
veleḳad erselnâ nûḥan ilâ ḳavmih. innî leküm neẕîrum mübîn.
Türkçe:
Yemin olsun biz, Nûh'u da toplumuna resul olarak göndermiştik. "Ben sizin için açık bir uyarıcıyım."
İngilizce:
We sent Noah to his people (with a mission): "I have come to you with a Clear Warning:
Fransızca:
Nous avons déjà envoyé Noé à son peuple : "Je suis pour vous un avertisseur explicite
Almanca:
Und gewiß, bereits entsandten WIR Nuh zu seinen Leuten: "Gewiß, ich bin für euch ein erklärender Ermahner,
Rusça:
Мы отправили Нуха (Ноя) к его народу: "Воистину, я для вас - разъясняющий и предостерегающий увещеватель.
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki, vaktiyle Nuh'u da kavmine gönderdik, O, onlara şöyle dedi: "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."
Diyanet Vakfı:
Andolsun, biz Nuh'u kavmine elçi gönderdik. Onlara: "Ben (dedi), sizin için apaçık bir uyarıcıyım.

el lâ ta`büdû ille-llâh. innî eḫâfü `aleyküm `aẕâbe yevmin elîm.
Türkçe:
"Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Korkunç bir gününün azabına uğramanızdan korkuyorum." demişti de,
İngilizce:
That ye serve none but Allah: Verily I do fear for you the penalty of a grievous day.
Fransızca:
afin que vous n'adoriez qu'Allah. Je crains pour vous le châtiment d'un jour douloureux".
Almanca:
daß ihr nichts außer ALLAH dient. Gewiß, ich fürchte um euch die Peinigung eines qualvollen Tages."
Rusça:
Не поклоняйтесь никому, кроме Аллаха, ибо я боюсь, что вас подвергнут страданиям в Мучительный день".
Arapça:
أَن لَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۖ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'dan başkasına ibadet etmeyin! Ben, size gelecek acı bir günün azabından korkarım.
Diyanet Vakfı:
Allah'tan başkasına tapmayın! Ben, size (gelecek) elem verici bir günün azabından korkuyorum."

feḳâle-lmeleü-lleẕîne keferû min ḳavmihî mâ nerâke illâ beşeram miŝlenâ vemâ nerâke-ttebe`ake ille-lleẕîne hüm erâẕilünâ bâdiye-rra'y. vemâ nerâ leküm `aleynâ min faḍlim bel neżunnüküm kâẕibîn.
Türkçe:
Toplumunun küfre sapanlarından bir grup kodaman şöyle konuşmuştu: "Bize göre sen, bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Bakıyoruz sana, ayak takımımızın basit görüşlü insanlarından başkası ardına düşmüyor. Sizin bize hiçbir üstünlüğünüzün olduğuna inanmıyoruz. Aksine, sizi yalancılar sayıyoruz."
İngilizce:
But the chiefs of the Unbelievers among his people said: "We see (in) thee nothing but a man like ourselves: Nor do we see that any follow thee but the meanest among us, in judgment immature: Nor do we see in you (all) any merit above us: in fact we thing ye are liars!"
Fransızca:
Les notables de son peuple qui avaient mécru, dirent alors : "Nous ne voyons en toi qu'un homme comme nous; et nous voyons que ce sont seulement les vils parmi nous qui te suivent sans réfléchir; et nous ne voyons en vous aucune supériorité sur nous. Plutôt, nous pensons que vous êtes des menteurs".
Almanca:
Dann sagten die Entscheidungsträger unter seinen Leuten, die Kufr betrieben haben: "Wir sehen dich nur als einen Menschen wie uns und sehen, daß dir nur diejenigen Unbedeutenden unter uns Hals über Kopf gefolgt sind, und wir sehen nicht, daß ihr uns gegenüber in irgendeiner Weise Verdienste habt. Nein, sondern wir glauben, daß ihr Lügner 1 seid!"
Rusça:
Знатные люди его народа, которые не уверовали, сказали: "Мы видим, что ты - такой же человек, как и мы. Мы также видим, что за тобой пошли только самые ничтожные из нас, но даже они последовали за тобой, не поразмыслив. Мы не видим, чтобы вы чем-либо превосходили нас. Напротив, мы считаем вас лжецами".
Arapça:
فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِّثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَىٰ لَكُمْ عَلَيْنَا مِن فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Buna karşılık, kavminin ileri gelen kâfirlerinden bir kısmı dediler ki: "Biz seni bizim gibi insanlardan biri olarak görüyoruz, başka değil. İlk bakışta bizim ayak takımımızdan başkasının senin arkana düştüğünü görmüyoruz. Sizin bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Aksine sizi yalancılar sanıyoruz."
Diyanet Vakfı:
Kavminden ileri gelen kafirler dediler ki: "Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz."

ḳâle yâ ḳavmi era'eytüm in küntü `alâ beyyinetim mir rabbî veâtânî raḥmetem min `indihî fe`ummiyet `aleyküm. enülzimükümûhâ veentüm lehâ kârihûn.
Türkçe:
Nûh dedi ki: "Ey toplumum! Bir düşünün! Ya ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeysem; katından bana bir rahmet vermiş de o rahmet sizin gözlerinizden saklanmışsa! Siz ona tiksintiyle bakarken, biz sizi ona zorla mı ulaştıracağız?"
İngilizce:
He said: "O my people! See ye if (it be that) I have a Clear Sign from my Lord, and that He hath sent Mercy unto me from His own presence, but that the Mercy hath been obscured from your sight? shall we compel you to accept it when ye are averse to it?
Fransızca:
Il dit : "ô mon peuple ! Que vous en semble ? Si je me conforme à une preuve de mon Seigneur, si une Miséricorde, (prophétie) échappant à vos yeux, est venue à moi de Sa part, devrons-nous vous l'imposer alors que vous la répugnez ?
Almanca:
Er sagte: "Meine Leute! Wie seht ihr es? Wenn ich über ein eindeutiges Zeichen von meinem HERRN verfüge und ER mir Gnade von Ihm erwies, die euch verborgen blieb, sollen wir diese euch etwa zur Pflicht machen, wenn ihr demgegenüber abgeneigt seid?
Rusça:
Он сказал: "О мой народ! А что, если я опираюсь на доказательство от моего Господа, и Он даровал мне милость от Себя, которая недоступна вашим взорам? Неужели вы полагаете, что мы стали бы принуждать вас к этому при том, что вам это ненавистно?
Arapça:
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَآتَانِي رَحْمَةً مِّنْ عِندِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمْ لَهَا كَارِهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nuh dedi ki; "Ey kavmim! Peki şu söyleyeceğime ne diyeceksiniz? Ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendi tarafından bir rahmet bahşetmişse, size de onu görecek göz verilmemişse biz, istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?"
Diyanet Vakfı:
(Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?

veyâ ḳavmi lâ es'elüküm `aleyhi mâlâ. in ecriye illâ `ale-llâhi vemâ ene biṭâridi-lleẕîne âmenû. innehüm mülâḳû rabbihim velâkinnî erâküm ḳavmen techelûn.
Türkçe:
"Hem ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah'tandır. Ama ben iman edenleri paylayıp kovamam. Çünkü onlar Rablerine varacaklar. Ama sizin cehalete batmış bir toplum olduğunuzu görüyorum."
İngilizce:
And O my people! I ask you for no wealth in return: my reward is from none but Allah: But I will not drive away (in contempt) those who believe: for verily they are to meet their Lord, and ye I see are the ignorant ones!
Fransızca:
ô mon peuple, je ne vous demande pas de richesse en retour. Mon salaire n'incombe qu'à Allah. Je ne repousserai point ceux qui ont cru, ils auront à rencontrer leur Seigneur. Mais je vous trouve des gens ignorants .
Almanca:
Meine Leute! Ich verlange von euch dafür kein Vermögen. Mein Lohn obliegt doch nur ALLAH. Und ich werde diejenigen, die den Iman verinnerlicht haben, nicht vertreiben. Gewiß, sie werden ihrem HERRN begegnen. Doch ich sehe, daß ihr Leute seid, die unwissend sind.
Rusça:
О мой народ! Я не прошу у вас за это богатства, ибо вознаградит меня один лишь Аллах. Я не стану прогонять тех, которые уверовали, ибо они собираются встретиться со своим Господом. А вас я считаю людьми невежественными.
Arapça:
وَيَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًا ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ ۚ وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُوا ۚ إِنَّهُم مُّلَاقُو رَبِّهِمْ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal mülk istemiyorum. Benim mükafatım ancak Allah'a aittir. Ve ben ona iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rablerine kavuşacaklar. Fakat ben de sizi cahillik eden bir kavim görüyorum.
Diyanet Vakfı:
Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükafatım ancak Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum.

veyâ ḳavmi mey yenṣurunî mine-llâhi in ṭarattühüm. efelâ teẕekkerûn.
Türkçe:
"Ey toplumum! Eğer ben onları paylayıp kovarsam, Allah'a karşı bana kim yardım edebilir? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
İngilizce:
And O my people! who would help me against Allah if I drove them away? Will ye not then take heed?
Fransızca:
ô mon peuple, qui me secourra contre (la punition d') Allah si je les repousse ? Ne vous souvenez-vous pas ?
Almanca:
Meine Leute! Wer steht mir bei gegen ALLAH, wenn ich sie vertreibe?! Besinnt ihr euch etwa nicht?!
Rusça:
О мой народ! Кто защитит меня от Аллаха, если я прогоню их? Неужели вы не помяните назидание?
Arapça:
وَيَا قَوْمِ مَن يَنصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِن طَرَدتُّهُمْ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey kavmim, ben onları etrafımdan kovacak olursam, Allah'dan beni kim kurtarabilir? Siz hiç düşünmez misiniz?
Diyanet Vakfı:
Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah'tan (onun azabından) kim korur? Düşünmüyor musunuz?

velâ eḳûlü leküm `indî ḫazâinü-llâhi velâ a`lemü-lgaybe velâ eḳûlü innî meleküv velâ eḳûlü lilleẕîne tezderî a`yünüküm ley yü'tiyehümü-llâhü ḫayrâ. allâhü a`lemü bimâ fî enfüsihim. innî iẕel lemine-żżâlimîn.
Türkçe:
"Ben size demiyorum ki, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır. Ben gaybı bilmem. Ben bir meleğim de demiyorum. Ama gözlerinizin horlayarak baktığı kişiler için, 'Allah bunlara hiçbir hayır vermeyecek' diyemem. Onların benliklerinde neyin saklı olduğunu Allah daha iyi bilir. Başka türlü davranırsam kesinlikle zalimlerden olurum."
İngilizce:
I tell you not that with me are the treasures of Allah, nor do I know what is hidden, nor claim I to be an angel. Nor yet do I say, of those whom your eyes do despise that Allah will not grant them (all) that is good: Allah knoweth best what is in their souls: I should, if I did, indeed be a wrong-doer.
Fransızca:
Et je ne vous dis pas que je détiens les trésors d'Allah, je ne connais pas l'Inconnaissable, et je ne dis pas que je suis un Ange; et je ne dis pas non plus aux gens, que vos yeux méprisent, qu'Allah ne leur accordera aucune faveur; Allah connaît mieux ce qu'il y a dans leurs âmes. [Si je le leur disais], je serais du nombre des injustes.
Almanca:
Auch sage ich euch nicht, daß ich über ALLAHs Magazine verfüge, und ich kenne das Verborgene nicht, auch sage ich nicht, daß ich ein Engel sei, auch sage ich nicht zu denjenigen, die ihr verachtet, daß ALLAH ihnen nichts Gutes erweisen wird - ALLAH ist allwissend über das, was in ihren Seelen ist - ansonsten bin ich gewiß einer der Unrecht-Begehenden!"
Rusça:
Я не говорю вам, что владею сокровищницами Аллаха. Я не ведаю сокровенное. Я не говорю, что являюсь ангелом. Я также не говорю тем, которые презренны в ваших глазах, что Аллах не дарует им никакого добра. Аллаху лучше знать о том, что в их душах. В противном случае я был бы одним из беззаконников".
Arapça:
وَلَا أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلَا أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَن يُؤْتِيَهُمُ اللَّهُ خَيْرًا ۖ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنفُسِهِمْ ۖ إِنِّي إِذًا لَّمِنَ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben size "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır." demiyorum ki. Ben size "Ben bir meleğim." de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında "Allah onlara hiçbir hayır vermez." de demiyorum. Onların içlerindeki niyeti, en iyi Allah bilir. (Bu söylediklerimin aksini iddia etseydim) asıl o zaman zalimlerden olurdum.
Diyanet Vakfı:
Ben size: "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır" demiyorum, gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum, sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, "Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir" diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum."

ḳâlû yâ nûḥu ḳad câdeltenâ feekŝerte cidâlenâ fe'tinâ bimâ te`idünâ in künte mine-ṣṣâdiḳîn.
Türkçe:
Dediler ki: "Ey Nûh! Sen bizimle uğraştın, bizimle mücadelede çok da ileri gittin. Eğer doğru sözlülerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi ortaya getir."
İngilizce:
They said: "O Noah! thou hast disputed with us, and (much) hast thou prolonged the dispute with us: now bring upon us what thou threatenest us with, if thou speakest the truth!?"
Fransızca:
Ils dirent : "ô Noé, tu as disputé avec nous et multiplié les discussions. Apporte-nous donc ce dont tu nous menaces, si tu es du nombre des véridiques".
Almanca:
Sie sagten: "Nuh! Bereits hast du mit uns disputiert und uns gegenüber viel an Disput geführt, also laß uns das zuteil werden, was du uns androhst, wenn du von den Wahrhaftigen bist."
Rusça:
Они сказали: "О Нух (Ной)! Ты пререкался с нами и пререкался долго. Так яви же нам то, чем ты угрожаешь нам, если ты являешься одним из тех, кто говорит правду".
Arapça:
قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler ki; "Ey Nuh! Bizimle didişip durdun, didişmende de çok ileri gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim."
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir!

ḳâle innemâ ye'tîküm bihi-llâhü in şâe vemâ entüm bimü`cizîn.
Türkçe:
Nûh dedi: "Onu size, dilediği takdirde ancak Allah getirir, siz de hiçbir engel çıkaramazsınız."
İngilizce:
He said: "Truly, Allah will bring it on you if He wills,- and then, ye will not be able to frustrate it!
Fransızca:
Il dit : "C'est Allah seul qui vous l'apportera - s'Il veut - et vous ne saurez y échapper.
Almanca:
Er sagte: "Nur ALLAH läßt es euch zuteil werden, wenn ER will, und ihr könnt (Ihm) nicht zu schaffen machen.
Rusça:
Он сказал: "Воистину, это явит вам сам Аллах, если пожелает, и не в ваших силах предотвратить это.
Arapça:
قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُم بِهِ اللَّهُ إِن شَاءَ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nuh dedi ki; "Onu ancak Allah dilerse getirir. Ve siz O'nu yıldıracak değilsiniz."
Diyanet Vakfı:
(Nuh) dedi ki: "Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah'ı) aciz bırakacak değilsiniz.

velâ yenfe`uküm nuṣḥî in erattü en enṣaḥa leküm in kâne-llâhü yürîdü ey yugviyeküm. hüve rabbüküm veileyhi türce`ûn.
Türkçe:
"Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermeyi gaye edinsem de öğüdüm size hiçbir yarar sağlamaz. O'dur sizin Rabbiniz ve O'na döndürüleceksiniz."
İngilizce:
Of no profit will be my counsel to you, much as I desire to give you (good) counsel, if it be that Allah willeth to leave you astray: He is your Lord! and to Him will ye return!
Fransızca:
Et mon conseil ne vous profiterait pas, au cas où je voulais vous conseiller, et qu'Allah veuille vous égarer. Il est votre Seigneur, et c'est vers Lui que vous serez ramenés".
Almanca:
Auch mein Rat wird euch nicht nützen - wenn ich euch raten will, wenn ALLAH euch verführen will. ER ist euer HERR und zu Ihm werdet ihr zurückgebracht."
Rusça:
Мои наставления не принесут вам пользы, даже если я хочу дать вам добрый совет, если Аллах пожелал ввести вас в заблуждение. Он - ваш Господь, и к Нему вы будете возвращены".
Arapça:
وَلَا يَنفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ اللَّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ ۚ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi helâk etmeyi murad ediyorsa, zaten öğüt vermemin size bir faydası olmaz. Rabbiniz O'dur ve nihayet O'na döndürüleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin Rabbinizdir. Ve (nihayet) O'na döndürüleceksiniz."
Sayfalar
