
ẕâlike `îse-bnü meryem. ḳavle-lḥaḳḳi-lleẕî fîhi yemterûn.
Arapça:
ذَٰلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ ۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ
Türkçe:
İşte Meryem'in oğlu İsa budur! Hakkında kuşku ve çelişmeye düştükleri şeyin doğrusu bu sözdür.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte hakkında (yahudilerle hıristiyanların) ihtilaf edip durdukları Meryemoğlu İsa'ya dair Allah'ın sözü budur.
Diyanet Vakfı:
İşte, hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu İsa -hak söz olarak- budur.
İngilizce:
Such (was) Jesus the son of Mary: (it is) a statement of truth, about which they (vainly) dispute.
Fransızca:
Tel est Issa (Jésus), fils de Marie : parole de vérité, dont ils doutent.
Almanca:
dies ist 'Isa Ibnu-Maryam. Er ist das Wort der Wahrheit, über den sie zweifeln.
Rusça:
Таков Иса (Иисус), сын Марьям (Марьям)! Таково истинное Слово, относительно которого они препираются.
Açıklama:

mâ kâne lillâhi ey yetteḫiẕe miv veledin sübḥâneh. iẕâ ḳaḍâ emran feinnemâ yeḳûlü lehû kün feyekûn.
Arapça:
مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ ۖ سُبْحَانَهُ ۚ إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Türkçe:
Bir oğul edinmek Allah'a asla yakışmaz. O'nun şanı yücedir. Bir iş ve oluşa karar verdi mi, ona sadece "Ol!" der, o hemen oluverir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çocuk edinmek asla Allah'ın şanına yakışmaz. O bundan münezzehtir. O, bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece "ol" der, o da oluverir.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın bir evlat edinmesi, olur şey değildir. O, bundan münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece "Ol!" der ve hemen olur.
İngilizce:
It is not befitting to (the majesty of) Allah that He should beget a son. Glory be to Him! when He determines a matter, He only says to it, "Be", and it is.
Fransızca:
Il ne convient pas à Allah de S'attribuer un fils. Gloire et Pureté à Lui ! Quand Il décide d'une chose, Il dit seulement : "Soi ! " et elle est.
Almanca:
ALLAH gebührt in keiner Weise, daß ER Sich Kinder nimmt, gepriesen-erhaben ist ER! Wenn ER eine Angelegenheit bestimmt, so sagt ER ihr nur: "Sei!" Und sie ist -
Rusça:
Не подобает Аллаху иметь сына. Пречист Он! Когда Он принимает решение, то стоит Ему сказать: "Будь!" - как это сбывается.
Açıklama:

veinne-llâhe rabbî verabbüküm fa`büdûh. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.
Arapça:
وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Türkçe:
Şüphesiz, Allah, benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde O'na ibadet edin. Dosdoğru yol budur.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz Allah'tır. O halde ona ibadet edin, işte dosdoğru yol budur.
Diyanet Vakfı:
(İsa şunu da söyledi:) Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk ediniz. İşte doğru yol budur.
İngilizce:
Verily Allah is my Lord and your Lord: Him therefore serve ye: this is a Way that is straight.
Fransızca:
"Certes, Allah est mon Seigneur tout comme votre Seigneur. Adorez-le donc. Voilà un droit chemin".
Almanca:
Und gewiß, ALLAH ist mein HERR und euer HERR! So dient nur Ihm! Dies ist ein geradliniger Weg."
Rusça:
Иса (Иисус) сказал: "Воистину, Аллах - мой Господь и ваш Господь. Поклоняйтесь же Ему. Это и есть прямой путь".
Açıklama:

faḫtelefe-l'aḥzâbü mim beynihim. feveylül lilleẕîne keferû mim meşhedi yevmin `ażîm.
Arapça:
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Türkçe:
Kendi aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Büyük bir günün tanıklığından ötürü vay o inkârcıların haline!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ne var ki, fırkalar (yahudi ve hıristiyanlar) kendi aralarında ihtilafa düştüler. O büyük (dehşetli) günü görecek kâfirlerin vay haline!
Diyanet Vakfı:
Sonra guruplar kendi aralarında ayrılığa düştüler. Büyük güne şahit olunduğu zamanda vay o kafirlerin haline!
İngilizce:
But the sects differ among themselves: and woe to the unbelievers because of the (coming) Judgment of a Momentous Day!
Fransızca:
[Par la suite,] les sectes divergèrent entre elles. Alors, malheur aux mécréants lors de la vue d'un jour terrible !
Almanca:
Danach wurden die Parteien unter ihnen uneins. Und Untergang sei denjenigen, die Kufr betrieben haben, beim Erleben eines gewaltigen Tages!
Rusça:
Но секты разошлись во мнениях между собой. Горе же неверующим, которые встретят Великий день!
Açıklama:

esmi` bihim veebṣir yevme ye'tûnenâ lâkini-żżâlimûne-lyevme fî ḍalâlim mübîn.
Arapça:
أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا ۖ لَٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Türkçe:
Bize gelecekleri gün neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zalimler bugün, açık bir sapıklık içindedirler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.
Diyanet Vakfı:
Onlar, bizim huzurumuza çıkacakları gün (başlarına gelecek olanları) ne iyi duyarlar ve ne iyi görürler (bir görsen)! Fakat o zalimler bugün açık bir sapıklık içindedirler.
İngilizce:
How plainly will they see and hear, the Day that they will appear before Us! but the unjust today are in error manifest!
Fransızca:
Comme ils entendront et verront bien le jour où ils viendront à Nous ! Mais aujourd'hui, les injustes sont dans un égarement évident.
Almanca:
Wie sehend und hörend werden sie sein, wenn sie zu Uns kommen! Doch die Unrecht- Begehenden sind heute im offenkundigen Irrtum.
Rusça:
Как же ясно они будут слышать и видеть в тот день, когда они явятся к Нам! Но сегодня беззаконники пребывают в очевидном заблуждении.
Açıklama:

veenẕirhüm yevme-lḥasrati iẕ ḳuḍiye-l'emr. vehüm fî gafletiv vehüm lâ yü'minûn.
Arapça:
وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Türkçe:
Sen onları, o hasret günü ile ilgili olarak uyar. Çünkü onlar gaflet içindeyken, iman da etmemişken iş bitirilmiş olacaktır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) İnsanların pişmanlık duyacağı ve işin bitmiş olacağı (kıyamet) günü ile onları uyar. Onlar hâlâ gaflet içindedirler, onlar iman etmezler.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz iman etmemişken (bakarsın) iş olup bitmiştir.
İngilizce:
But warn them of the Day of Distress, when the matter will be determined: for (behold,) they are negligent and they do not believe!
Fransızca:
Et avertis-les du jour du Regret , quand tout sera réglé; alors qu'ils sont [dans ce monde] inattentifs et qu'ils ne croient pas.
Almanca:
Und warne sie vor dem Tag der Selbstanklage, wenn die Angelegenheit beschlossen wird, während sie in Achtlosigkeit sind und keinen Iman verinnerlichen.
Rusça:
Предупреди их о Дне печали, когда решение уже будет принято. Но они проявляют беспечность и не веруют.
Açıklama:

innâ naḥnü neriŝü-l'arḍa vemen `aleyhâ veileynâ yürce`ûn.
Arapça:
إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
Türkçe:
Yeryüzüne ve üzerindekilere biz mirasçı olacağız, biz! Ve bize döndürülecekler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz biz bütün yeryüzüne ve üzerindekilere varis olacağız. Ve onlar da mutlaka bize döndürüleceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Yeryüzüne ve onun üzerindekilere ancak biz varis oluruz (her şey gider, biz kalırız) ve onlar ancak bize döndürülürler.
İngilizce:
It is We Who will inherit the earth, and all beings thereon: to Us will they all be returned.
Fransızca:
C'est Nous, en vérité, qui hériterons la terre et tout ce qui s'y trouve, et c'est à Nous qu'ils seront ramenés.
Almanca:
Gewiß, WIR sind Derjenige, Der die Erde und alles auf ihr wieder zu Sich nimmt, und zu Uns werden sie zurückgebracht.
Rusça:
Воистину, Мы унаследуем землю и тех, кто на ней, и они вернутся к Нам!
Açıklama:

veẕkür fi-lkitâbi ibrâhîm. innehû kâne ṣiddîḳan nebiyyâ.
Arapça:
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Türkçe:
Kitap'ta İbrahim'i de an. O, özü-sözü doğru bir peygamberdi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kur'ân'da İbrahim'i(n kıssasını da) an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü doğru) bir peygamberdi.
Diyanet Vakfı:
Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi.
İngilizce:
(Also mention in the Book (the story of) Abraham: He was a man of Truth, a prophet.
Fransızca:
Et mentionne dans le Livre, Abraham C'était un très véridique et un Prophète.
Almanca:
Und erwähne in der Schrift Ibrahim! Gewiß, er war ein äußerst Wahrhaftiger, ein Prophet!
Rusça:
Помяни в Писании Ибрахима (Авраама). Он был правдивейшим человеком и пророком.
Açıklama:

iẕ ḳâle liebîhi yâ ebeti lime ta`büdü mâ lâ yesme`u velâ yübṣiru velâ yugnî `anke şey'â.
Arapça:
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنكَ شَيْئًا
Türkçe:
Hani, babasına demişti ki: "Babacığım; işitmeyen, görmeyen, sana hiçbir yarar sağlamayan şeylere niçin kulluk ediyorsun?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, bir zaman babasına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"
Diyanet Vakfı:
Bir zaman o babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın?
İngilizce:
Behold, he said to his father: "O my father! why worship that which heareth not and seeth not, and can profit thee nothing?
Fransızca:
Lorsqu'il dit à son père : "ô mon père, pourquoi adores-tu ce qui n'entend ni ne voit, et ne te profite en rien ?
Almanca:
Als er zu seinem Vater sagte: "Mein Vater! Weshalb betest du etwas an, das weder sieht, noch hört, noch von dir irgend etwas abwenden kann?
Rusça:
Вот он сказал своему отцу: "Отец мой! Почему ты поклоняешься тому, что не слышит и не видит и не принесет тебе никакого избавления?
Açıklama:

yâ ebeti innî ḳad câenî mine-l`ilmi mâ lem ye'tike fettebi`nî ehdike ṣirâṭan seviyyâ.
Arapça:
يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءَنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا
Türkçe:
"Babacığım, bana ilimden, sana ulaşmayan bir nasip geldi. O halde bana uy ki, seni düzgün bir yola ileteyim!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, seni doğru bir yola eriştireyim.
Diyanet Vakfı:
Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım.
İngilizce:
O my father! to me hath come knowledge which hath not reached thee: so follow me: I will guide thee to a way that is even and straight.
Fransızca:
ô mon père, il m'est venu de la science ce que tu n'as pas reçu; suis-moi, donc, je te guiderai sur une voie droite.
Almanca:
Mein Vater! Gewiß, mir wurde vom Wissen das zuteil, was dir nicht zuteil wurde, so folge mir, dann leite ich dich recht auf einen geraden Weg!
Rusça:
Отец мой! Мне открылось знание, которое не было открыто тебе. Последуй же за мной, и я поведу тебя верным путем.
Açıklama:
Sayfalar
