
vaḍrib lehüm meŝelen aṣḥâbe-lḳaryeh. iẕ câehe-lmürselûn.
Arapça:
وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ
Türkçe:
Onlara o kent halkını örnek ver. Hani, elçiler gelmişti oraya.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.
Diyanet Vakfı:
Onlara, şu şehir halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti.
İngilizce:
Set forth to them, by way of a parable, the (story of) the Companions of the City. Behold!, there came messengers to it.
Fransızca:
Donne-leur comme exemple les habitants de la cité, quand lui vinrent les envoyés. .
Almanca:
Und präge ihnen ein Gleichnis über die Bewohner einer Ortschaft, als zu ihr die Gesandten kamen.
Rusça:
В качестве притчи приведи им жителей селения, к которым явились посланники.
Açıklama:

iẕ erselnâ ileyhimü-ŝneyni fekeẕẕebûhümâ fe`azzeznâ biŝâliŝin feḳâlû innâ ileyküm mürselûn.
Arapça:
إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ
Türkçe:
Hani, biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi: "Biz, size gönderilen elçileriz!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: "Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz." dediler.
Diyanet Vakfı:
İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar: Biz size gönderilmiş Allah elçileriyiz! dediler.
İngilizce:
When We (first) sent to them two messengers, they rejected them: But We strengthened them with a third: they said, "Truly, we have been sent on a mission to you."
Fransızca:
Quand Nous leur envoyâmes deux [envoyés] et qu'ils les traitèrent de menteurs. Nous [les] renforçâmes alors par un troisième et ils dirent : Vraiment, nous sommes envoyés à vous.
Almanca:
Als WIR zu ihnen zwei entsandten, dann bezichtigten sie sie der Lüge, dann verstärkten WIR sie mit einem Dritten, dann sagten sie: "Gewiß, wir wurden zu euch entsandt."
Rusça:
Когда Мы отправили к ним двух посланников, они сочли их лжецами, и тогда Мы подкрепили их третьим. Они сказали: "Воистину, мы посланы к вам".
Açıklama:

ḳâlû mâ entüm illâ beşerum miŝlünâ vemâ enzele-rraḥmânü min şey'in in entüm illâ tekẕibûn.
Arapça:
قَالُوا مَا أَنتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَا أَنزَلَ الرَّحْمَٰنُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ
Türkçe:
Kent halkı dedi ki: "Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar da: "Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler.
Diyanet Vakfı:
Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz.
İngilizce:
The (people) said: "Ye are only men like ourselves; and (Allah) Most Gracious sends no sort of revelation: ye do nothing but lie."
Fransızca:
Mais ils [les gens] dirent : Vous n'êtes que des hommes comme nous. Le Tout Miséricordieux n'a rien fait descendre et vous ne faites que mentir.
Almanca:
Sie sagten: "Ihr seid doch nichts anderes als Menschen wie wir, und Der Allgnade Erweisende hat nichts hinabgesandt. Ihr lügt ja nur!"
Rusça:
Они сказали: "Вы - такие же люди, как и мы. Милостивый ничего не ниспосылал, а вы всего лишь лжете".
Açıklama:

ḳâlû rabbünâ ya`lemü innâ ileyküm lemürselûn.
Arapça:
قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ
Türkçe:
Dediler: "Rabbimiz biliyor ki, biz size gönderilmiş elçileriz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamberler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz."
Diyanet Vakfı:
(Elçiler) dediler ki: Rabbimiz biliyor; biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.
İngilizce:
They said: "Our Lord doth know that we have been sent on a mission to you:
Fransızca:
Ils [les messagers] dirent : Notre Seigneur sait qu'en vérité nous sommes envoyés à vous.
Almanca:
Sie sagten: "Unser HERR weiß: Gewiß, wir wurden doch zu euch entsandt.
Rusça:
Они сказали: "Наш Господь знает, что мы действительно посланы к вам.
Açıklama:

vemâ `aleynâ ille-lbelâgu-lmübîn.
Arapça:
وَمَا عَلَيْنَا إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Türkçe:
"Bize düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir.
Diyanet Vakfı:
"Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah'ın buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir" dediler.
İngilizce:
And our duty is only to proclaim the clear Message.
Fransızca:
et il ne nous incombe que de transmettre clairement (notre message).
Almanca:
Und uns obliegt nichts außer dem deutlichen Verkünden."
Rusça:
На нас возложена только ясная передача откровения".
Açıklama:

ḳâlû innâ teṭayyernâ biküm. leil lem tentehû lenercümenneküm veleyemessenneküm minnâ `aẕâbün elîm.
Arapça:
قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Türkçe:
Dediler: "Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık/biz sizi uğursuzluk sebebi saymaktayız. Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutlaka taşlayacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinlikle dokunacaktır."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur."
Diyanet Vakfı:
(Bunun üzerine onlar:) Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız. Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler.
İngilizce:
The (people) said: "for us, we augur an evil omen from you: if ye desist not, we will certainly stone you. And a grievous punishment indeed will be inflicted on you by us."
Fransızca:
Ils dirent : Nous voyons en vous un mauvais présage. Si vous ne cessez pas, nous vous lapideront et un douloureux châtiment de notre part vous touchera.
Almanca:
Sie sagten: "Gewiß, wir prophezeien etwas Unheilvolles mit euch. Wenn ihr nicht aufhören würdet, würden wir euch doch steinigen und euch wird gewiß von uns eine qualvolle Peinigung treffen."
Rusça:
Они сказали: "Воистину, мы увидели в вас дурное предзнаменование. Если вы не прекратите, то мы непременно побьем вас камнями и вас коснутся мучительные страдания от нас".
Açıklama:

ḳâlû ṭâiruküm me`aküm. ein ẕükkirtüm. bel entüm ḳavmüm müsrifûn.
Arapça:
قَالُوا طَائِرُكُم مَّعَكُمْ ۚ أَئِن ذُكِّرْتُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
Türkçe:
Dediler: "Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamberler de şöyle cevap verdiler: "Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz."
Diyanet Vakfı:
Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz aşırı giden bir milletsiniz.
İngilizce:
They said: "Your evil omens are with yourselves: (deem ye this an evil omen). If ye are admonished? Nay, but ye are a people transgressing all bounds!"
Fransızca:
Ils dirent : Votre mauvais présage est avec vous-mêmes. Est-ce que (c'est ainsi que vous agissez) quand on vous [le] rappelle ? Mais vous êtes des gens outranciers ! .
Almanca:
Sie sagten: "Das von euch (prophezeite) Unheilvolle liegt bei euch. Nur weil ihr ermahnt wurdet?! Nein, sondern ihr seid Leute, die übertreibend sind."
Rusça:
Они сказали: "Ваше дурное предзнаменование обратится против вас самих. Неужели, если вас предостерегают, вы считаете это дурным предзнаменованием? О нет! Вы - люди, преступившие границы дозволенного!"
Açıklama:

vecâe min aḳṣe-lmedîneti racülüy yes`â ḳâle yâ ḳavmi-ttebi`ü-lmürselîn.
Arapça:
وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ
Türkçe:
Kentin öbür ucundan bir adam koşarak gelip şöyle dedi: "Ey topluluk, bu elçilere uyun!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elçilere!"
Diyanet Vakfı:
Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!"
İngilizce:
Then there came running, from the farthest part of the City, a man, saying, "O my people! Obey the messengers:
Fransızca:
Et du bout de la ville, un homme vint en toute hâte et il dit : Ô mon peuple, suivez les messagers :
Almanca:
Und aus dem entferntesten Teil der Stadt kam ein Mann im Laufschritt, er sagte: "Meine Leute! Folgt den Gesandten,
Rusça:
С окраины города второпях пришел мужчина и сказал: "О мой народ! Последуйте за посланниками.
Açıklama:

ittebi`û mel lâ yes'elüküm ecrav vehüm mühtedûn.
Arapça:
اتَّبِعُوا مَن لَّا يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ
Türkçe:
"Sizden herhangi bir ücret istemeyelere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir.
Diyanet Vakfı:
"Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir."
İngilizce:
Obey those who ask no reward of you (for themselves), and who have themselves received Guidance.
Fransızca:
suivez ceux qui ne vous demandent aucun salaire et qui sont sur la bonne voie.
Almanca:
folgt denjenigen, die von euch keinen Lohn verlangen, und sie sind rechtgeleitet.
Rusça:
Последуйте за теми, кто не просит у вас награды и следует прямым путем.
Açıklama:

vemâ liye lâ a`büdü-lleẕî feṭaranî veileyhi türce`ûn.
Arapça:
وَمَا لِيَ لَا أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Türkçe:
"Beni yaratana ne diye kulluk etmeyecek mişim ben? Ve sizler de O'na döndürüleceksiniz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
"Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Halbuki, hepiniz O'na döndürüleceksiniz."
İngilizce:
It would not be reasonable in me if I did not serve Him Who created me, and to Whom ye shall (all) be brought back.
Fransızca:
et qu'aurais-je à ne pas adorer Celui qui m'a crée ? Et c'est vers Lui que vous serez ramenés.
Almanca:
Und weshalb soll ich nicht 2 Demjenigen dienen, Der mich erschuf und zu Dem ihr zurückgebracht werdet?!
Rusça:
И почему бы мне не поклоняться Тому, Кто сотворил меня и к Кому вы будете возвращены?
Açıklama:
Sayfalar
