŝelâŝete eyyâm. ẕâlike va`dün gayru mekẕûb.

Türkçe:
Ama deveyi yere yıkıp kestiler. Sâlih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha nimetlenin. Bu, yalanlanamayacak bir tehdittir."
İngilizce:
But they did ham-string her. So he said: "Enjoy yourselves in your homes for three days: (Then will be your ruin): (Behold) there a promise not to be belied!"
Fransızca:
Ils la tuèrent. Alors, il leur dit : "Jouissez (de vos biens) dans vos demeures pendant trois jours (encore) ! Voilà une promesse qui ne sera pas démentie".
Almanca:
Doch sie verletzten ihre Beine. Dann sagte er: "Vergnügt euch in euren Wohnstätten noch drei Tage, dies ist ein Versprechen, das nicht erlogen ist.
Rusça:
Но они подрезали ей поджилки, и Салих сказал: "Наслаждайтесь в своих жилищах еще три дня. Это обещание не окажется лживым".
Arapça:
فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا فِي دَارِكُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ ۖ ذَٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken, o deveyi kestiler. Bunun üzerine Salih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalan çıkmayacak olan kesin bir vaaddir."
Diyanet Vakfı:
Fakat Semud kavmi o deveyi, ayaklarını keserek öldürdüler. Salih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın (sonra helak olacaksınız)!" Bu söz, yalanlanamayan bir tehdit idi.

felemmâ câe emrunâ necceynâ ṣâliḥav velleẕîne âmenû me`ahû biraḥmetim minnâ vemin ḫizyi yevmiiẕ. inne rabbeke hüve-lḳaviyyü-l`azîz.

Türkçe:
Emrimiz gelince Sâlih'i ve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. O günün rezilliğinden kurtardık. Senin Rabbin, evet O, Kavî'dir, Azîz'dir.
İngilizce:
When Our Decree issued, We saved Salih and those who believed with him, by (special) Grace from Ourselves - and from the Ignominy of that day. For thy Lord - He is the Strong One, and able to enforce His Will.
Fransızca:
Puis, lorsque Notre ordre vint, Nous sauvâmes Salih et ceux qui avaient cru avec lui, - par une miséricorde venant de Nous - de l'ignominie de ce jour-là. En vérité, c'est ton Seigneur qui est le Fort, le Puissant.
Almanca:
Und als Unsere Bestimmung eintraf, erretteten WIR Salih und diejenigen, die mit ihm den Iman verinnerlichten - durch Gnade von Uns. Und vor der Erniedrigung des (Jüngsten) Tages (erretteten WIR sie). Gewiß, dein HERR ist Der Allkraftvolle, Der Allwürdige.
Rusça:
Когда же явилось Наше веление, Мы по милости Своей спасли Салиха и тех, кто уверовал вместе с ним. Мы избавили их от позора в тот день. Воистину, твой Господь - Всесильный, Могущественный!
Arapça:
فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ ۗ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih'i ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtardık, üstelik o günün perişanlığından da kurtardık. Hiç şüphesiz Rabbin güçlüdür, mutlak üstündür.
Diyanet Vakfı:
Emrimiz gelince, Salih'i ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet olarak (azaptan) ve o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin kuvvetlidir, (her şeye) galip gelendir.

veeḫaẕe-lleẕîne żalemu-ṣṣayḥatü feaṣbeḥû fî diyârihim câŝimîn.

Türkçe:
Zulme sapmış olanları o korkunç titreşimli ses yakaladı da öz yurtlarında yere çökmüş hale geldiler.
İngilizce:
The (mighty) Blast overtook the wrong-doers, and they lay prostrate in their homes before the morning,-
Fransızca:
Et le Cri saisit les injustes . Et les voilà foudroyés dans leurs demeures,
Almanca:
Und der Schrei richtete zugrunde diejenigen, die Unrecht begingen, so wurden sie in ihren Wohnstätten zu leblosen Körpern.
Rusça:
А беззаконников поразил ужасный вопль, и они оказались повергнуты ниц в своих домах,
Arapça:
وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de oldukları yerde çöküp kaldılar.
Diyanet Vakfı:
Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

keel lem yagnev fîhâ. elâ inne ŝemûde keferû rabbehüm. elâ bü`del liŝemûd.

Türkçe:
Sanki hiç hayat sürmemişlerdi orada. Dikkat edin! Semûd kavmi, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Semûd geri dönmez olmuştur.
İngilizce:
As if they had never dwelt and flourished there. Ah! Behold! for the Thamud rejected their Lord and Cherisher! Ah! Behold! removed (from sight) were the Thamud!
Fransızca:
comme s'ils n'y avaient jamais prospéré. En vérité, les Tamud n'ont pas cru en leur Seigneur. Que périssent les Tamud !
Almanca:
Als ob sie sich dort nicht aufhielten. Ohne Zweifel haben Thamud ihrem HERRN gegenüber doch Kufr betrieben. Ja! Nieder mit Thamud!
Rusça:
словно они никогда не жили там. Воистину, самудяне не уверовали в своего Господа. Да сгинут самудяне!
Arapça:
كَأَن لَّمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۗ أَلَا إِنَّ ثَمُودَ كَفَرُوا رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًا لِّثَمُودَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sanki orada güzel güzel yaşayıp durmamışlardı. Bak işte Semud, gerçekten de Rablerine küfretmişlerdi. Bak işte nasıl yok olup gittiler.
Diyanet Vakfı:
Sanki orada hiç oturmamışlardı. Biliniz ki, Semud kavmi gerçekten Rablerini inkar ettiler. Yine bilesiniz ki, Semud kavmi (Allah'ın rahmetinden) uzak kılındı.

veleḳad câet rusülünâ ibrâhîme bilbüşrâ ḳâlû selâmâ. ḳâle selâmün femâ lebiŝe en câe bi`iclin ḥanîẕ.

Türkçe:
Yemin olsun, resullerimiz İbrahim'e muştu getirip "Selam!" demişlerdi. O da "Selam!" demiş, fazla beklemeden kızartılmış bir buzağı getirmişti.
İngilizce:
There came Our messengers to Abraham with glad tidings. They said, "Peace!" He answered, "Peace!" and hastened to entertain them with a roasted calf.
Fransızca:
Et Nos émissaires sont, certes, venus à Abraham avec la bonne nouvelle, en disant : "Salam ! ". Il dit : " Salam ! ", et il ne tarda pas à apporter un veau rôti .
Almanca:
Und gewiß, bereits kamen Unsere Entsandte (Engel) zu Ibrahim mit der frohen Botschaft, sie sagten: "Salam (sei mit dir)", er erwiderte: "Salam (sei mit euch)" Und er blieb nicht lange, bis er ein gegartes Kalb servierte.
Rusça:
Наши посланцы принесли Ибрахиму (Аврааму) радостную весть и сказали: "Мир!" Он сказал: "И вам мир!" - и поторопился, чтобы принести жареного теленка.
Arapça:
وَلَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ ۖ فَمَا لَبِثَ أَن جَاءَ بِعِجْلٍ حَنِيذٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki, İbrahim'e de elçilerimiz (melekler) müjde ile geldiler ve "selâm" dediler, o da "selâm" dedi ve hemen gidip onlara kızartılmış bir buzağı getirdi.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde getirdiler ve: "Selam (sana)" dediler. O da: "(Size de) selam" dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi.

felemmâ raâ eydiyehüm lâ teṣilü ileyhi nekirahüm veevcese minhüm ḫîfeh. ḳâlû lâ teḫaf innâ ürsilnâ ilâ ḳavmi lûṭ.

Türkçe:
Ellerinin ona ulaşmadığını görünce onlardan işkillendi. Ve kendilerinden ürpermeye başladı. "Korkma, dediler, biz Lût kavmine gönderildik."
İngilizce:
But when he saw their hands went not towards the (meal), he felt some mistrust of them, and conceived a fear of them. They said: "Fear not: We have been sent against the people of Lut."
Fransızca:
Puis, lorsqu'il vit que leurs mains ne l'approchaient pas, il fut pris de suspicion à leur égard et ressentit de la peur vis-à-vis d'eux. Ils dirent : "N'aie pas peur, nous sommes envoyés au peuple de Lot".
Almanca:
Doch als er sah, daß ihre Hände nicht danach (nach dem Essen) langten, verübelte er es ihnen und verspürte Furcht vor ihnen. Sie sagten: "Fürchte dich nicht! Wir wurden zu den Leuten Luts entsandt."
Rusça:
Увидев, что они не дотрагиваются до еды, он усомнился в них и почувствовал страх перед ними. Посланцы сказали: "Не бойся! Воистину, мы посланы к народу Лута (Лота)".
Arapça:
فَلَمَّا رَأَىٰ أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۚ قَالُوا لَا تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمِ لُوطٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat onların o buzağıya el sürmediklerini görünce, tuhafına gitti ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar da "Korkma, biz Lut'un kavmine gönderildik." dediler.
Diyanet Vakfı:
Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü. Dediler ki: Korkma! (biz melekleriz). Lut kavmine gönderildik.

vemraetühû ḳâimetün feḍaḥiket febeşşernâhâ biisḥâḳa vemiv verâi isḥâḳa ya`ḳûb.

Türkçe:
Orada dikilmekte olan karısı güldü. Bunun üzerine ona İshak'ı müjdeledik, İshak'ın arkasından da Yakub'u.
İngilizce:
And his wife was standing (there), and she laughed: But we gave her glad tidings of Isaac, and after him, of Jacob.
Fransızca:
Sa femme était debout, et elle rit alors; Nous lui annonçâmes donc (la naissance d') Isaac, et après Isaac, Jacob .
Almanca:
Und seine Frau stand (dabei), dann lachte sie, dann überbrachten WIR ihr die frohe Botschaft über Ishaq und nach Ishaq Ya'qub.
Rusça:
А жена его стояла за завесой и рассмеялась. Тогда Мы сообщили ей радостную весть об Исхаке (Исааке), а вслед за Исхаком (Исааком) - о Йакубе (Иакове).
Arapça:
وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ وَمِن وَرَاءِ إِسْحَاقَ يَعْقُوبَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim'in karısı ayakta duruyordu bunun üzerine yüzü güldü. Ona İshak'ı ve İshak'ın arkasından da Ya'kub'u müjdeledik.
Diyanet Vakfı:
O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.

ḳâlet yâ veyletâ eelidü veenâ `acûzüv vehâẕâ ba`lî şeyḫâ. inne hâẕâ leşey'ün `acîb.

Türkçe:
"Vay başıma, dedi. Doğuracak mıyım ben? Kendim bir kocakarı, kocam bir ihtiyar. Gerçekten şaşılacak şey bu."
İngilizce:
She said: "Alas for me! shall I bear a child, seeing I am an old woman, and my husband here is an old man? That would indeed be a wonderful thing!"
Fransızca:
Elle dit : "Malheur à moi ! Vais-je enfanter alors que je suis veille et que mon mari, que voici, est un vieillard ? C'est là vraiment une chose étrange ! "
Almanca:
Sie sagte: "Mein Untergang! Soll ich etwa gebären, während ich eine alte Frau bin und dieser mein Ehemann ein alter Mann ist?! Gewiß, dies ist zweifelsohne eine außergewöhnliche Sache."
Rusça:
Она сказала: "Горе мне! Неужели я рожу? Ведь я - старуха, и мой муж - старик. Воистину, это - нечто удивительное!"
Arapça:
قَالَتْ يَا وَيْلَتَىٰ أَأَلِدُ وَأَنَا عَجُوزٌ وَهَٰذَا بَعْلِي شَيْخًا ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Vay başıma gelene! dedi, "Ben bir kocakarıyım, kocam da yaşlı bir adam. Bu gerçekten çok tuhaf bir şey!"
Diyanet Vakfı:
(İbrahim'in karısı:) Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey! dedi.

ḳâlû eta`cebîne min emri-llâhi raḥmetü-llâhi veberakâtühû `aleyküm ehle-lbeyt. innehû ḥamîdüm mecîd.

Türkçe:
Dediler ki: "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri üzerinizdedir ey ev halkı! O Hamîd'dir, Mecîd'dir."
İngilizce:
They said: "Dost thou wonder at Allah's decree? The grace of Allah and His blessings on you, o ye people of the house! for He is indeed worthy of all praise, full of all glory!"
Fransızca:
Ils dirent : "T'étonnes-tu de l'ordre d'Allah ? Que la miséricorde d'Allah et Ses bénédictions soient sur vous, gens de cette maison ! Ils est vraiment digne de louange et de glorification ! "
Almanca:
Sie sagten: "Wunderst du dich etwa über ALLAHs Bestimmung?! ALLAHs Gnade und Seine Baraka seien über euch, ihr Angehörige des Hauses (von Ibrahim). Gewiß, ER ist alllobenswürdig, herrlich.
Rusça:
Они сказали: "Неужели ты удивляешься повелению Аллаха? Да пребудут над вами милость и благословение Аллаха, о обитатели дома! Воистину, Он - Достохвальный, Славный".
Arapça:
قَالُوا أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ۖ رَحْمَتُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ ۚ إِنَّهُ حَمِيدٌ مَّجِيدٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler: "Sen Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve berekâtı üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, hamiddir (övülmeye lâyıktır), meciddir (cömertliği boldur)."
Diyanet Vakfı:
(Melekler) dediler ki: Allah'ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O, övülmeye layıktır, iyiliği boldur.

felemmâ ẕehebe `an ibrâhîme-rrav`u vecâethü-lbüşrâ yücâdilünâ fî ḳavmi lûṭ.

Türkçe:
İbrahim'den korku gidip yerine müjde gelince, Lût kavmi hakkında bizimle tartışır oldu.
İngilizce:
When fear had passed from (the mind of) Abraham and the glad tidings had reached him, he began to plead with us for Lut's people.
Fransızca:
Lorsque l'effroi eut quitté Abraham et que la bonne nouvelle l'eut atteint voilà qu'il discuta avec Nous (en faveur) du peuple de Lot,
Almanca:
Und 1 nachdem die Furcht von Ibrahim verflogen war und bei ihm die frohe Botschaft eintraf, disputierte er mit Uns über Luts Leute.
Rusça:
Когда страх Ибрахима (Авраама) прошел и он услышал радостную весть, он стал препираться с Нами за народ Лута (Лота).
Arapça:
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءَتْهُ الْبُشْرَىٰ يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim'den korku iyice geçip gidince, bu müjde de kendisine gelince, bizim (meleklerimiz)le Lut kavmi hakkında tartışmaya girişti:
Diyanet Vakfı:
İbrahim'den korku gidip kendisine müjde gelince, Lut kavmi hakkında (adeta) bizimle mücadeleye başladı.

Sayfalar

Hizb 23 beslemesine abone olun.