Cuz 16

 
00:00

fenâdâhâ min taḥtihâ ellâ taḥzenî ḳad ce`ale rabbüki taḥteki seriyyâ.

Arapça:

فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا

Türkçe:

Altından ona şöyle seslendi: "Tasalanma, Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirdi."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Melek, Meryem'e, aşağı tarafından şöyle seslendi. "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir ırmak akıttı."

Diyanet Vakfı:

Aşağısından (İsa yahut melek) ona şöyle seslendi: "Tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir."

İngilizce:

But (a voice) cried to her from beneath the (palm-tree): "Grieve not! for thy Lord hath provided a rivulet beneath thee;

Fransızca:

Alors, il l'appela d'au-dessous d'elle , [lui disant : ] "Ne t'afflige pas. Ton Seigneur a placé à tes pieds une source.

Almanca:

Da rief sie der Engel von unten her: "Sei nicht traurig! Bereits ließ dein HERR unter dir ein Bächlein fließen.

Rusça:

Тогда он (Иса или Джибриль) воззвал к ней из-под нее: "Не печалься! Господь твой создал под тобой ручей.

Açıklama:
 
00:00

vehüzzî ileyki biciẕ`i-nnaḫleti tüṣâḳiṭ `aleyki ruṭaben ceniyyâ.

Arapça:

وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا

Türkçe:

"Hurma ağacının kütüğünü kendine doğru salla, üzerine olgun, taze hurma dökülecektir."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün.

Diyanet Vakfı:

"Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze, olgun hurma dökülsün."

İngilizce:

And shake towards thyself the trunk of the palm-tree: It will let fall fresh ripe dates upon thee.

Fransızca:

Secoue vers toi le tronc du palmier : il fera tomber sur toi des dattes fraîches et mûres.

Almanca:

Auch schüttele den Stamm der Dattelpalme zu dir! So läßt sie ausgereifte Datteln über dich fallen.

Rusça:

Потряси на себя ствол пальмы, и на тебя попадают свежие финики.

, ,
Açıklama:
 
00:00

fekülî veşrabî veḳarrî `aynâ. feimmâ terayinne mine-lbeşeri eḥaden feḳûlî innî neẕertü lirraḥmâni ṣavmen felen ükellime-lyevme insiyyâ.

Arapça:

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا

Türkçe:

"Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: 'Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen, ben Rahmân (olan Allah)a bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım de.

Diyanet Vakfı:

"Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım."

İngilizce:

So eat and drink and cool (thine) eye. And if thou dost see any man, say, 'I have vowed a fast to (Allah) Most Gracious, and this day will I enter into not talk with any human being'

Fransızca:

Mange donc et bois et que ton oeil se réjouisse ! Si tu vois quelqu'un d'entre les humains, dis [lui : ] "Assurément, j'ai voué un jeûne au Tout Miséricordieux : je ne parlerai donc aujourd'hui à aucun être humain".

Almanca:

Also iß und trink und sei fröhlich! Und solltest du einen der Menschen sehen, so sprich: "Ich habe Dem Allgnade Erweisenden ein Fasten gelobt, deshalb werde ich heute mit keinem Menschen sprechen!"

Rusça:

Ешь, пей и радуйся! Если же увидишь кого-либо из людей, то скажи: "Я дала Милостивому обет хранить молчание и не стану сегодня разговаривать с людьми"".

Açıklama:
 
00:00

feetet bihî ḳavmehâ taḥmilüh. ḳâlû yâ meryemü leḳad ci'ti şey'en feriyyâ.

Arapça:

فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ ۖ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا

Türkçe:

Meryem, onu taşıyarak toplumuna getirdi. "Ey Meryem, dediler, şaşılacak bir iş yaptın!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sonra Meryem onu (İsa'yı) yüklenerek kavmine getirdi. Onlar (hayretler içinde şöyle) dediler: "Ey Meryem! doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın."

Diyanet Vakfı:

Nihayet onu (kucağında) taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen iğrenç bir şey yaptın!

İngilizce:

At length she brought the (babe) to her people, carrying him (in her arms). They said: "O Mary! truly an amazing thing hast thou brought!

Fransızca:

Puis elle vint auprès des siens en le portant [le bébé]. Ils dirent : "ô Marie, tu as fait une chose monstrueuse !

Almanca:

Und sie kam mit ihm zu ihren Leuten, sie trug ihn. Sie sagten: "Maryam! Gewiß, bereits hast du eine ungeheuerliche Sache begangen!

Rusça:

Она пришла к своим родным, неся его. Они сказали: "О Марьям (Мария)! Ты совершила тяжкий проступок.

Açıklama:
 
00:00

yâ uḫte hârûne mâ kâne ebûki-mrae sev'iv vemâ kânet ümmüki begiyyâ.

Arapça:

يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا

Türkçe:

"Ey Harun'un kızkardeşi! Baban kötü bir adam değildi. Annen de bir kahpe değildi."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ey Harun'un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi.

Diyanet Vakfı:

Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi.

İngilizce:

O sister of Aaron! Thy father was not a man of evil, nor thy mother a woman unchaste!

Fransızca:

Sœur de Haroun , ton père n'était pas un homme de mal et ta mère n'était pas une prostituée".

Almanca:

Schwester Haruns! Weder war dein Vater ein Mensch des Bösen, noch war deineMutter eine Unzüchtige!"

Rusça:

О сестра Харуна (Аарона)! Твой отец не был скверным человеком, и мать твоя не была блудницей".

Açıklama:
 
00:00

feeşârat ileyh. ḳâlû keyfe nükellimü men kâne fi-lmehdi ṣabiyyâ.

Arapça:

فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ ۖ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا

Türkçe:

Meryem, çocuğa işaret etti. Dediler: "Beşikteki bir sabiyle nasıl konuşuruz?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Onlar; "Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?" dediler.

Diyanet Vakfı:

Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. "Biz, dediler, beşikteki bir sabi ile nasıl konuşuruz?"

İngilizce:

But she pointed to the babe. They said: "How can we talk to one who is a child in the cradle?"

Fransızca:

Elle fit alors un signe vers lui [le bébé]. Ils dirent : "Comment parlerions-nous à un bébé au berceau ? "

Almanca:

Daraufhin zeigte sie nur auf ihn. Sie sagten: "Wie sollen wir mit jemandem sprechen, der noch in der Wiege liegt?"

Rusça:

Она показала на него, и они сказали: "Как мы можем говорить с младенцем в колыбели?"

Açıklama:
 
00:00

ḳâle innî `abdü-llâh. âtâniye-lkitâbe vece`alenî nebiyyâ.

Arapça:

قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا

Türkçe:

Sabi dedi: "Ben Allah'ın kuluyum. O bana kitap verdi, beni peygamber yaptı."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Allah'ın bir mucizesi olarak İsa şöyle) dedi: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitab verdi ve beni bir peygamber yaptı."

Diyanet Vakfı:

Çocuk şöyle dedi: "Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber yaptı."

İngilizce:

He said: "I am indeed a servant of Allah: He hath given me revelation and made me a prophet;

Fransızca:

Mais [le bébé] dit : "Je suis vraiment le serviteur d'Allah. Il m'a donné le Livre et m'a désigné Prophète.

Almanca:

Er sagte: "Ich bin ALLAHs Diener! ER ließ mir die Schrift zuteil werden und machte mich zum Propheten.

Rusça:

Он сказал: "Воистину, я - раб Аллаха. Он даровал мне Писание и сделал меня пророком.

Açıklama:
 
00:00

vece`alenî mübâraken eyne mâ künt. veevṣânî biṣṣalâti vezzekâti mâ dümtü ḥayyâ.

Arapça:

وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا

Türkçe:

"Beni, bulunduğum her yerde kutsal ve bereketli kıldı. Yaşadığım sürece bana namazı/duayı, zekâtı önerdi."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti.

Diyanet Vakfı:

"Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti."

İngilizce:

And He hath made me blessed wheresoever I be, and hath enjoined on me Prayer and Charity as long as I live;

Fransızca:

Où que je sois, Il m'a rendu béni; et Il m'a recommandé, tant que je vivrai, la prière et la Zakat ;

Almanca:

ER machte mich auch zu einem mit Baraka Erfüllten, überall wo ich bin. Und ER hat mir das rituelle Gebet und die Zakat geboten, solange ich lebe.

Rusça:

Он сделал меня благословенным, где бы я ни был, и заповедал мне совершать намаз и раздавать закят, пока я буду жив.

Açıklama:
 
00:00

veberram bivâlidetî. velem yec`alnî cebbâran şeḳiyyâ.

Arapça:

وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا

Türkçe:

"Anneme iyilik etmemi önerdi. Beni zorba bir eşkıya yapmadı."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Beni anneme hürmetkar kıldı. Beni zorba ve isyankar yapmadı.

Diyanet Vakfı:

"Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı."

İngilizce:

(He) hath made me kind to my mother, and not overbearing or miserable;

Fransızca:

et la bonté envers ma mère. Il ne m'a fait ni violent ni malheureux.

Almanca:

(ER machte mich) auch zu einem Gütigen meiner Mutter gegenüber. Doch ER machte mich nicht zu einem widerspenstigen Widersacher!

Rusça:

Он сделал меня почтительным к моей матери и не сделал меня надменным и несчастным.

Açıklama:
 
00:00

vesselâmü `aleyye yevme vulittü veyevme emûtü veyevme üb`aŝü ḥayyâ.

Arapça:

وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا

Türkçe:

"Selam bana doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kaldırılacağım gün."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün selam ve emniyet benim üzerimedir.

Diyanet Vakfı:

"Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır."

İngilizce:

So peace is on me the day I was born, the day that I die, and the day that I shall be raised up to life (again)!

Fransızca:

Et que la paix soit sur moi le jour où je naquis, le jour où je mourrai, et le jour où je serai ressuscité vivant".

Almanca:

Und Salam sei mit mir an dem Tag, als ich geboren wurde, und an dem Tag, wenn ich sterbe, und an dem Tag, wenn ich lebendig erweckt werde -

Rusça:

Мир мне в тот день, когда я родился, в тот день, когда я скончаюсь, и в тот день, когда я буду воскрешен к жизни".

Açıklama:

Sayfalar

Cuz 16 beslemesine abone olun.