15/23 |
Ve şüphe yok ki ancak biz diriltiriz, biz öldürürüz ve biziz her şeye varis olan. |
وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ |
1 825 |
15/24 |
Ve andolsun ki önce geçip gidenlerinizi de biliriz, sonraya kalanlarınızı da. |
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ |
1 826 |
15/25 |
Ve şüphe yok ki Rabbin, hepsini de haşreder; şüphe yok ki o, hüküm ve hikmet sahibidir ve her şeyi bilir. |
وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ |
1 827 |
15/26 |
Andolsun ki biz Âdem'i, kuru, kokmuş, şekil ve suret verilmiş balçıktan yarattık. |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ |
1 828 |
15/27 |
Şeytan'ıysa daha önce, yakıp öldürücü bir harareti olan ateşten yarattık. |
وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ |
1 829 |
15/28 |
An o zamanı ki Rabbin, meleklere demişti: Gerçekten de ben, kuru, kokmuş, şekil ve suret verilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. |
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ |
1 830 |
15/29 |
Onun yaratılışını tamamlayıp kemale getirerek ruhumdan ruh üfürünce derhal ona karşı secdeye kapanın. |
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ |
1 831 |
15/30 |
Meleklerin hepsi birden secde ettiler. |
فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ |
1 832 |
15/31 |
Ancak İblis secde etmedi, secde edenlere katılmaktan çekindi. |
إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ |
1 833 |
15/32 |
Ey İblis dedi, sana ne oldu da secde edenlere katılmaktan çekindin? |
قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ |
1 834 |
15/33 |
Kuru, kokmuş, şekil ve suret verilmiş balçıktan yarattığın insana dedi, ben secde etmem. |
قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ |
1 835 |
15/34 |
Çık buradan dedi, şüphe yok ki taşlanmış, kovulmuşsun sen. |
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ |
1 836 |
15/35 |
Ve gerçekten de din gününe dek lanet sana. |
وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَىٰ يَوْمِ الدِّينِ |
1 837 |
15/36 |
Rabbim dedi, onların tekrar dirilecekleri güne dek mühlet ver, yaşat beni. |
قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ |
1 838 |
15/37 |
Şüphe yok ki dedi, sen, mühlet verilmişlerdensin. |
قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ |
1 839 |
15/38 |
Malum vaktin gelip çatacağı güne dek. |
إِلَىٰ يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ |
1 840 |
15/39 |
Rabbim dedi, beni rahmetinden mahrum ettiğin gibi bende kötülükleri, yeryüzünde onlara bezeyecek, onları isyan ettirerek hepsini de rahmetinden mahrum edeceğim. |
قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ |
1 841 |
15/40 |
Ancak ihlasa sahip edilmiş kulların müstesna. |
إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ |
1 842 |
15/41 |
Tanrı, işte bu yol dedi, dosdoğru bana varan yol. |
قَالَ هَٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ |
1 843 |
15/42 |
Şüphe yok ki kullarıma hiçbir suretle gücün yetmez, ancak sana uyan azgınlara yeter senin gücün. |
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ |
1 844 |
15/43 |
Ve şüphe yok ki onların hepsine de vaadedilen yer, cehennemdir. |
وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ |
1 845 |
15/44 |
Orasının yedi kapısı var, her kapıya da onlardan bir kısmı ayrılmıştır. |
لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ |
1 846 |
15/45 |
Şüphe yok ki çekinenler, cennetlerde ve ırmak başlarındadır. |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
1 847 |
15/46 |
Esenlikle emin olarak girin cennetlere. |
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ آمِنِينَ |
1 848 |
15/47 |
Gönüllerindeki kini, hasedi, ta kökünden söküp attık onların, kardeşlerdir, birbirlerine karşı tahtlar üstünde otururlar. |
وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ |
1 849 |
15/48 |
Orada ne bir yorgunluk duyarlar, ne de oradan çıkarılırlar. |
لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ |
1 850 |
15/49 |
Haber ver kullarıma, şüphe yok ki ben suçları örterim, rahimim. |
۞ نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ |
1 851 |
15/50 |
Ve şüphe yok ki azabım da pek elemli bir azaptır. |
وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الْأَلِيمُ |
1 852 |
15/51 |
Onları, İbrahim'e gelen misafirlerden de haberdar et. |
وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ |
1 853 |
15/52 |
Hani, huzuruna girmişler de esenlik sana demişlerdi; o da, biz gerçekten de sizden korkuyoruz demişti. |
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ |
1 854 |
15/53 |
Korkma demişlerdi, biz sana, bilgi sahibi bir erkek evlat müjdeliyoruz. |
قَالُوا لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ |
1 855 |
15/54 |
İhtiyarlık çağımda mı demişti, bana müjde veriyorsunuz? Neye istinaden müjde vermektesiniz bana? |
قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَىٰ أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ |
1 856 |